Sevgİlİ Ertan Özcan Tekirdağ Büyük Şehir Belediye'sinin çöp imha alanında bir leylek sürüsünün fotoğraflarını çekmiş sosyal medyada paylaşmış, altına da şöyle yazmış “göç edememiş leyleklerin durumu içler acısı.”
Çocukluğumda babaannemlerin tek katlı köy evinin tam karşısında büyüüük bir kral ağacı, kral ağacının üzerinde de bir leylek yuvası vardı.
Serçeler leylek yuvasının altını mesken bellemişti sabahları kuş cıvıltıları ile uyandığımızı hatırlıyorum.
Çocukluk anılarımda yer ettiği, baharın gelişini müjdelediği, yeni ekilmiş tarlalarda öne eğilmiş, ellerini arkadan bağlamış, önemli bir şey arar gibi gözleri yerde yürüdükleri için yaşlılara benzetir, severim leylekleri.
İnsandan da kaçmazlar pek, ani bir hareket yapmazsan, şöyle selam verir gibi bir bakar aralarında sohbet ederek gelip geçiverirler yanından.
Bahar gelip de leyleği havada gördüğüm zaman o sene çok gezeceğime inanır, aklıma ilk geliveren arkadaşı arar, nerede olduğumu ve leyleği havada gördüğümü mutlaka söylerim.
Leyleği yerde gördüğümde de “Hacı baba sen otur, ben gezeyim” derim.
Çorlu çevre yolunda elektrik direğini mesken tutmuş, daha öncede yazılarımda yer verdiğim miskin, neden onca yer varken elektrik direğine yuva yaptığını anlayamadığım leyleği tüm leyleklerden ayrı tutuyorum.
Ağustos sonlarında da göç etmek için toplanmaya başladıklarında hüzünlenirim.
Bu dönemi Turna Fırtınası adlı kitabında sevgili dostum Hulusi Üstün çok güzel anlatır;
“Ağustos ortasında önce arı kuşları kımıldanır. Arkasından belli belirsiz hissedilmeye başlayan rüzgârın önüne düşer leylek sürüleri. Katar katar uçup geçerler gökyüzünden. Kasabanın üzerinden geçişleri dokuz gün sürer... Bu dokuz güne 'Leylek Fırtınası' der eskiler. Sonra kısa süreli sıcaklar olur. Bir gün, iki gün, üç gün derken Eylül'ün ilk haftası poyrazın savurduğu bıldırcın sürülerinin kaplar gökyüzünü. Cemreler çekilir suyun içinden. Artık deniz mevsimi biter... İkinci haftası çaylak fırtınası...
Ve Eylül biterken göç yolunda sona kalmış turnalar görünür gökyüzünde. Bir önceki sene kondukları çayırların yerine kurulmuş binaların üzerinden, kurumuş göllerin, bataklıkların üzerinden geçerler kanatlarından hüzün dökerek...
'Turna Fırtınasıdır bu... İncirlerin tadı kalmaz artık. Sıcak esintiler yerini vakti belirsiz lodosa bırakır, akşam olunca bahçede, balkonda oturulmaz... Sevdiğine küsmüş bir ergen kız gibi sarı saçlarını savurup döner gider yaz...
Ortalıktan el ayak çekilir...
Yaz biter...”
Ortalıktan el ayağın çekilmesine, sahillerin ben gibi olta balıkçılarına kalacağı düşüncesi ile sevinir, yazın bitmesine ayrı üzülürüm.
Yazın bitmesi elle tutulabilecek bir madde olsaydı, iki tarafı keskin bir bıçak olurdu bana göre…
Hoş, kış aylarında yazı, yaz aylarında da kışı özlerim, o ayrı.
“Yuvayı dişi kuş yapar” denir ama leyleklerde durum öyle değildir.
Erkek leylekler yuvaya dişilerinden önce gelir, yuva hasar görmüşse tamirler, temizler ve dişisini karşılar.
Leylekler tek eşlidir, eşi ölen leylek bir daha çiftleşmez.
Birçok kültürde leylek öldürmenin bir felaket getireceği inancı yaygındır.
Dişi leyleklerin bakamayacağı yavruları yuvadan atması da bana acımasızlık gibi gelir.
Sevgili Özkan İrman'ın sürüsünden ayrı kalmış bir leyleği sahiplendiğini ve baktığını anımsıyorum. Leylek iyileştikten sonra uçmuş, gitmiş fakat kısa bir süre sonra geri dönmüş gibi kalmış aklımda.
Ertan'ın sosyal medyada paylaştıklarını okuyunca ne oldu da bu leylekler göç etmedi diye meraklandım ve çok acı bir gerçekle karşılaştım!
Çöplerden beslenmeye alışan leylek sürüleri artık göç etmiyormuş...