Ali Gülcü

PELİKAN

Taşları yosuna kesmiş, kimsesi, dua edeni kalmamışların uyuduğu, gönüllü bekçiliğini asırlık çınar ağaçlarını hane bellemiş kargaların yaptığı mezarlık, hemen önünde hayata yaslanmış, demli sohbetlerin yapıldığı, deniz havalarının alındığı, şartı dedikodu olan, nargile fokurtularının iyot kokusuna karıştığı kendi halinde çay bahçeleri...
Yıkılmış taş iskele, ters çevrilmiş, kaplumbağa misali dönmeye çalışırken, sineklenmiş, çürümüş adı inadına; "güzelim", bir zamanların ekmek teknesi...
Kireçle boyanmış sakız peynir tenekelerinin içinde; adını bilmediğim türlü çiçekler, yalancı bahara kanmış bal arıları, kafayı dalıp çıkmaya takmış, dünyanın türlü derdinden bihaber; beyaz gagalı karabataklar, gelincik taşına tünemiş martı! göbek yapmış, uçmayı unutmuş, neden uçamadığı konusunu da fazla takmadığı her halinden belli olan; pelikan...
Şu anın şahitleri hepsi!
"Her kuş kendi cinsi ile uçarmış, kargalar kargayla, kartallar kartalla."
Pelikan konu ile ilgili ne düşünüyordur bilmem, sahilin en gözdesi; o.
Martılara simit, pelikana balık, çaresize öğüt!
Mağazada tezgahtarmış yan masada oturan kadın, karşısında oturan at kuyruklu, gözleri deniz feneri gibi çakan kadın da ; müdürü, esmer, kavruk delikanlıyı konuşmalara şahit olsun diye davet etmişler masaya, aslında muhasebeciymiş, hak, hukuk meseleleri havada uçuşuyor, sosyal medya, aşağılama ve hakaret de var işin içinde.
Meğer kendini ifade edemediği gibi, cümlelerin arasından bir kelimeyi kaş alır gibi cımbızla çekip, olmadık hikayeler uyduruyormuş tezgahtar, sonra bunlara önce kendi inanıp ardından etrafındakileri de inandırıyormuş...
Aslında her şeye rağmen seviyorlarmış, çook zor olsa da anlamaya çalışıyorlarmış, yapmasınmış artık böyle şeyler, koskoca kadın olmuşmuş, üstelik çocuğu da varmış artık...
Aklı evvel, acemi bal arısı attı kendini kahve fincanının içine, onca çiçek, onca koku varken.
Sıkışınca, kafasında yarattığı uçurumun kenarına geldiğini anlayınca, ekmek parası tehlikeye girince " Normal değilim" diyor tezgahtar, elleri titreye titreye ağlıyor üstelik, kalabalık! Martı var, karabataklar var, hem göbekli pelikan var...
Masaya yumruğu vurup bağırsam şimdi!
" Kim normal ulan?!!!"
" Bu at kuyruklu, gözleri deniz feneri kadın mı normal?!"
" Şahit, aslında muhasebeci sıska delikanlı mı normal?!"
Tezgahtar burnunu çeke çeke ağlıyor.
At kuyruklu kadınla göz göze geliyoruz, diğerlerine fark ettirmeden bizim işler böyle, boş ver sen, der gibi elini sallıyor.
Bal arısı ölüyor!
Git sen bahar gelmeden daha küçücük bir kahve fincanında can ver, onca çiçek onca koku varken üstelik...
Bitiyor konuşmaları, kalkıyorlar.
Masama geliyor, at kuyruklu, deniz feneri gözlü kadın;
" Kusura bakmayın sizin de başınızı ağrıttık, dikkat ettim ne yazıyorsunuz öyle?"
"Normal değilim" diyorum, "inanmazsanız pelikana sorun, cümlelerin içinden bir kelimeyi cımbızla, kaş alır gibi çekip, hikayeler uyduruyorum..."

YORUM YAP