Okullar 28 Eylül’de açılacak, 1 Kasım’da erken seçim var. Gündemimizdeki iki önemli tarih etrafında özel, iş ve siyaset hayatı yön alacak önümüzdeki süreçte.
CHP’de delege seçimleri tamamlandı. 16 Ağustos’ta mahalleye dönüşen köyler sonrası, 22 Ağustos Cumartesi günü Büyükçavuşlu, Değirmenköy, Çanta, Gümüşyaka, Semuzkumlar, Kavaklı, Ortaköy ve Fatih mahallesinde delege seçimleri yapıldı. Dün de Alibey, Yeni Mahalle, Mimar Sinan, Cumhuriyet, Piri Mehmet Paşa ve Selimpaşa’da 11.00 ile 15.00 saatleri arasında partililer ilçe kongresinde oy kullanacak delegeleri belirlemek için sandık başına gitti. Görünen o ki 8 Eylül’de de bir daha milletvekilleri için ön seçimde sandık başında olacak CHP’liler…
Demokrasi zor zanaat… Bize bir tarafıyla da epey fazla geldiğini düşünmüyor değilim ya neyse…
Yaşadığımız koşulların demokrasiden insanı soğutma etkisi inşallah sadece benim üzerimde tesir gösteriyordur… Geçtiğimiz günler epey yaş almış ama delikanlılığından bir şey kaybetmemiş, namazında niyazında saygı duyduğum, daha çok sevdiğim bir büyüğümle sohbet ederken; "Bu konuda en iyi başbakan Tansu Çiller’di” dedi. Nedenini sorunca PKK’ya destek veren iş adamlarını yok etme çetesini örnek gösterince şaşırdığımı hissettirsem misafirime ayıp olacaktı. Katıldığımı kabullensem kendime yazık edeceğim; sustum…
İnsanların sabrını taşırıp, çileden çıkardıktan sonra normal davranmalarını bekleyemezsiniz. İçim soğumadı değil bir an; Allah’ım sen aklımıza mukayyet ol çünkü bizde dayanacak hal kalmadı.
KUTLU VE YENİ YÖNETİMİ
Rıfat Kutlu, bir yandan nezaket ziyaretlerini kabul ederken diğer yandan da herkesin merakla beklediği yönetimini oluşturmak için yoğun çalışmalar ve görüşme trafiği gerçekleştirdi. Salı günü yönetim listesini İl’e teslim etmesi gerekiyor. Hayırlı olsun diyelim şimdiden… Herkesi kucaklayıcı, hakkındaki önyargıları ortadan kaldıracak bir ekip oluşturmakla en büyük iyiliği kendine yapar gibi görünüyor. Bakalım genç başkan nasıl bir ekip sürecek siyaset sahasına…
İHANET Mİ?!
Bir mesele daha var aklımı kurcalayan ama yazmayacağım… Yazmamanın, yazmaktan daha faydalı olduğunu düşünmeme yol açtığı için susma hakkımı kullanacağım; dilimi tutmayı bir şekilde başarabilirim de, aklım, vicdanım haykırıyor bir yandan da… Onları saf dışı bırakmak zor zanaat... En çok da benim gördüğüm tablo karşısında hissettiklerimi başkaları da hissetti mi çok merak ediyorum. Yanlış mı düşünüyorum meselesi değil, ne hissettiğim ile alakalı. Hani derler ya yanlış düşünebilirsin ama hissettiklerin doğrudur ve onlardan kaçamazsınız kolay kolay.... Gündemimize giren kimi klişeler var; "Müşteri her zaman haklıdır” gibi örneğin… Müşterinin haklı olduğu durumlar yelpazesi daha geniş olabilir ama ‘her zaman’ konusuna katılmıyorum.
İlkeli duruş koşullardan bağımsız olarak her zaman aynı yerde durmak değil bence. Haklı olanın kimliğinden bağımsız olarak onun yanında durabilme cesareti çok önemli.
Güçsüz olan her zaman haklıdır değil… Güçlü olan da haklı olabilir… Haklıyken haksız duruma düşmeler var bir de… En acıyan yönü de onlar oluyor genelde istenmeyen olayların.
İhanet sadece güçsüze karşı olmaz, güçlüye karşı yapıldığı durumlarda da tanım aynı olur. Ve güven yıkılır, yerini kocaman bir hayal kırıklığı alır... İhaneti taşıyabilmek de marifettir hani...
İki kişiye aynı anda aşkın olmadığı gibi... Birine değil ikisine de ihanetin kimseye faydası yok, külliyen zarar... Yeni haftayı bir fırsat bilelim; duygu ve düşüncelerimizi gözden geçirelim...