Hürhaber Gazetesi İmtiyaz Sahibi Sevginar Sali, 15 yıllık Silivri'de yerel basın tecrübesini özetlerken “İşim yaşam tarzım” ifadesini kullandı. “35 yaşıma kadar insanlar ne der diye yaşadım, artık özgürce hislerimin etkisinde hayatımı dilediğim gibi yaşıyorum” açıklaması Sali'nin medya ve özel yaşamdaki duruşunu ortaya koydu.
2003 yılında Merhum İlhan Uygun'un İmtiyaz Sahipliğinde kurulan Hürhaber Gazetesi yayın serüvenine 13. yılı geride bırakarak devam ediyor. Silivri Kadın Girişimciler Derneği yazı dizimiz için bu söyleşide soruları yönelten isim Saadet Gencoğlu, yanıtlayan Hürhaber'i son üç yıldır yayın denizinde yüzdüren kişi Sevginar Sali oldu.
Saadet GENCOĞLU: Kendini tanıtır mısın?
Sevginar SALİ: İlkokul, ortaokul, lise hayatım Bulgaristan'da geçti. Ablamın eğitimine devam ettiği Şumnu Üniversitesinde eğitim hayatımı sürdürme hayallerim vardı. Bulgaristan'da her üniversite sınavını kendi yapıyor. Sınava ablamla gitmiştik döndüğümüzde babam, “Türkiye'ye gidiyorsun” dedi. Flört durumu, bilmediğim bir yere gitmek istemeyişim ‘Hayır, gitmiyorum!' dedim. Gidiyorsun, gitmiyorsun derken babamın en önemli noktada direncimi kıran sözünü hiç unutmuyorum, “Seni seviyorsa bekler” dedi. Valizler toplandı, hesapta iyi bir yer kazanamazsam veya beğenmezsem geri dönecektim. İnsanlara “Yapamadı geri geldi” dedirtme lüksümün olmayacağını idrak ettiğimde iş işten geçmişti tabi. Şumnu Üniversitesinde de Bulgarca - Tarih Bölümünü kazanmıştım.
Ankara'ya geldik 1 sene boyunca Tunalı Hilmi'de Türkçe Öğretim Merkezine (TÖMER) devam ettik. Hazırlıktan sonra üniversite sınavına girdik. Yabancı uyruklu öğrencilere belli üniversitelerde belli kontenjanlar veriliyor. Ankara'ya alışmıştım, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema bölümü de ilgimi çekti. İlk tercihimdi ve kazandım. 4 yıl okudum, 2000 yılında mezun oldum. Okuldan sonra Ankara'da kalmak istemedim. Silivri'ye yaz tatillerinde akrabalarımızın yanına gelirdik. Huzurlu, sessiz, sakin bir sahil kasabasıydı. Ailemin kararı da bu yöndeydi ben okurken babam buradan ev almıştı.
Yerel gazeteleri araştırdım; Tülay Kaynarca ve İlhan Uygun'la görüştüm. İlhan, ATV'ye çalışıyordu. 2001'in Ocak ayında Silivri'de yerel gazetecilik serüvenim Hürbakış Gazetesi Silivri Temsilciliğinde muhabir olarak başladı.
Saadet GENCOĞLU: İlk ne yaptın?
Sevginar SALİ: Engin Akın'la İlhan Uygun karşıma geçip, “Bakalım haber yazabiliyor musun!?” dediler. Kısa metrajlı film çekip kampanyalar hazırlamıştım ama gerçekten de üniversite boyunca iki üç tane haber ya yazdım ya yazmadım. Bir jandarma haberiydi. Engin Akın sırf düzeltmiş olmak için bir şeyi düzeltti. Öyle başladık.
Saadet GENCOĞLU: Hürbakış'tan Hürhaber'e geçiş nasıl oldu?
