Ayşe, Emine, Melisa, Yaren… Hepsi erkek şiddeti mağduru. Ne ilk olacak ne de son belki, ama artık kadınlar yalnız değil. Türk kadını dünyadaki en güçlü kadını olarak gelmiştir bana. Ortadoğu geleneği içinde yaşarken, modern çağa ayak uydurmaya, ekonomik imkansızlıklar içinde maddi manevi ayakta durmaya, çocuğunu dünya çocukları ile yarışabilecek şekilde yetiştirmeye çalışır.
Bir kadın için doğduğu aile ne büyük şanstır. Özellikle baba baskısı sebebi ile alınan evlilik kararları büyük bir risktir. Çünkü verilen yanlış karar hayat boyu işkenceye dönüşür. Kimi her gün öldürülme korkusu ile yaşar, kimi çocuğunun, anne, babasının canından korkar. Hem bu korku bir yıl iki yıl sürmez 20 yıl, 30 yıl sürer. Tüm kazancı elinden alınır sesi çıkmaz. Bu da ekonomik şiddettir. Cinsel şiddeti burada anlatmaya dilim varmaz. Kadın hep kendinden çok çevresini düşünür ve susar. Çünkü nedense kendini suçlar. Oysa tek suçlu vardır. O suçlu sessizlikle büyür. Adam değildir ama adam olur. Çevresi tarafından sevilir. Çocukları bile hissetmez anneye yapılan kötülüğü. Ta ki kadın yaşadıklarını anlatana kadar. Sonra o adam küçülür, küçülür… Yeter ki kadın kararlı olsun, yalnız olmadığını, haklarını bilsin.
Boşanma kararı aldığınızda ve özellikle şiddet mağduru iseniz ilk önce bir tedbir kararı almak muhtemel tehlikenin önüne geçebilir. Bu konuda kocanın aile konutundan uzaklaştırılması, şikayetçi kadınla ve çocukla iletişim kurulması yasaklanabilir. Özellikle madde bağımlılığı söz konusu ise kocanın tedavi görmesi yönünde de karar alabilmek mümkündür. Silahı varsa silahın teslimi de diğer bir alınabilecek karardır. Bu kararlar bir tedbir kararı olduğundan sizden şiddeti de ispatlamanız beklenmez.
Boşanma davası içerinde ayrıca tedbir nafakası da talep edilmelidir. Bu nafaka hem kadına hem de çocuklara bağlanabilir. Birçok defa tekrarladığımız gibi davalar ülkemizde en az 2-3 sene sürdüğünden dava sırasında kadının hem fiziken hem de ekonomik yönden korunması hayati önem taşır.
Boşanma davalarında maddi manevi tazminatın yanı sıra edinilen malların yarı bedelini de isteyebilirsiniz. Bu husus çok teknik olsa da ispatlarken birçok kolaylık sağlanmıştır. Her şeyden önce 2002'den itibaren edinilen malların ortak olması asıl kabul edilir ve ispat yükü bunun aksini iddia eden tarafa geçer.
Günümüzde kadının korunması için bu kadar kanun olmasına rağmen şiddetin son bulmaması toplum geleneklerinin değişmesinin yanı sıra kadının saygınlığının sadece kadın olmakla değil anne olması ile sağlanacağı inancının topluma dayatılmasındandır. Oysa kadın da tıpkı erkek gibi toplumun diğer yarısını temsil eder ve varlığı dahi saygınlığı için yeterlidir.
Türk kadının artık fabrika ayarlarına dönmesinin zamanı gelmiştir. Eski Türk toplumlarında kadınsız bir iş görülmez, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edilirdi. Hatun sürekli erkeğin yanındaydı. Hakanın buyrukları yalnız 'Hakan buyuruyor ki' ifadesiyle başladığında geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Kadının ata binmesi, kılıç kuşanması doğaldı. Aynı şekilde Kurtuluş Savaşında da Türk kadını erkeği ile yan yana, omuz omuza savaşmış, küllerinden yepyeni bir Cumhuriyet doğmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!"