Esnaf ve Sanatkarlar Odası seçimlerini mevcut Başkan Ali Tabakoğlu, Mart ayı yapmayı düşünüyor. Anlaşılan önündeki zaman zarfını Başkanlık koltuğunda olabildiğince geçirme derdinde. Ama Tabakoğlu'na rahat verecek bir rakip yok karşısında. Değil mi ki Necati Özkök, yarış startını verdi, rakibine bir an önce yüzleşme tavsiyesinde bulunurum. Tabakoğlu ya yenecek tekrardan Özkök'ü ve bir 4 yıl daha rahat nefes alacak ya da rakibinin göz koyduğu koltuğu teslim edecek. Hani bir söz vardır, "Korkunun ecele faydası yok" diye. Durum anlaşıldığı üzere aynen bu şekilde.
"Ben senin gibi kimin arabasına binersem onun düdüğünü çalmam bunu bilesin", "Bıktım sana zamanında akıl vermeye ne yapalım", "Yalan söylerken yüzün dahi kızarmıyor", "Senin bu laflarına kargalar bile gülüyor ben değil,", "Ak Parti rüzgârını arkana aldın ve insanları arkadan vurdun. Particiliği yüzüne gözüne bulaştırdın", "Korkma telaşa girme bu sefer elimden kurtulamazsın. Ocak'ta da olsa Mart'ta da olsa tependeyim ona göre", "Senin yaptığını çocuklar yapmaz" vesaire…
Özkök, bombardımanını sürdürüyor… Seçime daha epey zaman var… Tüm bu süreçte Özkök gibi bir rakibe dayanmak çok güç!
Tabakoğlu, 4 yıldır Başkanlık koltuğunda kazanmaya çalıştığı karizmayı Özkök, 4 haftada neredeyse yerle bir etti.
Asıl hesaplaşma sandıkta olacak tabi. Sevinmek için de, üzülmek için de henüz çok erken!
Ama şuna ne şüphe Özkök'ün açıklamaları son derece etkileyici. Tabakoğlu, savunma pozisyonunda bile vasat!
SANAYİ ÇARŞISI TALEPLERİ
Küçük Sanayi Esnafı başı boş köpekler nedeniyle şikayetçi. Çeşitli Belediyeler tarafından getirip bırakılıp, bölgede sıkıntı oluşturdukları söylendi. Esnaf, müşterilerinin sokaklarda rahat dolaşamadığını, saldırılara mağdur kaldığını belirterek bir önlem, çözüm talebinde.
Sesan'ın arkasındaki yol yapımına teşekkür eden bölge sakinleri, kalan 100 metrelik bölgenin de tamamlanmasını istedi. Ve son olarak Ahmet Hamoğlu Caddesi'nde yolun üzerindeki çukurların derinliği sıkıntı konusu. Bakım, onarım artık imkanlar ne ölçüde izin veriyor ve ne uygun görülüyorsa yapılsın deniyor.
MESELE KUYUMCUYU BULMAKTA
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip bir nesne verip:
"Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra:
"Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu'' der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar.
"Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder.
"Buna kaç lira istiyorsun?"
Öğrenci sorar: "Siz ne veriyorsunuz?"
"Ne istiyorsan veririm."
Öğrenci, "Hayır veremem" diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim."
Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar:
"Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?"
Öğrenci: "Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık" diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap verir:
"Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir." Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır. Mesele kuyumcuyu bulmaktadır...