Dün telefon çaldı Fener’de 70 yıla aşkın süredir çiftçilik yaptığını söyleyen amca dünkü sayımızdaki tarım fuarı haberini okumuş ‘duygu ve düşüncelerini paylaştı’ diyeyim ben kibarca… "Kızım böyle bir şey varsa niye önceden haber vermiyorsunuz, bittikten sonra gazeteye basıyorsunuz… Böyle iş mi olur...” diyerek girişti. Önceden haber verdiğimizi, gazeteyi düzenli olarak takip etmiş olsa haberi olacağını söylemeye kalkıştım nafile; işi gücü yoğunmuş, her gün fırsat bulup gazeteyi okuyamazmış…
Salı sallanır, beni buldu her halde etkinliği kaçırdığı için canı sıkılan amca dedim, Akören’de de aynı şikâyetlerin gündeme geldiğini, Kurfallı’dan da aynı itirazların yükseldiğini öğrendim sonrasında… Biz defalarca haber yaptık biliyorum, belediyeye sordum cami hoparlöründen anons ve kahvelere afişler asılmış… Muhtarlar aracılığıyla duyurular yapılmış… Bilemedim ki bir de kendimizi mi yakmamız lazım gazetelerin, afişlerin okunması, anonsların dinlenmesi, konuşulanlara kulak asılması için…
Amcanın yaşına verdim; sesimi çıkartamadım, niyeti kötü değil belli üslubu da biraz sert anlaşılan ama haftalık azar işitme kontenjanım dolmuştur duyurulur… Sakın ha bu hafta kimse şansını zorlamasın. Sonra "Görmedim”, "Bilmiyorum”, "O yazını okumadık atladık” bahanelere karşı tepkimin şiddetini arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Ersin Ergin’in tahsilatta olması asabiyle telefonlara direkt çıkma ödülümü de ziyadesiyle almış bulunmaktayım : )
Canım vatandaşım ne olursun oku, gazete oku, afiş görünce oku… Valla bir zararı dokunmaz, sana olmasa etrafındakilere faydan olur; Allah aşkına oku… Okumuyorsan anonsları bari dinle…
***
Okuma ricama bir de Sözcü Gazetesi’ne destek talebimi eklemek isterim. Gazetenin sürekli okuyucusu değilim ama muhalif medya seslerinin susturulmasına gönlüm de aklım da razı değil. İktidarın görevi medyayı ikna etmek, katletme fiili demokrasi iddiasında olan hiçbir yönetime yakışmaz. Kendisine yakıştıranlar da bu hatadan acilen vazgeçmeli. Bir medya kuruluşunun var veya yok oluşunda okuyucu/izleyici kitlesi belirleyici olmalı… Yargı sürecine başvurulur ama adalete güvenmek yerine baskılarla iktidar gücü kullanılarak yok etmek yaklaşımı bile yeterince sevimsizken bunu eyleme dönüştürenler karşısında hepimiz karşı durmalıyız. Siyasetçilerin rakipleri ve hedefleri medya kuruluşları olmamalı. Kendi yaptıkları ve yapamadıklarının belirleyiciliğinden uzaklaşıp, farklı mecralara girişleri hatadır.
‘Kendini kurtardın Sözcü mü kaldı?!’ diyenler veya kendi hesabına böyle düşünenler varsa şunu bilmeliler; tek başımıza bir kurtuluş yok… Ya hep birlikte kurtulacağız, ya da beraber yok olacağız… Silivri ölçeğinden çıkın, Türkiye gemisinde hep birlikteyiz… Gemi su almaya başladı gerçeği yadsınamaz, batmamak için birlik ve beraberlik içinde olmalıyız…
AK Parti’den önceki iktidarlar da aynı hataları yaptı ve sonlarını belirledi; AK Parti daha öncekilerin hatalarını tekrarlamama, doğrularını sürdürme yörüngesini terk ederek kazanmaya devam edeceği düşüncesinin bir yanılgıdan ibaret olduğunu bir an önce fark etmeli.
Bunu AK Parti’nin genel başkanından önce ilçe başkanı fark ettiyse hatanın yol açtığı karartmayı ve karanlığı aydınlatmak için gerekirse buradan bir kibrit çubuğu yakmalı…
İnsanlığımız, demokrasimiz, hürriyetimiz, sözcükler, cümlelerimiz yok olmamalı… Daha fazlasına ihtiyacımız var, çoğalmalılar...
Not: Örneğin ben her gün dua ediyorum kaçak köşe yazarım sevgili Adil Sirkecioğlu, "Yazsam ne değişecek ki” saplantısından kurtulup, değerli düşüncelerinden bizi daha fazla mahrum bırakmasın ve insafa gelip bugün yazı yazsın Allah’ım diye... Şaka değil ha, çok ciddiyim...