Sevginar Sali

Ramazan'da Silivri

Kılıç dansının ardından Arap Krizi gecikmedi… E o kadar silah satıldı, kullanılacak olay ve alanların icadı gecikir mi? 
Dünyada giderek hakim olan kaos, şiddet ve teröre inat - Allah nazarlardan sakınsın, pamuklara sarıp sarmalasın -  Silivri'deki huzuru… En büyük derdimiz inşallah hep alt yapı yatırımı nedeniyle kazılan yollar olsun… Yoksa insanların birbirinin yüzünü görmeden, tanımadan öldürdüğü, yok etmeyi göze aldığı gündemler – keşke dünyada hiçbir yere de uğramasa da – Silivri'den daima uzak dursun…
İnsanoğlu huzurun kıymetini, huzursuzluk kapıyı çalınca, hatta davetsiz bir misafir olarak ocağına yerleşince daha iyi anlıyor…
Ticareti anlıyorum, para kazanma hırsını da… Ama daha fazla silah üretimi ve satışı ile alışlarının kaçınılmaz sonunu da siz anlayın… Bize o silahları satanlar, hemen akabinde - öncesinde de olabilir- kullanmamız için de gerekeni yapıyor…
İlkellikten toplumsal yaşam ve düzene insan geçerken, rejimler, sistemler oluştururken bunu gündemindeki şiddet ve silahlanma ihtiyacını azaltmak için yaptı… Silahın icadı ile bozulan mertlik, geliştirilmesiyle buharlaşıp, yok oldu…
Bir zamanlar Kilise gücünü korumak için cadıların (çoğu doğal şifacı, bilim adamı) peşine düşerken, kuşkulandığı herkesi öldürme yetkisi veriyordu adına hareket eden din adamlarına… “Siz öldürün, Tanrı masumsa öbür dünyada ayrımını yapar” deniyormuş! Sonra dükler türeyince, kişi başı vergi aldıkları köylülerin kilise tarafından yerli yersiz kuşkular ile öldürülmesine maddi kayıplarını gerekçe sunarak itiraz etmeye başlamış… Paranın, dinle imtihanı bir nevi başlamış ve bana sorarsanız ilki kazandı bu mücadeleyi… İnsanoğlunun canını okuya, okuya dize getirdi…
Neyse… Silivri'yi izliyorum Ramazan'daki sükûnetinde, dünyadaki ve Türkiye'nin de pek çok sancılı bölgesindeki gelişmelerin yarattığı huzursuzlukları iyileştirmeye çalışarak…
‘Biz başarabildiysek onlar da yapabilir' diye umut ederek… Oruç tutan ve tutmayan, başı açık ve kapalı olan, siyasi ideolojilerinin farklı kıldığı, cinsiyet ayrımının yaşanmadığı, yüzünü çağdaşlığa dönen, geleneklerini terk etmeyen, yeşili, mavisi, toprağı beklentilerimizi karşılayacak iyilikte, güzellikte olan bu yerde “Silivri'de yaşamak güzel”e inanmak, güvenmek ve hissetmek ne iyi…
Bu huzuru sağlayanlardan Allah razı olsun, gönüllerine göre versin inşallah...

DARİ EKMEK
Bir hükümdar maiyetiyle birlikte ülkesinde bir gezintiye çıkmıştı. Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü. İhtiyara uzaktan seslendi:
- Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden herhalde yiyemezsin.
İhtiyar cevap verdi:
- Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yedikse, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer.
Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti.
İhtiyar bu ihsanı karşılıksız bırakmadı:
- Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi.
Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti.
Yaşlı köylü sıradan biri değildi. Çarıklı erkânı harp diye nitelenen kişilerden biriydi:
- Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki defa meyva verdi.
Bu diplomatça cevap da hükümdarın hoşuna gitti ve bir kese daha altın verilmesini emretti ama bu defa vezir araya girdi ve hükümdarı uyardı:
- Aman sultanım bir an önce buradan uzaklaşalım. Bu ihtiyar bu gidişle tarlasına fidan dikmek yerine, devletin hazinesine darı ekecek…

YORUM YAP