Ali Gülcü

Nostradamus İzindeyiz

İstanbul’un Kurtuluşu, geçtiğimiz hafta Silivri’de de kutlandı. Çocukluğumuzun o tören geçitli, balıkçıların balık dağıttığı, avcıların konvoy yapıp fiyaka sattığı 1 Kasım’ları mazide kaldığından, sabahın kör saatinde kös kös tuttuk tören alanının yolunu… Eskiden 1 Kasım’ların eğlencesi vardı, liselerden bir kızcağıza gelin kostümü giydirirler, Türk askerini temsil eden jandarmalar, düşman askerinden palavra sıka sıka söker alır, kelepçeler sökülür, Silivri özgürlüğüne kavuşturulurdu. Silivri de, Çatalca da, İstanbul’un geneli ve Trakya da tek bir kurşun sıkılmadan, masa başında yapılan anlaşmayla, düşmanların paşa paşa çekip gitmesiyle “kurtulduğu” halde bu piyes izleyenin “gururunu” okşardı…
Eh, İstanbul’un kurtuluşu törenlerinde bu da yok… İstiklal Marşı, saygı duruşu, bir de konuşma, tamam bitti… Üstelik bu tip törenlerin konuşma bölümleri fazlasıyla sıkıcı ve boş olur… Üstelik, az biraz tarihten anlıyorsanız, Çanakkale Zaferi’ni Atatürk’ün askeri dehasına ve başkumandanlığına bağlayan, 30 Ağustos’ta Yunan’ı körfezden sapır sapır denize atlattıran, Trablusgarp cephesini Kurtuluş Savaşı’na katan konuşmacıların cahilliklerine ve hamaset edebiyatına bakar bakar gülersiniz hepi topu…
Bu bezginlik ve yılgınlıkla konuşmayı dinlermiş gibi yapıp ayakta dikilirken, birden duyduklarım karşısında, kulaklarım dikildi, uykum açıldı, gözlerim fıldır fıldır dönmeye başladı… Kürsüde “günün anlam önemine” binaen konuşma yapan zat, Nostradamus’tan bahsediyordu… Evet, Nostrdamus… Hani şu kahin…
Konuşmanın başını kaçırdığım için, laf oraya ne geldi, konuşmacı hangi kafadaydı takip edemedim. İlk “Nostradamus” lafını duymamla, konuşmayı pür dikkat takip ettiğim sonrasında anladığım, Kurtuluş Savaşı’nı, Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasını, ardından vekillerin sürgünlerini ve İstanbul’un işgali ile, sonra kurtulmasını, taaa yıllar önceden, bir bir bilmiş bu kefere…
Konuşmacı, öyle bir ballandıra ballandıra anlattı ki mevzuyu, hani utanmasam “İstanbul’un kurtuluşunu, düşman işgalinin bitmesini Nostradamus’a borçluyuz.” diyeceğim…
Nostradamus yoktu, düşman çoktu. Nostradamus geldi, düşmanı yendi, bu güzel ülkeyi, bizlere verdi…
Türk'ü ölümden, Odur kurtaran, Odur yeniden, Türklüğü kuran. Ülküm yürüsün, Türklük büyüsün, Sen Nostradamus’sun, Ey yüce Başkan!
İşin özü şu… Nostradamus’un, geleceği tahmin etme iddiasıyla kaleme aldığı ve her biri bin dörtlükten oluşması planlanan ve 1565’te yayınlanan “Yüzyıllar” isimli kitabında, şöyle de çevirilebilecek bir dörtlük yer alıyor :
Kongre başkanını tutan devlet adamları
İşgal kuvvetlerince sürülecek Malta'ya
Girilmiş İstanbul'a alınmış Rodos Adası
Ama geldikleri gibi gidecekler sonunda
İnternette de, Nostrdamus üzerine yazılan kimi kitaplarda da, bu dörtlüğün, Sivas Kongresi’nin başkanı Mustafa Kemal’i destekleyen Mebusan Meclisi üyelerinin sürgüne gönderilmesi, İstanbul’un işgali ve Atatürk’ün meşhur sözü ile birebir örtüştüğü söyleniyor.

Haberin devamı 12.10.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…


YORUM YAP