Ne çok şey var aklımda.
Yazmak istiyorum, elim gitmiyor, elim gider de keyfim yok!
Her kelimenin, kurulan her cümlenin vebali var.
Takıldığım "vebal" değil aslında.
Muhatap olmak istemiyorum.
Sorular, cevaplar,gözlerini aça aça, boş boş bakacaklarını bile bile…
Egodan surlara eyvallah çekiyor, içten içe gemileri karadan yürütebileceğimi biliyorum.
Maksat?
Oyun bozulmasın!
Maksat?
Kalpler kırılmasın…
Ya ben?
Ya sen arkadaşım?
Anlamaya çalışırken bildiğin filozof oluyor insan!
Ne zor sınav anlamaya çalışmak.
Başkasının yerine bahaneler uydurmak.
" Öyle demek istememiştir" demek.
" Öyle biri değildir…"
" Yanlış duydum…"
" Huyumdur kuruyorum…"
" Onun yerinde ben olsaydım, aynını yapardım!"
" Vardır bir bildiği…"
Sokağın çıkmazında, gecenin kör yeri, tesadüfen, bir sokak lambasının ışığında gördükleri ve duydukları yüzünden, gözlerine ve kulaklarına, "duyu sizin neyinize" deyip, s..tiri çekebiliyor insan…
El yordamı ile yolunu bulabileceğini sanıyor.
Sonra kabulleniyorsun.
Kabullenmek; aptal, kandırılmış hissettiriyor…
Gel, geç bir duygu o da.
Her şey gibi…
Kabuğuna çekiliyorsun önce, " ben ne yaptım da yaşadım" çıkmazlarına demirliyorsun…
Sebebi yok oysa.
Günah çıkarmaya ihtiyaç duymadığın halde bunlar başına geldi.
Yaşamak zorundaydın yaşadın.
"Kader" de " alınyazısı" de…
İçinden geldiği gibi kulp bul yaşadıklarına, avuta bildiğin kadar avut kendini, başkasına bırakma, kendin kes göbeğini.
Günün birinde sana da aşk şarkısı yazan çıkar elbet, ya dinlersin.
Ya?