Sevginar SALİ: 2002'de Hürbakış'ı, Lonca şirketi satın aldı. Silivri Temsilciliği olarak ayrıldık. Eski yazı işleri müdürümüz ve birkaç bölge temsilcisi gazete kurmak için çaba sarf ettiler. 3-5 ay derken bir türlü olmadı. 6. ayda “Bana müsaade” dedim. İlhan, “Ne yapacaksın?” diye sordu. “Gazetecilik yapacağım, mesleğimi yapmak istiyorum” dedim. “Ben sana gazete kurarım” dedi. 2003'ün Nisan ayında Hürhaber kuruldu. Kavaklı Belediye Başkanı rahmetli Hasan Geyiktepe bize bir bilgisayar ve yazıcı aldı. Önce haftalık, sonra haftada iki üç gün derken günlüğe döndürdük. Matbaa için İstanbul'a Gürpınar'a gidiyorduk bizi çok yormaya başladı. Günlük gazete olmak için matbaanın şart olduğunu düşündük. Babamdan aldığımız dönemin 18 Bin TL'siyle matbaa satın aldık.
Hürhaber'in kuruluşunda İlhan Uygun, ben, Yakup Yönet üç kişiydik. Şimdi geriye baktığımda neyin cesaretiymiş halen tanımlayamıyorum. O zaman “İki-üç ay ömürleri var bunların” denildi. Sabaha karşı 3'te gazeteyi bitiriyor, eve gidiyor bir iki saat uyuyor, sabahın 6'sında tekrar işe geliyordum. Haftalık çıkıyorduk ama 12-16 sayfa.
Başladığımızda mizanpaj falan hiçbir şey bilmiyoruz. Eski gazetemizin yazı işleri müdürü iki kere geldi, işte ondan ne kadar gördüysek. Devamını Sevtap Ege ile kafa kafaya verip tamamladık.
Herkes çok destek oldu onu hatırlıyorum, teşvikle yetinmeyip katkı da sundular. Aklımda 250 diye kalmış Hürbakış'taki abone sayımız, biz onlara Hürhaber'i gönderdik ve hiç kimse geri çevirmedi. Sanki Hürbakış çıkıyormuş gibi Hürhaber'e aynen devam ettik.
“GAZETECİLİKLE VAR OLDUM”
Saadet GENCOĞLU: Yerel gazetecilik serüvenin artan bir ivmeyle devam ediyor. Bunu neye borçlusun?
Sevginar SALİ: Hayatım boyunca başka bir iş yapmadım. İlhan'dan sonra yapmayayım diye de düşündüm ama yaşam tarzıma dönüşmüş, gazeteyi satmaya kıyamadım. Bir görüşme esnasında, “Kaça satıyorsunuz?” diye soruldu doğal olarak. Bir bedel de biçemedim de sanki çocuğumu satıyormuş gibi hissettim ve o defteri kapattım. Bu duygusal ve kişisel tarafı. Ama bundan da öteye geçmişti; bir ekibimiz vardı, şirket olarak devam eden sorumluluklar da çabası. Her iş yapılır ama ben bunu bir iş olarak görmüyorum; yaşam tarzım. Kendimi en iyi yazı yazarak ifade edebiliyorum, gazete aracılığıyla iletişim kuruyorum. Silivri'ye geldiğimde üç beş tanıdığım dışında kimseyi bilmiyordum. Şu anda burada kocaman bir ailem, sevenim, sevmeyenim, varlığımdan haberdar binlerce insan var. Beni bilen benim bilmediğim yüzlerce insan söz konusu. Silivri'de gazetecilikle var oldum. Gazetem olsun da çıkarayım, sahibi olayım gibi hırslarım, hiçbir derdim yoktu kader herhalde. Bazen ne iş yapıyorsun diye soruyorlar. “Gazeteciyim” diyorum. Arkadaşım düzeltiyor, “Çok mütevazı, gazete sahibi” diyor. Bence gazeteciyim, Hürhaber'in benim gibi çok fazla sahibi var.
“ZORLUKLARI GÜÇLENEREK AŞTIM”
Saadet G.: Hayatının miladı olarak gördüğün yaşanmışlığın hangisi?
