O sabah erkenden uyanmış, yatağın kenarında oturmuş, ne yapacağıma karar vermeye çalışırken bulmuştum kendimi. Seçenekler şunlardı: Tekrar yatıp uyumak, kitap okumak ve uzun zamandır üzerinde çalıştığım “Silivri Spor Tarihi” kitabımı yazmaya devam etmek…
Bu üç seçenek, odanın içinde köşe kapmaca oynarken arada bir durup, umursamaz bakışlarla yüzüme bakmayı da ihmal etmiyorlardı. Bir süre kararsız kaldıktan sonra, oğlumun -kısa bir süre önce babasına bağışladığı- eski laptopu açıp, yazdığım kitaba devam etme dürtüsü ağır bastı.
Bunun gezegenin gidişatını değiştirecek, olağanüstü bir seçim olmadığının farkındaydım. Sıradan seçeneklerin arasından birini seçtiğimi biliyor ve kendimden emin olarak kitabımı yazmaya devam etmek istiyordum. Ancak, eski sahibiyle daha çok film izlemeye alışkın olan -tembel- bilgisayar, yazma fikrimden pek hoşlanmamış olacak ki, Office programını açmayı reddetti. Bunun üzerine ben de fazla ısrar etmedim, kapattım bilgisayarı. Bazı durumlarda oluruna bırakmak, fazla zorlamamak gerekir.
Nasılsa diğer seçenekler odanın farklı köşelerinden göz kırpmaya devam ediyorlardı. Şimdi önümde iki seçenek kalmıştı, ya kitap okuyacak, ya da miskinlik yapıp uyuyacaktım. Oysa gece erken yatmış ve uykumu almıştım. Yatakta kıvranmak yerine kitap okumayı seçtim haliyle. Hangi kitabı okuyacağım konusunda kısa bir tereddüt geçirdikten sonra, birkaç gündür gözümün önünde duran, oradan oraya taşıdığım, ama bir türlü okumaya başlayamadığım “Trendeki Kız” da karar kıldım.
Kuyruğunda “En kötü karar kararsızlıktan iyidir” sözü yazılı bezden bir afiş bulunan, tek motorlu, pır pır bir uçak hızla geçip gidiverdi odanın içinden. Verdiğim kararın doğruluğundan daha da emin olarak, yandaki sehpanın üzerindeki yakın gözlüğüme uzandım ve yattığım yerden okumaya başladım.
Otuz sekizinci sayfaya geldiğimde az önceki tembellik halimden eser kalmamış, kendimi kitaba öyle bir kaptırmıştım ki, bir anda -kadın kahramanımız- Rachel' in dertlerine üzülmeye başlamıştım bile. Tam o anda, kitapların nasıl da büyülü şeyler olduklarını bir kez daha anlamış, kararımdan bir kez daha mutluluk duyarak, Rachel' in en yakın dostu ve destekçisi oluvermiştim.
Kitaplar, sizi kısa sürede kendi dünyasına sürükleyip, roman kahramanlarının en yakın arkadaşı, hatta sırdaşı yapmayı çok kolay başarıyor; yazarın yarattığı hayal dünyasında, kahramanlarıyla birlikte oradan oraya koşturup dururken, onların hissettikleri duyguları, yaşadıkları korku ve heyecanların tümünü -neredeyse birebir- yaşayabiliyorsunuz.
Eh, bu da sabah sabah miskinlik yapıp uyumaktan çok daha güzel bir şey değil mi?
Görmekten bıkmadığımız rüyalar gibi, merak uyandıran ve insanı acayip heyecanlandıran bir şey.
Silivri, 05 Aralık 2022