1990'lı yılların sonuydu. Milli takımın Doğu Almanya ile özel bir maçı vardı. MİLLİYET gazetesinde çalışıyordum.
Milli takımı Mustafa Denizli çalıştırıyordu. Doğu Alman takımı Sovyet bloğunun çökmesinden sonra bir mili maça çıkıyordu.
Özel bir karşılaşmaydı. Denizli maçtan iki gün önce beni yanına çağırmış ve Doğu Alman takımı ile bilgiler istemişti. Doğu Alman takımında bir-iki gazeteci vardı. Bir tanesini iyi tanıyordum. Onu bir gece önce Kumkapı'da yemeğe götürdüm. Bütün takımla ilgili gerekli detayları topladım. Ve Denizli'ye ilettim. Maç Ali Sami Yen'deydi.
Denizli maçın başlamasına az bir süre kala beni soyunma odasına çağırdı. Solaçık kimin oynadığını sordu. Doğu Alman takımının kapısındaki gazeteciye gittim. Onu da öğrendim. Sonra Mustafa Denizli'ye döndüm. Son bilgiyi de verdim. Şunu söyledi ''Hemen Rıza'yı sağbeke koyacağım. Bu oyuncuyu ancak o durdurur .''
Türkiye o maçı 3-1 kazandı. Rıza maçın en iyi adamlarından biriydi. Beşiktaş'ın ''Atom Karıncası'' yine bildiğini yapmış, Doğu Alman takımının en iyi oyuncusunu sahadan silmişti.
Rıza1963 Sivas doğumluydu.
Babası Bektaş amcaydı.
Çok çalışkan ve dürüst bir adamdı.
Çocukları için her şeyi yapardı.
Rıza oturdukları evde babasının yerine zilleri çalar ve bakkala gider, alışverişlerini yapardı. Futbolu çok severdi.
Futbolcu olmak istiyordu.
Beşiktaş genç takımına girmek istiyordu.
Kaleci olarak denendi.
Olmadı.
Oraya koydular olmadı, buraya koydular olmadı.
Ama Rıza yılmadı.
Çabası bitmedi.
Ve sonunda Beşiktaş genç takımına alındı.
MİLİÇ KADROYA ALIYOR
Miliç Beşiktaş teknik direktörüydü. Rıza kadrodaydı. Devre arasıydı. Beşiktaş İskenderun'da kamptaydı. Özel bir maç vardı. Miliç ilk kez genç takımdan aldığı Rıza'ya şans verecekti. Verdi de. Ve Rıza o maçtan sonra bir daha Beşiktaş formasını çıkarmadı. Her maçta üstüne koymaya başladı. Gün geldi, o ilkokulu bitiren ve öğrenim hayatına veda eden Rıza üniversite mezunu Metin, Ali ve Feyyaz'ın önünde Beşiktaş kaptanı olarak sahaya çıkacaktı. Rıza müthiş maçlar çıkarıyor, herkese ''parmak'' ısırtıyordu. Rıza hem annesini o kaldıkları gecekondudan kurtarmış, Ortaköy'de çok güzel bir ev almıştı. Doğduğu köyü de unutmamış, Sivas'ın Yıldızeli yöresine okul, yol ve köprü yaptırmıştı. Çok aklı başında bir çocuktu. Sigara, içki kullanmaz ve dengeli davranırdı. Evlenmişti. İki kızı oldu. Çocuklarını okuttu. Bir yandan futbol oynuyor, bir yandan da ''iyilik meleği' gibi etrafına destek olacak şeyler yapıyordu. Milli takımında değişmez oyuncusuydu. Bir süre sonra yaşı geldi ve futbolu bırakmak zorunda kaldı
İNGİLTERE'DE ÖĞRENİM GÖRDÜ
Hedefi hocalıktı. Antrenörlük yapmak istiyordu. Göztepe, Ankara'da, Rizespor'de, Beşiktaş'ta, Trabzonspor'da çalıştı. Hep bir adım atlıyor, kendisini bir üst seviyeye çıkarıyordu. Son hocalık yaptığı Konyaspor'da başarılı olmuş ve takımı yukarılara çıkarmıştı. Ama kazandığı bir maçtan sonra anlamadığı bir şekilde ''kapının önüne '' konmuştu. Anlaşılır gibi değildi. Bileğini bükemeyenler, kalbini kırdılar. Ama Rıza'ydı o. Ne mücadele geçirmiş, hepsinin üstesinden gelmişti. Sivasspor'un başına geçti.
Sivasspor'un başında Mecnun Odyakmaz gibi Sivas'ın olmazsa olması kulüp başkanı vardı. Cesur ve mücadeleden vazgeçmeyen bir başkandı. Çok iyi bir takım kurdular. Emre Kılınç, Mert Hakan Candaş, Erdoğan, Hakan Arslan, Yatabare, Fatih Aksoy, Caner, Uğur Çiftçi, Kone, Gaıano gibi oyuncuları vardı. Lige müthiş bir başlangıç yaptılar. Kazandıkça, muhteşem maçlar oynadıkça daha da coştular.
Rıza İngiltere'ye gitmiş ve bildiklerini geliştirmişti. İyi bir hocaydı. Hedefi şampiyonluktu. Şimdi o bizim mücadeleden kaçmayan ve doğru atılımlar yapan Rıza yürüdükçe yürüyor. Başarı ona yakışıyor. Bakalım kimse Rıza'ya ''çalım atabilecek ve onu ''alt'' edebilecek mi?