Sevginar S.: Bulgaristan'dan üniversite eğitimi için Ankara'ya gitmem bir aşamaydı. Ankara'dan sonra Silivri'ye gelmem bir diğer aşama. Hatta bazen dönüp bakıyorum da, “Bunların hepsini ben mi yaşadım?” diye şaşırıyorum. İlhan'la ve ondan sonraki bambaşka aşamalar. Hani derler ya, hiçbir ölümden sonra insanlar aynı kalmazmış. Ona bakış açımı hayat beni sarsa sarsa değiştirdi. Eskiden sırtımı yasladığım, birçok şeyi düşünmediğim bir kaçışım vardı. Deprem gibi bir şeydi uyandığım, kendime geldiğim… Ardından hayatımın tüm gerçekleriyle ve hatta dış hayatın tüm gerçekleriyle yüzleşip, sırtlamak durumunda kaldım. Sanıyorum o zor koşullardan güçlenerek çıktım. Nasıl yaptığımı hiç bilmiyorum; sadece çalıştım ve aklımı yitirmemek için dua ettim.
Saadet G.: Seni en çok rahatlatan düşünce nedir?
Sevginar S.: Her şeyin geçici olduğu. Bitecek yani. En büyük acı bile olsa, en kötü olay bile, en sıkıntılı an bile bitecek. Geriye baktığımda eskisi kadar beni üzmeyeceğini bilme duygusu beni rahatlatıyor.
Gazeteyle ilgili yapamayacağım bir iş yok. Habere de giderim, oturup sayfa tasarımını da yaparım, dağıtımını da gerçekleştiririm, reklam alınacaksa alırım, abone yapılacaksa yaparım. Matbaada bir arıza çıksa başka bir matbaaya parasını verir bastırırım. İşle ilgili üstesinden gelemeyeceğim bir şey yok. Hepsini bol bol tecrübe ettim…
“GAZETE, KALICI VE ETKİLİ BİR MEDYA ARACI”
Saadet G.: Gazeteci kim?
Sevginar S.: Bir gazetede çalışan, buradaki işinden dolayı hayatını kazanan, gündemi takip eden ve kamuoyuna aktarma işini yapandır. Gazete, yazılı bir ileteşim organıdır.
Gazetelerin akıbeti her dönem ve özellikle yeni iletişim kanallarının ortaya çıkmasıyla tartışılır… Radyo çıktığında gazeteler bitecek denmiş. Televizyon çıktığında da gazetelerin işi bitti düşüncelsi yüksek sesle telaffuz edildi. Şimdi internet çıktı, aynı şekilde gazetelere ömür biçiliyor ama bence o kadar basit değil. Gazete, kalıcı ve etkili gelenekselleşmiş bir medya aracı.
Saadet G.: Gazeteyi nasıl hazırlıyorsunuz?
Sevginar S.: Eğitim sayfasını Renginar hanım hazırlıyor. Genel gündemi ya Hazal hanım ya da ben takip ederek haber değeri taşıyan olaylarla ilgili bilgi ve belgeleri toplayıp yazıyoruz. Spor haberlerini Engin Akın yapıyor. Sayfa operatörümüz var, herkes çalışmasını ortak klasöre atıyor, Oray arkadaşımız sayfa tasarımını yapıyor. Haberler sayfalara yerleştirildikten sonra aydınger çıktıları alıyoruz. Matbaa ustamız çıktıları alarak basıyor, oradan görevi dağıtıcı arkadaşımız Zafer Köksal devralıyor. Bir miktarını bayilere dağıtılmak üzere Merkez Dağıtıma bırakıyor, diğerlerini de abonelerimize ulaştırıyor. Dışarı ile elimiz kolumuz olan Ersin Ergin var. Düzeltmenlerimiz, yardımcılarımız hepsinin emeğine buradan teşekkür ediyorum...
Saadet G.: Haber toplantısı yapıyor musunuz?
Sevginar S.: Hayır. Hata içeren bir durum olduğunda sorumlu arkadaşla görüşüyorum. Bir daha böyle bir yanlışlığın yaşanmaması için ne gibi önlemler alabiliriz noktasında değerlendirme yapıyoruz. Dikkat etmemiz gereken özel konuları paylaşıyoruz tabi bir araya gelip. Ama öyle her gün veya haftalık yaptığımız bir şey yok açıkçası.
