Sermaye hırsı uğruna ceplerinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen insanlar bu güne dek hep vardı ve ne yazık ki bundan sonra da hep var olacaklar. Bu tür insanlar hakkında ne kadar çok bilgimiz olursa onlarla baş etmemiz de o denli kolaylaşır diyerek geçmişten bir örnek üzerinden yola çıkarak hazırladığım bu köşe yazısı umarım bu konuya daha bilinçli yaklaşmanız mevzusuna önayak olur. Bu tür insanların çevrelerine verdiği zararı kelimelerle tarif etmek elbette mümkün değil ancak susmaktansa şansımızı denemek en doğrusu…
Hindistan çok büyük bir ülkedir, çok fazla insan yaşamaktadır ve haliyle bu insanların beslenmesi gerekmektedir. Mevcut tarım kapasitesi yeterli olmadığı için Amerikalılar "Hindistan'a gidelim, tarım üretimini artırmak için zirai ilaç üretelim ve satalım" derler. Hindistan'da zirai ilaç fabrikasını kurduktan sonra bir şeyin farkına varırlar: Hindistan nüfusu fakirdir ve zirai ilaca verecek paraları yoktur. Ürettiklerini satamayan Amerikalılar tüm sistemleri kapatıp, fabrikayı ve tesisleri de olduğu gibi bırakıp ülkelerine dönerler.
Zirai ilaç üretiminde MİC (metil izosiyanat) kimyasalı kullanılmaktadır. Üretim yapmadıkları için hammadde olarak depoladıkları 55 ton kadar MİC'i de bırakıp giderler. MİC, soğutulması gereken bir kimyasal olduğu için sisteme bir soğutucu bağlıdır. Ama tabii her şeyi kapatıp gittikleri için soğutucu da görev yapmamaktadır. Depo tanklarından birinin içine, su ile yol temizliği yapılırken su sızmıştır. MİC ile suyun ekzotermik reaksiyonu ile depo tankı içerisindeki sıcaklık artmıştır. Soğutucu çalışmadığı için sıcaklık kontrolsüzce yükselmiştir. Diğer bir önlem de gaz yıkama ünitesidir. Depo tankı içerisindeki basınçlı gazı yıkayıp doğaya zarar vermeden atabilecek bu gaz yıkama ünitesi de kapatılıp bırakıldığından, sıcak ve basınçlı gaz depo tankı içerisinde kalmaya ve sıcaklığı yükseltmeye devam etmiştir. Üçüncü ve son bir önlem olan yakma ünitesine giden hat ise bakım nedeniyle söküldüğünden, depo içerisindeki ekzotermik reaksiyon sonucunda patlama olmuştur. Bu felaket, ilk haftasında 8000 olmak üzere toplam 20.000 kişinin ölümüne, 150.000 kişininse sakatlanmasına neden olmuştur.
Union Carbide, olayın bir sabotaj olduğunu savunmuşsa da Hindistan hükümeti felaketin şirketin faaliyetteki teknik başarısızlığı ve hatasından kaynaklandığını söylemiştir. Şirket, maliyet azaltmak için çalışanlarına yeterli eğitim vermemiş, işletmedeki güvenlik sistemlerini umursamamıştır. Borular temizlenirken, metil isosiyanat dolu tanka su sızmış; gaz sızıntılarını önlemek için var olması gereken altı güvenlik mekanizması düzgün çalışmadığından felaket meydana gelmiştir. Fabrikanın çevreye verdiği zararın bu felaketten ibaret olmadığı da daha sonra anlaşılmıştır. Ayrıca fabrika kapatılmasına rağmen fabrikanın bulunduğu çevrede doğru düzgün bir temizlik politikası uygulanmadığından, günümüzde fabrikanın zehirli atıkları halen toprakta ve suda bulunmaktadır.
İşin insani boyutu bir yana hukuki boyutu da ayrı garabettir. 1985 yılında, ABD'de Union Carbide şirketine karşı 5 milyar dolardan 50 milyar dolara kadar tazminat davası açılmıştır. Union Carbide, Amerika'da bulunan şirketin hukuki olarak Hindistan'daki şirketten farklı tüzel kişiliğe sahip olduğunu, Hindistan'daki şirketin faaliyetlerinden Amerika'daki şirketin sorumlu olmadığını iddia ederek yetki itirazında bulunmuştur. Dava sonunda bu itiraz kabul edilmiş ve ABD mahkemeleri davayı reddetmiştir. Sonrasında 1986 yılında Bhopal yerel mahkemesinde dava açılmış, yerel mahkeme 270 milyon dolar ihtiyati tedbir kararı vermişse de, bir üst mahkeme bu miktarı 195 milyon dolara düşürmüştür. Dava temyiz aşamasındayken Union Carbide ile Hindistan hükümeti 470 milyon dolar üzerinde uzlaşma sağlamıştır. Ama bu miktar bahsedilen felaket için komik bir rakam olduğundan, mağdur başına 2.200 dolar gibi komik bir tazminat düşmüş, mağdurlar tıbbi giderlerini dahi karşılayamamıştır. Peki, Hindistan hükümeti niye bu anlaşmayı yapmış? Ülkeye yabancı yatırımcı çekebilmek için milletin gözünü korkutmak istememiş.
Sonuç olarak şirketin sermaye hırsının sebebiyet verdiği felaket, ülkenin sermaye hırsıyla birleşmiş; ölen öldüğüyle kalmıştır. Roller değişse; Hindistanlı bir şirket ABD'de böyle bir felakete yol açsa neler olabileceğini ise hepimiz tahmin ediyoruzdur herhalde. Emperyalizmin sarsıcı gücüyle mücadelenin gerekliliği ve önemi de bu örnek doğrultusunda bir kez daha ortaya çıkıyor elbette…