SADED / 1
Cehaletin uçurumu derindir
Aymazlığın yamacından düşülür
Karanlığın çok koyusu üşütür
Ateş ne ki yıldırımlar gerekir
Sanırsınız etrafını ışıtır
Mum aslında zahirini ısıtır
Bir avuç şavkı umut sananlar
Bilmezliğin çukurunda kaybolur
Kuzgun gibi siyahından korkulur
İnsan bu ya cehaletin şehridir
Yürüsen de yürek olmuş kör kandil
Beşer yanar karanlıkta demlenir
Yazacaklarım şu an düşündüklerimin yanında diyet kalır ama zaten derdimde zihinleri abur cuburla doldurmamak. İnsanın aklı da obezlikten korunup fit olmalı değil mi ama! Hadi başlayalım o zaman...
Bilimsel disiplinlerin hangisini ilgilendiriyorsa, acilen ortak bir platform oluşturarak, dünyayı denyolardan nasıl kurtarırız diye çalışma/çalışmalar başlatmaları elzemdir. Yok, hayır elzemi de aşan bir gereklilikle zaruridir, hayatidir!
Örneğin harisilerden işe başlayabilirler. Bu gurupta olanlar atom reaktörü gibi üretken gözükseler de, infilâk etmeleri bir toplumsal felâketin başlangıcı demektir. Kibirlidirler. Dessas ve kirlidirler! Zahir, yürekleriyle irtibatını kesmiş, semiremeyen bitlerdendirler! Genelde az veya orta zekâlı olmalarına rağmen, hemen tamamı çok kurnazdırlar. Hani düşük profillerine bakıp bunca malı mülkü nasıl edinmiş dediğiniz tipler var ya, hah işte onları kastediyorum. Kurnaz insan akıl gönül işbirliğinden yana değildir. Usunu kullansa da, kötülük toprağına ekilen özünü, hile donunda büyütmek için kullanır.
Marifet ehlinin ilk makamı edeptir der ya Hacı Bektaş-ı Veli; bunlarda edep adap arama kardeşlik. Makamı kurnazlık olanın, marifeti de hile ile desisedir, bilmez misiniz?
Hani başta bahsetmiştik ya.. emperyalistlerin atom santrallerini hem zararsız hem de temiz göstermeleri gibi, hırs-ı fanilerde asıl niyetlerini ustalıkla örtmek için kendilerine kurnaz değil azimli yakıştırmasını kullanmayı çok severler. Bahusus, kötülük iyilikten daha kolay uygulama alanı bulabildiği, yapması da iyilikten çok daha kolay olduğu için, eğitimsiz toplumlarda pandemi kadar hızlı yayılma tabanı bulur kendine! Doğanın bir tüzesi olmayıp insani eylemler sonucunda geliştiği içinse, yasada yeri olmasa dahi sosyolojik suçtur, sapmadır aslında. Yani bildiğiniz narsistik ve patolojik vakadır. İşte böyle olduğu için derim ki, üstüne eğilinmeli. Tespiti ile tedavisi katiyen geciktirilmemelidir. Eğer hasıraltı edilen zihni kirliliği birileri de dert edinip (yaşamın çapaklarından kurtarıp pürüzsüzlüğü için) ifşa etmezse, garip dünyamız bu makatsal karakterlerin hırslarından büyüyen aptallığı, dönüp durdukça hepimizin üzerine boca edecek!
Sonra...sonra böyle devasa büyümüş bir doyumsuzluk, nitelikli sorumsuzluğun da zirvesini dikecek yaşama iştahı kaybettirilmiş ölümseklerin önlerine.
Besin zincirinin en üstüne postu serip de semiren insan, sınırsız bir canlı halini aldıkça, yiyip içtikleriyle doyan diğer bütün canlı türlerinin tabii zararsızlığından fersah fersah uzaklaşmıştır zalimce. Zira ihtiras kaya tuzu gibidir. Yaladıkça susar, susadıkça deli gibi yalarsınız. Sonra, içinizde kuduran şiddetli arzuyla suya yumulup çatlar veya onu bulamayınca kudurursunuz!
Doyumsuz olmaklığın öforisinde ahraz, duygu yitimi gerçekleşmiş devasa arazlardır böyle insanlar! Çevrelerinde kendi çıkarına olmayan her şeye biganedirler. Çünkü hırsi iştahlarının döngüsünde, asla engelleyemeyecekleri ve kendisinden sonra belki de çocuklarına geçip nesiller boyunca devam edecek bir ırsi sürece dahil olmuşlardır, ne çare. L.P Hartley “Geçmiş yabancı bir ülkedir” der ya, gayrı gelecek de kaypak, kirli ve yalancı bir döngüye oturtulduğu için insan soyunun işi çok zor görünür, çok zor..
Senin, buraya kadar bizi tutup da sürüklediğin yer bütün umarımızı yerle yeksan etti diyeceklere.. sadede gelmek, bilinenin aksine şipşak olacak mesel değildir öyle her zaman demek isterim .Çabuk olana itibar etmeyin. Önce bir soluklanın, sonra yazının ikinci bölümünü bitirmek üzereyim, devamını okuyun derim. Sabredin sadede birlikte varacağız.