Saadet G.: Düşüncelerini ya da yazılarını ilk kimle paylaşıyorsun?
Sevginar S.: Emin olamadığım aklım ve duygularım arasında sıkışıp kaldığım bir konuysa kişiliğine güvendiğim ve bana açık açık düşündüğünü ifade eden kişilere danışır, bunun üzerine kendi görüşüme son halini veririm. Ne düşündüğünüz kadar bunu nasıl ifade ettiğiniz de bizim işimizde çok önemli…
“HİSLERİME GÖRE HAREKET EDERİM”
Saadet G.: Sürekli gözlem yapma halindesin?
Sevginar S.: Gözlem çok önemli. Ben hislerime güvenirim, daha doğrusu onlara göre hareket ederim. Tabi yanıldığım da olur ama başka türlüsü elimden gelmiyor, bu saatten sonra da zorlamanın alemi yok. İlhan, “Sen gazeteci değilsin edebiyatçısın. Çok duygusal davranıyorsun, bu kadar duygusal olma” diyerek sürekli beni ikaz ederdi. Şimdi daha özgürüm duygusallık konusunda, ikaz eden de yok, Allah sonumu hayır etsin. Geçen bir komşum ile sohbet ediyoruz ‘Filanca iyi insan' dedim, döndü şöyle yüzüme baktı “Sevginar sana göre herkes iyi...” deyince kaldım öyle.
Saadet G.: Her gün yazı yazmak nasıl bir duygu?
Sevginar S.: Kimse başıma silah dayamıyor, yazmazsam yazmam ama yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Bazen insanlara, “Sevginar bugün çalışmamış demeyin diye yazdım” diyorum. “Evet, yazmadığın zaman öyle diyoruz” diyorlar. Sevdikleri, önemsedikleri ve merak ettikleri için bunu biliyorum. ‘Ben bugün ne yazacağım' kaygısıyla başladığımda çok da güzel şeyler çıkabiliyor. Öyle önceden çok tasarlayarak yazmıyorum.
Saadet G.: Seni yazı yazmaya yoğunlaştıran bir totemin var mı?
Sevginar S.: Konsantrasyonumu bozan şeyler olmaması gerekiyor. Bir de köşe yazımı en son yazarım. Bu esnada kahve içmek çok iyi geliyor tabi. Müzik dinlemeyi severim. Dinlediğim müzikler ruh halime göre değişir; çokça Türkçe bazen klasik müzik. Sözlerini duymuyorum, o orada çalarken ben de kendi alemimde ilerliyorum.
“RENİ'YLE GARİP BİR DAYANIŞMA İÇİNDEYİZ”
Saadet G.: Kardeşlik kısmını bir tarafa bırakırsan Renginar'ın senin hayatındaki yeri ne?
Sevginar S.: Çocukken saç saça baş başaydık. Babam, “Birinizi Kuzey birinizi Güney Bulgaristan'a vereceğim” derdi. Sonradan hayat bizi daha da birleştirdi. Onun için de benim için de çok iyi oldu. Yanımda, arkamda bir güç, hayatımda ayrı bir anlam, güzellik; Reni'yle tanımlamamın zor oldğu bir garip dayanışma içindeyiz.
“ELİMDEKİ BASIN GÜCÜNÜ HİÇ KULLANMADIM”
Saadet G.: Yazdığında otokontrolünü yitirdiğin zamanlar oluyor mu?
Sevginar S.: Hayır. Ben bir kişiyle tartışma yaşasam, o kişi dışında bunu kimse hissetmez. Özel duygularımı kamuya yansıtmamaya çok dikkat ederim. Gazeteyle ilgili bir şeyse sonuna kadar savunurum ama kişisel konularda elimizdeki basın gücünü hiç kullanmadım; bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. İnsanlardan en sık duyduğum cümle; “Seni gazeteci olarak görmüyoruz”... O kadar rahat her şeylerini anlatıyorlar, bunu onlara karşı kullanmayacağımdan da eminler. Bu güvene ve inanca ihanet etmem. Bir başkasından çok kendime ihanet etmem! Çok haber elimde patlamıştır. Ama gazeteciyi gazeteci yapan önemli ölçüde bilip de yazmadıklarıdır da... Tabi özel olarak söylenen, paylaşılan şeyleri kast ediyorum.
