Neden Özkök de başkası değil derseniz, bir dönem Paris’te yaşamış olması ve daha çok ‘ Tuhaf’ isimli kitabı yüzünden!
Lafa orta yerinden girince olan biteni anlamadınız tabi...
Film?
Paris’te Bir Gece Yarısı...
Doğruyu söylemek gerekirse Hıncal Uluç geçtiğimiz ekim ayında Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde yazana kadar filmden haberim bile yoktu...
Hazır başlamışken başka bir doğru daha söyleyeyim; Uluç’un yazdığı gazeteyi almıyor ve okumuyorum... Hıncal’ın köşesini internetten takip ediyorum hepsi o kadar!
Film, yaşadığım şehre mi gelmedi...?
Geldi de, o günlerde ben başka bir kafada mıydım, bilmiyorum! Sinemada izleme şansım olmadı...
Kısmet yeni yılın ilk gününeymiş!
Hani; “ yıl nasıl başlarsa öyle devam eder” denir ya...
Paris’te Bir Gece Yarısı; umutsuz bir gecede oltaya gelen üç kiloluk levrek keyfindeydi!
&&&
Film bitti...
Biramdan bir yudum daha aldım ve dedim ki; “ 2012’de benim kesinlikle Paris’e gitmem gerekiyor! ”
“Ne var bunda” demeyin... Uçak fobim yüzünden, dünyanın en gözde şehirlerine bedava gitme şansını, saniye düşünmeden elinin tersiyle itmiş bir adamım ben...
Paris’e gitmek için uçağa binmeyi göze alıyorum, var mı daha ötesi?
&&&
Filmin konusu neydi?
Be garip kardeşim sen neden bu kadar hararetlendin?
Vatandaş Fransız mallarına boykota başladı, sen neden Paris maris diyorsun derseniz...
Kısaca şöyle özetleyeyim;
Yolunuz İstanbul’a düştü... İstiklal Caddesi’ni, Beyoğlu’nun arka sokaklarını gezerken kayboldunuz... Kaldığınız oteli tarif edecek birilerini arıyor fakat bulamıyorsunuz...
Haberin devamı 03.01.2012 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…