Yaşlı İnsanlar gibi, deniz kenarı kasabalar da birbirine benziyor. Aynı kararmış tahta çitler, birbirine yaslanmış yorgun evler, rutubet, odun ve iyot kokusu, sandallar, denize çıkan dar sokaklar, kıyı kahveleri, balık ağları, balık lokantaları, kediler, sokak köpekleri…
Lodos sonrası balıkçı teknelerinden biri batmış.
Deniz kül rengiydi bugün, hava soğuk, sahil tenhaydı. Balıkçı heykelinin yanına oturdum, sözde mevsimlerden yazmış, yürümekten yorulmuşum, kim sorarsa soluklanıp çay bahçelerine doğru yoluma devam edeceğim.
Şımarıp sanki asker arkadaşıymışız gibi balıkçının omzuna attım kolumu, öyle durduk bir süre…
Bir teknenin üzerinde tam on tane karabatak saydım.
"Gördün mü" dedim balıkçıya, ses yok.
Adını, kimlerden olduğunu sordum. Cevap vermeyince acaba tanıdık mı diye yüzüne baktım dik dik, çıkaramadım.
O da beni çıkaramadı besbelli!
Yoksa laflardık.
Yeni yıl yaklaşıyor, eskisi gibi yeni yıl beklentilerini, planlarını anlatan insanlar yok etrafımda. Kaygı çok, endişe çok, yarın ne olacağız sorusunun cevabını arayan çok.
Zekâları parlak zamane çocuklarının Noel Baba'ya da Ren geyiklerine de inandığını sanmıyorum.
Doğal gaza geçildiğinden beri, evlere girecek baca olmadığı için yaşa takılmadan emekli oldu Noel Baba!
Geyiklerin akıbeti üzerine kafa patlatmak da istemiyorum.
Birileri tarafından zebra olduklarına inandırılmış da olabilirler, sucuk da!
Çiğdem Anad doksanlı yıllarda kaleme aldığı Aklım Nereye Gidiyor Ellerim Nereye kitabında şöyle yazmış;
“Kimse masal okumuyor artık; ben ve gibiler ve çocuklar hariç!”
Devir değişti artık, eskiden çocuklar masal dinlerdi, şimdi büyükler.
Eskiden çocuklar masallara inanırdı şimdi büyükler.
Geride kalmakta olan yıldan iki kare kaldı hafızamda.
Yaz, Gökçeada'da tatilin son günü valizleri toplamış kaldığımız otelden ayrılmak üzereyiz. Liman manzarasına bakarak kahvelerimizi içiyoruz, otelin pamuk isminde beyaz bir kedisi var, yeni yavrulamış. Işık kedi ile vedalaşıyor;
“Sen ne kadar şanslı bir kedi olduğunu biliyorsun değil mi? Sürekli adada yaşıyorsun!”
Diğeri Türkiye'de çalışma izni olmadığı halde iş arayan kavruk Afgan genç.
“ Ben diğerlerinden daha ucuza çalışırım ağabey!”
Hayat, adada yaşadığını ve şanslı olduğunu bilmeyen bir beyaz kedi ile iş arayan kavruk Afgan genç arasındaki mesafe belki de?
Yaşadığımız günler ‘samimiyet' kavramının ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor.
Codic isminde bir ekşi sözlük yazarı; “sahtekârlıktan mümkün olduğunca uzakta bir nokta” demiş samimiyet için, altına imzamı atarım.
Yaşlı insanlar gibi birbirine benzeyen deniz kenarı kasabaları, kararmış tahta çitleri, birbirine yaslanmış yorgun evleri, rutubeti, odun ve iyot kokusunu, sandalları, balıkçıları, yağışlı havalarda makyajı aksa da denize çıkan dar sokakları, kıyı kahvelerini, balık lokantalarını seviyor.
Laf aramızda Noel Baba'ya da hala inanıyorum.
Geyikleri bilmem!