“KOLAY ÖZÜR DİLERİM”
Saadet G.: Yazdığın bir yazıdan pişmanlık duyduğun oldu mu?
Sevginar S.: Yanlış bir şey yazdıysam çok rahat özür dileyebiliyorum bunun bir erdem olduğuna inanıyorum. Özür dilemek kötü bir şey değil, ben çok kolay özür dilerim, hiç de ağrıma gitmez. Bekledikleri şekilde yorumlarda bulunmadığım için kızanlar var ama o insanların bana duyduğu saygıdan hiç kuşku duymuyorum.
“ELEŞTİRİYE ÇOK AÇIK DEĞİLİM”
Saadet G.: Hürhaber'e yazılan eleştirileri nasıl karşılarsın?
Sevginar S.: Hürhaber'e yapılan eleştiri şekline şemalineyse bunların bir maliyeti söz konusu. Bizim sahip olduğumuz koşullar var. Eleştiriye çok açık bir insan olmadığımı kabul ediyorum. Eleştiri üzerine iş yapıp da eleştiriye bu kadar kapalı olmak iyi bir şey değil onun da farkındayım. Kendimce gerekçelerimi öne sürüyorum. Kabul görürse görür, anlamak isteyen anlar diye düşünüyorum. Anlamak istemeyeni biraz ben anlamaya çalışıyorum. Oluruna bırakıyorum. Kızarım ama o kızgınlık geçer hiç kin tutamam. Övgüyü kabul ettiğimiz gibi eleştiriyi de kabullenmeliyiz.
“BESLENDİKLERİM KİTAPLAR VE GÖZLEM”
Saadet G.: Hangi kaynaklardan besleniyorsun? Neler okuyorsun?
Sevginar S.: Beslendiğim şey kitaplar ve gözlem. Bilim kurgu dışında her şeyi okuyorum. Tarih kitaplarını çok seviyorum, biyografiler üniversiteden beri çok ilgimi çekiyor. Kitap okumak İlhan'dan sonra hayatımda daha çok yer aldı. Sıkıntılı dönemler yaşayan arkadaşlar için paylaşmak istiyorum; kitap okumak benim psikolojime çok iyi geldi, kitapların konusuna dalıp kendi gerçeğimden uzaklaşmak rahatlattı.
Saadet G.: Gazetecilik mesleğinde idolün var mı ya da yerinde olmak istediğin biri?
Sevginar S.: Ayşe Arman'ın tarzını çok beğeniyorum. Bana göre uçuk kaçık, marjinal ama onun kadar özgür ruhlu olmak isterdim. Soner Yalçın'ı da beğeniyorum, fazla radikal olsa da. Nedim Şener'in araştırmacı yönüne, Yılmaz Özdil'in zekasına ve köşe yazılarına hayranım.
Saadet G.: Her gün takip ettiğin bir yazar var mı?
Sevginar S.: Hayır belli başlı kimse yok ilgimi çeken şeyleri okuyorum.
Saadet G.: Kitap yazmayı düşünür müsün?
Sevginar S.: Öyle bir hevesim yok. Hayatı yaşamak istiyorum. Biraz da kişisel konforuma çok düşkünüm herhalde bu ara. Gazete benim için yeterli. Mesleğim ve sahip olduğum koşullardan son derece memnunum.
Saadet G.: Gazeteciliği tavsiye eder misin?
Sevginar S.: Gerçekten bu mesleği severek yaparlarsa ederim. Çok güzel bir meslek ama önce siz mesleğe bir şeyler vereceksiniz ki sonra bir şeyler bekleyeceksiniz. Direk beklentiyle girerseniz hayar kırıklığı yaşarsınız.
