CHP 3 yılda 10 kadar önerge sundu meclise yanılmıyorsam. Yani bu yönteme çok sık başvurdukları söylenemez. Ancak son iki aydır önergeler hususunda adeta dökülüyorlar.
Önerge sunmuş olmak ya da baskılara dayanamayarak gündeme çeşitli merciler tarafından üstelik püsküllü bir şekilde getirilen konuları yeterince araştırmadan meclise sunmak muhalefete puan kaybettirirken, iktidara özgürce ve istediği gibi hareket sahası ve de güven kazandırıyor.
CHP'nin Şubat meclisinde sorguladığı AVM ruhsat konusunda yetkinin İBB'de çıkması, ‘Tarım arazisine kaçak villa' diye sordukları konunun 4 dönemdir imara açık ve defaten ruhsatlandırılmış bir proje olması yetmezmiş gibi son perdede Başkan Bey'e haklılığı ve hatta kendi haksızlıklarını parlatma fırsatını altın tepside sunmak! Muhalefet önerge konusunda sınıfta kalıyor.
Haberinden önergenin ayrıntısını okursunuz, Başkan Bey'in yanıtını da…
Konuyu araştırmak Yılmaz'ın bir ayını almamıştır muhtemelen de ancak muhalefetle tam da mecliste kozlarını paylaşmayı çok seviyor anlaşılan. Haksız yere suçlandığında yanıt vermek için meclis oturumunu bekleyerek sarf ettiği derviş sabrı performansından sonra geriye bu nama bir şey kalmamasını kabullenmemiz gerekecek anlaşılan.
Son önerge konusundaki hareketi ile Yılmaz'ın ‘bir taşla iki kuş' vurmuş olma ihtimali siyaset içi, belki de ittifak dışı! Ama ne yaparsınız ki siyasette her yolun mubah olduğu bizlere öğretildi ve herkesin içinde işleyen bir adalet terazisi gerçeği de yok değil!
Yalnız bu olay ve gelişmeleri ışığında iki soruyu kendinize sormanızı isterim…
Neden Silivri, Cumhur İttifakı kapsamında MHP'ye verildi?
Ve yaşanan olaylar AK Partili değil de CHP veya MHP'li meclis üyeleri ile alakalı olsaydı konunun yankı şiddeti ne olurdu?
Özetle CHP'nin önergelerinde bariz bir terslik söz konusu. İktidarı sıkıştırmak kendi kendilerini zora sokuyorlar! Bu işleyişi acilen tersine çevirmelerinde yarar var! İktidar iddiası bir siyasi oluşumun başkalarının rüzgârında (gündeme taşıdığı konuların peşine takılıp da…) yaprak gibi savrulduğunu izlemek hiç hoş değil (Üzücü demeyeceğim kızıyorlar…)
ÇİFT BAŞLILIK MI?
Çok farklı bir Süheyl Kırkıcı izliyoruz birkaç meclistir. Bu tespit yalnız bana ait değil. O kadar farklı ki bu yolda giderse yakında CHP içindeki ‘Kırkıcı Cumhuriyeti'nin' özerkliğini ilan edecek gibi geliyor bana. Kürsüden sunumlar, parti gündeminin dışındaki konuların uzun uzadıya sunumu (Kimse “Celalettin Yazıcı çok konuşuyor” demesin bir daha, taş olur valla… Halef-Selef İmar Komisyon Başkanları ile yakın aile dostlarını bu şekilde kıyaslamaktan da kurtulamıyoruz ne yazık ki : ) Başkan Yılmaz da ittifak ortaklarından sadece Filiz Güler'in konuşmalarına karşı sonsuz bir sabır ve yürekten bir destekle yaklaşıyor. Diğerlerine, kabul edelim ki, aynı açık yüreklilikle anlayışını sunduğuna şahitlik edemiyoruz… Kapattım Cumhur İttifakı iç ilişkileri parantezini : )
Kırkıcı diyorduk… Silivri siyasetinin, meclisinin en deneyimli, teknik bilgisi kuvvetli isimlerinden biri olduğunu ispat çabası içinde garipsiyorum. Çünkü bu zamana kadar bu hususta her türlü gösterişten uzak, tevazu içinde hareket etmesini izledik. Ama demek ki yeni dönem siyaset şartları ve hedefleri farklı bir yönelimi zorunlu kıldı. Fark yarattığının görüldüğünü belirtmek istedim.
Kırkıcı, kendisi açısından yarattığı bu farkındalığın CHP için çok ekstrem bir durum olmasa da bütüncüllük yönünü gölgelediğini isterse biraz düşünsün.
O DERT BİZİ AŞAR!
Silivri Belediye Meclisinde, İSKİ üzerinden atılan iktidar-muhalefet düğümünü çözebileceklerini düşünen kıymetli meclis üyelerimizden ricamdır yapmayın, eylemeyin! O dert sizi de hatta İBB'yi de aşar! TBMM'dekiler uğraşsın!
İstanbul suyunun mevzu bahis edildiğine bakmayın bu bir Türkiye konusudur. Çünkü siyasetin s'sine bulaşan bilir o meşhur cümleyi: “İstanbul'u alan Ankara'yı alır…”
Bu büyük siyasi zıtlaşmayı ilçe meclisinde çözmeye kalkıp da tükettiğiniz yüreklere yazık. Harcadığınız o kıymetli vakitleri Silivri'nin ihtiyaç ve beklentilerine ayırın da asıl sorumlu olduğunuz kesime faydanız çoğalsın.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na, İstanbul halkı bazı sözleri karşılığında ve rakiplerinin tonla hatası üzerine inanılmaz bir fırsat verdi ve zafer kazandırdı. Ayrıca güç ve meclisle sınırlandırılan, genel iktidarla baskılanan bir yetki tanıdı. İmamoğlu ve ittifak ortakları, rakiplerinden destek ve anlayış beklemek yerine, duydukları güvene layık olduklarını kanıtlamanın yollarını bulmak zorunda.