1900'lü yıllardı. Almanya Avrupa'da demokrasinin başköşesiydi. Ama içerde ciddi kaynamalar oluyor, arada bir bazı şehirlerde Yahudi vatandaşları öldürüyordu. Ticareti Yahudiler yönetiyor ancak bazı Almanlar buna karşı çıkıyordu. O birer birer olan Yahudi soykırımı ailesinde hiç Yahudi olmayan Hitler tarafından 1932'lere doğru ilerlemiş ve toplu katliamlara dönüşmüştü. Hele hele 2. dünya savaşı başladıktan sonra 6 yıl içinde 10 milyon kişiyi bulmuştu. Bunda Führer'in yardımcıları Speer ve Göring'inde rolü büyüktü. Hitler büyük bir soykırımcı ve 'Ari'' ırk savunucusuydu.
Amerika 'da ise 300 yıl önce Afrika'dan getirilen ve alt hizmet işlerinde kullanılmak üzere en berbat yerlerde çalıştırılan siyahi vatandaşlar çektiği de az değildi. 1960 yıllarda ''Ku-klux-klan'' grupları kuruluyor ve sabahları yollarda siyahi vatandaş cesetleri bulunuyordu. Yollarda beyazlarla yan yana oturamıyor, hatta ''tuvaletleri'' bile ayrı kullanıyorlardı. Yine o yıllarda siyahi lider Martin Luther King büyük kitlelere hitap ediyor ve bu ezilmenin son bulmasını ısrar ediyordu.
Amerika'nın bugün geçmişteki bu sıkıntılardan pek izi kalmamıştı. 90 milyonu geçen siyahiler başta hukuk olmak üzere birçok iş kollarında başı çekiyor ve devlet başkanı bile çıkarabiliyordu.
Ancak dünyanın 6. endüstri kolu futbol bu ırkçılıktan bayağı sıkıntı çekiyordu. 2000'li yıllara kadar pek sesi çıkmayan ırkçılık sağ iktidarların etkinlik kazandığı zaman süreci içinde bayağı büyümüştü. Dünyanın sayılı futbolcularından Etoo bile Avrupa'da bu söylemlerden bıkmış mutlu futbol oynamak için Türkiye'nin yolunu tutmuştu. ''Racızm'' UEFA ve FIFA'nın da gündemine girmiş ve yayınları birçok futbolcuyla bütün dünyaya yayılmıştı.
MARGRET THACHER UEFA'YA GİTTİ
Bir başka konuya geçelim. 1980'li yıllarda İngiltere 'de '' holiganizm'' inanılmaz boyutlara varmıştı. Her maçta büyük kavgalar oluyor ve ölü sayısı bile artıyordu. Avrupa kupalarında bile işler içinden çıkılmaz hale geliyordu. İngiliz takımları deplasmanda oynadıkları maçlardan bile sorunlu dönüyor ve taraftarlar rakip ülkelerde bile ortalığı yakıp yıkıyorlardı. Sonunda işler bu durum gelince Başbakan Margret Thacher İsviçre'nin yolunu tutmuş ve UEFA yetkilileri ile masaya oturmuştu. Thacher'in en büyük derdi İngiltere'yi Avrupa kupalarından çıkarmaktı. İngiliz Başbakan dediğini yaptı ve İngiltere beş yıl Avrupa kupalarından ''men '' edildi. Sonra içerde büyük bir disiplin sağlandı bugün İngiltere'de en ufak bir gürültü yok.
İLK KURBAN MESUT ÖZİL
Irkçılığa dönersek Almanya'da özellikle biraz da ''Şansölye'' Angela Merkel ile başlayan dönemde büyük rol oynamıştı. Yakılan ve basılan evler, iş yerleri ve camiler vardı. Türklere de saldırıyorlardı. Hollanda başbakanı Rutje ile buna destek veriyordu. Avusturya yeni başbakanı Sebastian Kurz ile '' sağ akımları '' körüklüyordu. Fransa'da Sarkozy ile başlayan Türk düşmanlığı almış başını gitmişti. Macron gerçek bir Türk düşmanı idi. Bu konuda İspanya pek ses çıkarmıyor, ama İtalya Calderonı gibi Türk düşmanı siyasetçilerle ortalığı karıştırıyordu.
Alman milli takımın yıllardır formasını giyen ve son beş yılda ''dünya çapında '' gösterilen Mesut Özil Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ''fotoğraf'' çektirdi diye Alman kamuoyu tarafından yoğun biçimde eleştiriliyor ve Milli takımı da bırakıyordu. Eleştiri okları Türk futbolcularına dönmüştü.
BARIŞ PINARI NEREYE AKAR
Türkiye günler önceden Suriye'nin kuzeyine 110 bin kişilik Türk ordusu ile girmişti. Orada teröre karşı ciddi bir mücadele veriliyor ve doğru sözle ''savaşılıyordu'' Türkiye'nin Avrupa Uluslar kupasında çok önemli maçları vardı. Arnavutluk maçında Cenk Tosun'un attığı golden sonra futbolcuların ''asker selamı'' vermesi gündeme oturmuştu. Sonra Fransa 'da alınan o ''beraberlik sonucu neredeyse bütün takımın ''asker selamı'' vermesi tam anlamıyla kıyameti koparmıştı Fransa Cumhurbaşkanı Macron bile konuya karışmış, bu arada Alman ikinci liginde yer alan, Hamburg kentinin “ahlaksızlığı'' ile birincisi St. Pauli kasabasının kulübü Türk futbolcusu Şahin'i ''twitt'' oluşturdu diye kadro dışı bırakmış ve "ahlaksızlık'' dersi vermişti. İtalya'da Juventus'da oynayan Emre Can ile Merih Demiral'da uyarılıyordu. UEFA bir başka uyarıyı gündeme getirip o da Türk düşmanlığında ''çığır'' açıyordu. Evet, Avrupa'daki bu Türk düşmanlığını nereye koyacağımızı bilemiyoruz. 44 yıldır gazetecilik ve televizyon genel müdürlüğü yapmış biri olarak hayatımın önemli bir bölümü yurt dışında geçti. Sadece şunu bilirim ki, Türkün Türkten başka dostu yoktur, olmaz da olamazda.