Saadet G.: Mesleğin sana insan olarak ne kattı?
Sevginar S.: Geçen yine bir arkadaşım hayatımda ilk kez gördüğüm bir kişinin yorumladığım fotoğrafı üzerine, “İnsan sarrafı olmuşsun” dedi. İşim bana satır aralarındakini okumayı da öğretti.
“AİLEME HABER VERİRİM, KARARLARI KENDİM ALIRIM”
Saadet G.: Kadın gazeteci olmanın zorlandığın tarafları var mı?
Sevginar S.: Birçok şeye artı dikkat ediyorsunuz. Kötü bir şey yaşamadım. Yaşamamak için de gerekeni yaptığımı düşünüyorum. Sınır çizmek zorundasınız çünkü insanlar senin sınırına göre yaklaşır. İyi yazı yazabilirsiniz ama insanlara iyi bir profil de vermeniz gerekiyor. İtiraf ediyorum hayatımın şu döneminde çok da topluma göre yaşamıyorum. 35'ime kadar, “İnsanlar ne der?”i çok takıyordum. Artık kendi istediğim gibi yaşıyorum, ‘insanlar ne der'e göre değil. Kişisel rüştümü ispat ediş hediyesi olarak kendime bu özgürlüğü hediye olarak sundum. Sevabı bana yazılacak, günahı da benden sorulacak hayatım konusunda aileme haber veririm, kararları kendim alırım.
“KISITLAMA DEĞİL DÜZENLEME”
Saadet G.: Sosyal medyaya erişimin sınırlandırılması konusunda ne düşünüyorsun?
Sevginar S.: Sosyal medyada dilin kemiği yok. Bir de sahte hesapların kontrol altına alınması gerekiyor. Yasal düzenlemelere ihtiyaç var yani yasaklayarak değil düzenleyerek gidersek daha iyi olur.
Saadet G.: Gazeteci olarak topluma karşı sorumluluğun ne ya da hangi konularda daha hassas davranıyorsun?
Sevginar S.: Adaletli olmak. “Gazeteci tarafsız olmalı” deniyor. Daha okuldayken hocamız şunu söyledi, “Tarafsızlık diye bir şey yok”. Bir konuda 5 kişinin farklı fikri varsa o fikirlere eşit şekilde yer vermek gazetecinin görevidir. Tarafsızlık yerine objektiflik daha anlamlı ve yerinde olur. Bir köşe yazarı olarak doğrudan (tabi ki benim kişisel bakış açımla görünen, başkası farklı görebilir saygı duyarım) yana tarafım. Gazete köşe yazarının görüşünden ibaret değildir. Bazen benim yazılarıma bakıp, “Hürhaber bunu yazmış” diyorlar. Hürhaber'in görüşü değil, o benim görüşüm. Hürhaber'le Sevginar'ı ayırmamız gereken noktalar var.
Saadet G.: Gazetende kimlerin yazmasını isterdin?
Sevginar S.: Hürhaber'de birbirinden farklı düşünen insanların yazmasını istiyorum.
Saadet G.: Gazeteciliğin kurallarını koymak gibi bir yetkin olsa nasıl kurallar koyardın?
Sevginar S.: Mesleğimizin nitelik anlamında düzenlemeye ihtiyacı var. Berber çırağının kalfalık belgesi var gazetecilikte bu tarz bir eğitim şartı yok. Bir eğitim kıstasına ihtiyacımız var. Bunun üniversite mezunu olma ukalalığı olarak algılanmasını istemiyorum ama bazı şeyler bu kadar kolay olmamalı. Ben gazeteciyim deyip de ortaya çıkmak bu kadar basit olmamalı.
Saadet G.: Hürhaber'i konum olarak nereye koyarsın?
Sevginar S.: Benim için hayatımın merkezi ama diğer insanların hayatlarında zerre kadar bir yer edinebildiysek ne mutlu bize.
Saadet G.: Çalışanlarla aran nasıl?
