Yer bulabilmek için attığım iki üç turdan sonra hesabı ödeyip, kalkmaya davranan orta yaşlı çiftin boşalttığı masaya attım kendimi…
Aynı anda, siyah kıvırcık saçlı, kuru, kısa boylu kızcağız da hamle yaptı ama ben önce davrandım!
Sığır diye geçirmiştir içinden
Garson tepsi ile geziyor, elini kaldırdığın zaman geliyor…
Çay bahçesi kalabalık…
Sonra yanımda boşalan başka bir masaya oturdu kız, telefonu çaldı, oturduğu yeri tarif etti, çok geçmeden de temiz yüzlü bir çocuk geldi çöktü tam karşısına…
Gözlerim denizin kenarına yan yana bağlanmış balıkçı teknelerinde, emekli olunca almalı bunlardan bir tane diye kuruyorum…
Sabahın köründe vuracaksın kendini deryaya, ızgaran, demliğin, küçücük bir kamarası olacak, arada demirlediğin yerde kestireceksin, bir de ağzı laf yapan, anlattığı dinlenen şöyle sıkmayacak, yapışmayacak da bir ahbap buldum mu yanına?
Dönem dönem gazı alıp; " ortak tekne alalım” diyen arkadaşlar oluyor…
Denize, balığa özenen, elinden de pek iş gelmeyen, daha çok bulundukları ortamlarda ballandıra ballandıra anlatsınlar diye; yeni yeni insanın hobileri olması lazım vaazı vermeye başlayan tipler!
"Bakarız” diyorum, sallıyorum…
Ne yapacaksın ağbi?
"Şimdiye kadar neden tekne almadın?” diye soranlar da oluyor…
E tanıyorum kendimi.
Önceden "kırk yaşımı” bekliyorum diyordum, kırkı devirince; "emekliliği bekliyorum” demeye başladım…
İşi, gücü, sorumluluk namına ne varsa unuturum hepsini…
Valla öyle!
Kendimi kaptırmak gibi bir tabiatım var!
Çocuk gelince o kara, kuru, o süklüm püklüm kız değişti, evrim geçirdi başka bir şey oldu…
"Seni dinliyorum” demesin mi temiz yüzlü çocuğa!
Yapma be oğlum, etme be oğlum, yakma başını, daha on dakika önce görseydin halini…
"Niyetim ciddi…”
Tüh Allah kahretmesin!
Gözleri denizde düşünen adamı oynuyorum lakin kulaklar yan masada…
"Biliyorsun askerden yeni geldim, aynı iş yerinde çalışıyoruz artık ciddi adımlar atmak istiyorum…”
Ya, o ciddi adımları atmadan önce enikonu düşünmek lazım, ne adımı? Ayak daha havadayken duracaksın öyle… Aynaya bakmıyor musun sen hiç? Kıvanç Tatlıtuğ gibi adamsın evladım… Kala kala tövbe estağfurullah
Şu işyerleri de olmasa evlenemeyecek vatandaş!
Şirketten bir çocuk var, şirkette bir kız var… O kadar çok dinledim ki bu muhabbetleri…
"Şaşırttın beni Selçuk!”
Yalana gel, şaşırmışmış, adam seni pazar günü denizin kenarında kuytu bir çay bahçesine çağırıyor, geliyorsun, adam dökülünce de şaşırıyorsun, gelmeden önce bu sahneyi ne kadar çalıştın kim bilir? Onlarca senaryo yazdın kafanda ne diyeceğini, nasıl davranacağını ölçtün biçtin e artık yaş da geçiyor…
"Seni kırdıysam özür dilerim! İnan buraya gelmeden önce çok düşündüm, bir taraftan da seni tamamı ile kaybetmekten de korkuyorum…”
Korkma bir şeycik olmaz…
" Hiç aklımda olmayan bir şeydi bu Selçuk, inan çok şaşırdım, düşünmem için bana biraz zaman tanı…”
"Olur” dedi Selçuk, ne diyecek?
Üç aya kadar nişanlanırlar!
Selçuk’un telefonu çaldı, durumdan haberdar olan bir arkadaşı arıyor ki; " gelin konuştuk biz” dedi, çok geçmeden kol kola, çıkmaya başlayın bizim gibi gezin mesajı veren genç bir çift geldi, muhtemelen işyerinden arkadaşları…
Çay parasını masanın üzerine bırakıp kalktım, denize dizilmiş rengârenk balonlara havalı tüfeklerle ateş edenlere baktım bir süre…
Balon patlarsa ne geçecek ellerine?
Emekli olunca almalı şu tekneyi…
Hamiş; Leyla’yı Mecnun’un gözünden görmek lazım