Yazar Pınar Altuntaş

Sanat ve Vicdan Arasında

Sanatçılar toplumun aynasıdır derler. Sözcüklerin, melodilerin, fırça darbelerinin ve hikayelerin büyüsüyle, yaşadıkları toplumun ruhuna dokunurlar. Ancak, bir sanatçının toplumsal sorumluluğu nereye kadar uzanır? İşte bu, son yıllarda sıkça tartışmaya açılan bir mesele haline geldi. Özellikle de sanatçılar, yurtdışında aldıkları ödüllerde ülkemizi eleştiren ifadeler kullandıklarında…

Bizler, “Kol kırılır yen içinde kalır” düsturuyla büyüdük. Aile içindeki meseleleri dışarıda konuşmaz, kendi sıkıntılarımızı kendi içimizde çözerdik. Belki de bu anlayış, vatanımıza ve kültürümüze olan bağlılığımızın bir parçasıdır. Ne olursa olsun, topraklarımızı ele güne şikâyet etme fikri, bizlere uzak ve soğuk gelir. Ancak görüyoruz ki, bazı sanatçılarımız bu anlayışı paylaşmıyor.
Sanat elbette eleştirinin, farkındalığın ve değişimin bir aracı olabilir. Fakat bu eleştiri nerede, nasıl ve ne ölçüde yapılmalı? Kendi ülkesinde şöhret ve servet kazanmış bir sanatçının, bu başarıyı yurtdışında Türkiye'yi eleştirerek taçlandırmaya çalışması ne kadar etik, işte tartışılması gereken budur.
Bir sanatçı, ülkesinde her türlü imkânı değerlendirerek belirli bir noktaya gelir, toplumun sevgisi ve desteğiyle zirveye ulaşır. Sonra yurtdışına çıkıp, aynı ülkeyi küçümseyen ya da eleştiren ifadeler kullanır. Bu, karşılık beklemeden veren bir toplumu incitir. Halkın sevgisiyle beslenmiş bir sanatçının, o halkın gururunu ve onurunu koruması gerekmez mi?
Sanatçının eleştiri hakkı elbette vardır; ancak eleştirinin mekanı, sanatçının duruşu kadar önemlidir. Bizler sıkıntılarımızı kendi içimizde çözmeye çalışan bir milletiz. Her ne kadar sorunlarımız olsa da, bunları dışarıya bir zayıflık göstergesi olarak yansıtmayı doğru bulmayız. Çünkü vatan sevgisi, aynı zamanda eleştiriyle gelen sorumluluğu da içerir.
Sanatçılarımızın, eleştiriyi dile getirirken halkın onurunu incitmek yerine onlara umut aşılaması beklenir. Bu topraklar onları büyütmüş, bu halk onlara destek olmuş, eserleriyle var olmalarına olanak sağlamıştır. Kendi halkından bu kadar çok şey alan bir sanatçı, ne yazık ki aynı halka saygıda kusur ettiğinde derin bir hayal kırıklığı yaratır.
Bu ülkede sanatçı olmak zor mudur? Elbette zordur. Ancak zorluklarla baş etme yollarını bulmak, halkın sevgisiyle yeniden yeşermek varken, dış dünyada şikayet etmeyi tercih etmek… İşte buna ne ad verilir, tam olarak bilemiyorum. Belki de bir kelimeyle ifade edilemeyecek kadar karmaşık bir mesele. Ancak bir şey kesindir: Sanat, yalnızca toplumun aynası değil, aynı zamanda toplumun sesi olmalıdır.
Sanatıyla halkın gönlünde taht kurmuş kişilerin, halkının gururunu koruyup dış dünyada da savunmasını beklemek en doğal haktır. Eleştiriyi yapıcı bir şekilde dile getirmek, sanatı anlamlı kılan sorumluluklardan biridir. Eğer bu dünyada kazandığımız her şeyin bir vicdani bedeli olduğunu hatırlarsak, sanatın ve eleştirinin ne şekilde yapılması gerektiğini de bir kez daha sorgularız.

 

YORUM YAP