Sevginar S.: Onlara sormak lazım. Onlardan biriyim. Farklı bir konumum olduğunu hissetiklerini sanmıyorum. Kolay kolay patronun ben olduğumu duymazlar. Ben (iş ve özel hayatımda) özgür olmak isterim, onların da özgür olması için elimden geleni yapıyorum.
Saadet G.: Gazete dışında Sevginar ne yapar?
Sevginar S.: Hayatım iş. Haftanın 6 günü çalışıyorum. Resmi bayramlarda da gazetemiz çıkıyor. İzin fırsatımız çok yok ama denizi çok severim. Gezmeyi çok sevmiyorum. Huzuru, sükûnet en keyif aldığım şeyler.
Saadet G.: İşin dışında yapmayı özlediğin bir şey var mı?
Sevginar S.: Ev hanımlarına çok özeniyorum ama herkes “Yapamazsın” diyor. Evimde zaman geçirmeyi özlüyorum.
Saadet G.: Kıyafet seçimindeki başarını neye borçlusun? Yardım alıyor musun? Kaç bedensin?
Sevginar S.: Son iki yıldır arkadaşımdan yardım alıyorum; Yakup Erdal. Daha doğrusu ısrarla fikrini empoze diyor : )“Güzelleştin” diyenlere teesüf ediyorum daha önce çirkin miydim : ) Şaka bir yana kendisine buradan teşekkür ediyorum; güzel ve özel bir değişim oldu. Bana kalsa böyle olmayacağı aşikar. 34 bedenim. Giyim kuşam konusunda bir teşekkür de Fulya Yazıcı'ya etmem lazım : ) Ve tabi ki güzel bakan, güzel görür nezaketiniz için teşekkürler.
Saadet G.: Herhangi bir kişinin en favori insanı mısın? Evetse neden?
Sevginar S.: Bilmiyorum! Belki annemin babamın gözünde öyleyimdir. Kendimi hiç değersiz, kıymetsiz hissetmedim bu yaşıma kadar; Allah'a bin şükür.
Saadet G.: Yalan söylemenin uygun olduğu durumlar neler?
Sevginar S.: Gerçek herkesi üzecekse, yalan söylenebilir. Ben her durumda bana gerçeğin söylenmesini eylerim. Duruma göre yalan yerine o konu hakkında kesin bir şey söylemeyi seçerim.
Saadet G.: Ulaşamadığın biriyle tanışıp sohbet etme imkanın olsa kim olurdu?
Sevginar S.: Tarkan tabi ki. Benim idolüm.
Saadet G.: Hiç kimsenin göremediğin bir özelliğin var mı?
Sevginar S. Allah'ın bildiği şeyi kullardan saklama taraftarı değilim. İnsanlara kendimi sevdirmek, onaylatmak gibi bir derdim yok ve bu saatten sonra da olmasın.
Saadet G.: Seni ne öfkelendirir?
Sevginar S.: Haksızlık, vefasızlık.
Saadet G.: En sevdiğin şarkı?
Sevginar S.: Değişiyor.
Saadet G.: Yaptığın en büyük çılgınlık ne?
Sevginar S.: Bana göre çılgınlık yok hayatımda. Canımın istediği şeyleri yapıyor, içimden geldiği gibi yaşıyorum. Bunun adı çılgınlıksa bilemiyorum…
Saadet G.: Sevdiğin için neleri göze alırsın? İşinden vazgeçer misin örneğin?
Sevginar S.: İnsan kendinden vazgeçmemeli. Kendi değerini başka bir şeyler için terk etmemeli. Beni seven insan da beni zor bir tercihle karşı karşıya bırakmaz diye düşünüyorum.
Saadet G.: Aşk her şeyi affeder mi?
Sevginar S.: Aşk affeder ama unutmaz bence. O hafızayla ilişki nasıl sürer esas mesele o!
Saadet G.: Sana sorulmasını istediğin bir şey var mı?
Sevginar S.: O kadar ortadayım ki hiç içimde kalan, ifade edemediğim bir şey kalmamış.
Saadet GENCOĞLU: Şu an ruhunun olmak istediğin yer neresi?
Sevginar SALİ: Olduğum yerden çok mutluyum.