O bildik, meşhur ERGENEKON adıyla anılan, büyük davanın görüldüğü bir İlçe
Silivri…
Onunla bütünleşti neredeyse…
Bazılarına göre “ uydurma bir senaryo” ile başlayan siyasi dava… Bazılarına göre ise “ darbecilerin yargılandığı bir dava”
Henüz 2000’li yılların başı…
“Silivri’ye Cezaevi yapılacakmış” haberini ilk duyduğumuz günü bu günkü gibi hatırlarım…
Haberi duyar duymaz “olamaz” diye çok sert tepki göstermiştik.
Başta Belediye olmak üzere, ilçede faaliyet gösteren tüm Sivil Toplum Örgütleri “Silivri’ye yapılmasın” diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı…
Olay…
Ulusal Televizyonlara taşınmış…
Zamanın Belediye Başkanı İlgili Bakan ve sorumluları ile televizyonlarda tartışmıştı. İlçe de yaşayanların karşı duruşumuzu anlatmıştı…
Ulusal ve yerel basın aracılığı ile itirazımızı zamanın hükümet yetkililerine iletmiş, itirazımızı ülkenin en uzak noktasına kadar duyurmuştuk…
Dahası var…
Olay ilk duyulduğu noktadan itibaren, yapılması tasarlanan arazi üzerinde çok ciddi yolsuzluk iddiaları vardı, onlar gündeme taşındı…
Özetle…
o günlerde Silivrililer olarak elimizden gelen her şeyi yapmıştık…
Engel olamadık…
İlerde yani bu günlerde “Silivri” denince akla “Cezaevi” geleceğini biliyorduk…
Şu an, Silivri Merkezle ilişkisi neredeyse yok gibi…
Az buz değil Anadolu’da birçok ilçe nüfusundan fazla nüfusa sahip…
Şu kadarını söyleyeyim…
Cezası kesinleşmiş olanlar hariç “tutuklu” sanıklar ve personeli ile birlikte 29 Mart 2009 Seçimlerinde (10) bin oya sahip bir yerleşim yeri oldu burası…
Cezaevi sonrası…
Adliye ihtiyacı doğmuştu, ona binaen “ eski Silivri Cezaevi” yerine “Silivri Adalet Sarayı” yapıldı…
Evim bu “Silivri Adalet Sarayı” yakınında…
Pazartesi…
Haftanın ilk günü…
Evden çıkmışım. Adalet Sarayının önünde “iğne atsan yere” düşmez misali. Mahşeri bir kalabalık…
Şaşırıyorum…
Bir yandan da “babalar arasında çatışma çıktı” zannederek, korkuyoruz…
Ama merak bu ya…
Yine de tanıdık birini bulup;
“ ne var, ne bu kalabalık büyük babalardan biri Mahkemeye mi getirildi?” diye soruyorum…
Sorduğum dostumun yanında, Silivrili olmayan, uzak bir İlimizden gelen kişi sorduğum dostumu işaret ederek “ akrabayız” diyor…
Gözlerinin içinden heyecanını anladım…
Adalet Bakanlığı İzmir ve Silivri’de böyle bir sınav açmış. Toplam (660) kişi hizmetli alacakmış. Bu sayının (560) kişisi sözleşmeli, kalan (100) kişisi ise kadroluymuş. Bakanlık, duyuruyu tüm ilerlere yapmış. Onun için sınav yapıyormuş…
Sınav dedikleri, belli boy kiloya sahip olup, olmadığına bakılacak, sonra da “mülâkat” dedikleri sözlü sınav. İşte “zurnanın zart” dediği nokta. İktidarın kendi yandaşlarını almanın en iyi yolu. Herkes biliyor ki, boyunun ölçüsü, kilosu tutmuş olsa bile “ sözlü” denilen “eşikte” elenecekler, dışarıda kalacaklar…
Ülkenin her yanından gelen bu genç insanlar “kilolarını ve boylarının ölçüsünü almak için” bu kadar yol tepmelerine gerek yoktu.
Yazık…
Cevaevi meselesine tekrar dönecek olursak…
O kadar insanın bir kısmı sabah sınavı kaçırır endişesiyle, bir gün önceden gelmiş gece Silivri’de kalmış. O gece Silivri’de oteller, bakkal, pastane, lokanta, kahvehaneler
İyi iş gördü. Bayram ettiler. Bilhassa, Silivri Adalet Sarayı etrafındakiler ellerindeki tüm stoklarını tükettiler…
Yazımın başında, elimizden geldiğince olmaması için uğraştığımız Cezaevi dolaylı olarak da olsa Silivri için yararlı bir işe neden olmuştu.
İyi haftalar…
KOMŞUMUZDA KAVGA
Yer: Çatalca’nın Çanakça Köyü
Kaçak diye nitelenen (16) adet binanın yıkımı yapılacak…
Yazışma üstüne yazışma yapılıyor…
Sonuçta…
Jandarma ile Belediye karşı, karşıya…
Yıkıma gelenler Çatalca Belediye ekipleri ile Çatalca Jandarma ekipleri…
Lakin…
Yıkım yapılamıyor…
Nedenleri çok…
Kimin eksikliği.
Kim haklı belli değil…
Yıkım ekiplerini gören Köyün Muhtarı şaşkın...
Şaşkınlığı önceden haberi hiç yoktur, manasında değil tabi. En azından yıkılacak binalarla ilgili yazışmalar olmuştur… Bu kış gününde yıkmazlar diye düşünmüştür. Şaşkınlığı ondandır...
Köyün uygulama planları yapılmamış. Yokmuş. Yani, Planlı bir yer değilmiş. Planlı olmayınca belediye Ruhsat veremiyormuş…
Yalnız Çanakça Köyü değil “Orman Köyü” niteliğinde olan tün köylerde, İstanbul Büyük Şehir sınırları içine girildiğinden sonra yapılanların durumu maalesef kaçak durumdaymış.. Peki, burada suçlu kim?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mi?
Çatalca Belediyesinin mi?
Yoksa…
2004 Yılına kadar böyle bir durumla karşılaşmamış, o yıldan sonra da karşısında yapı izni verecek makam bulamamış Çanakça köyünde yaşamını sürdürmeye çalışan vatandaş mı?
Bana kalırsa suçlu İstanbul Büyük Şehir Belediyesi suçlu…
Ve ondan önce de henüz altyapısını oluşturmadan, yani 5000’lik ve 1000’lik planlarını tamamlamadan, paldır küldür o yasayı çıkaran bu günde hala görevde olan siyasi iktidardır…
Evet…
Ayni durum Silivri’de de mevcut…