Seksen altı sayfada düşünmenin, yazmanın ve yaratmanın sihrin ta kendisi olduğunu, büyüleyen anlatımıyla okuruna ulaştırıyor Işık Ergüden.
İnsanı, yaratılarını ve bu yaratıların zaman-mekân ekseninde nasıl bir hızla yıkıcı hale geldiğini. Bir bumerang gibi geriye dönüp fırlatanı vurduğunu; insanın yarattığı doğal olmayan, doğaya yabancı simgeler, psikolojik tasarımlar, sosyal ağlar ve galiba en kötüsü de kültür argümanlarıyla doğadan ayrı, ayrık, aykırı hale geldiğini çok rastlanmayacak bir biçem, akıl semantiğiyle okurlarına ulaştırmış Işık Ergüden...
"Ve toplum, insanın zavallılığının, doğa karşısındaki aczinin ürünü; diliyle, sözüyle, kurumlarıyla, hiyerarşisiyle, ritüeli ve gündelik hayatıyla, doğanın katili insanın katili, toplum…" sayfa-13
Evet, insanın korktuğu doğa ve onu yenme alt etme tutumuyla oluşturduğu dayanışma, kümelenme, güçlü olma tasarımı (toplum ),aslında doğayı yenerek, üstüne çıkma, ilahlaşma narsizmini doğurarak, elma kurdu misali kendini, doğayı, varlık nedenlerini süfli, ezoterik bir yok oluşa doğru sürüklüyor diye yorumlanabilecek sonuçlara, yalın ve endirek varabilmesi, yazarın konu üzerinde çok çalıştığını, yetkinliğini ispatlamakta. Birey, sürekli devinerek, değişerek, çeşitlenerek yarattığı maskları sesli ve görüntülü yüzünde taşıyarak aslında bizatihi kıyametini inşa etmektedir. Tözünü, usaresini hakiki manada hile, ihanet, zıtlık mayasıyla karıp, kozmogonik oluşum ve gelişime tezat oluşturmaktadır.
Normal, gerekli ve doğal olandan kopuk, gereksiz bir ruh-beden mutasyonuna girişen birey ve bunu örgütleyen toplum iktidarını habisliğiyle sürdürür hale geliyor. Bu da tabiatın büyük aklı, rasyonel kurgusuyla bir paradoks, ayrıksılık halinde dünyadaki bütün ruhları ağır ağır zehirleyip öldürüyor. Dünya bir Manas Ormanına (ölü ruhlar ormanı) dönüşüyor. Hızlı, sürekli ve ısrarlı devinmeyi; delice, umursamaz, bilenerek, keskinleşerek devam ettiren insanoğlu sıradanlığa, şiddete; giderek pespayeliğe varan yaşam kadavraları halini alıyor! Bütün bunlar müthiş bir birikintiyle, ussal örüntüyle önümüze konmuş yazar tarafından! Sol-sosyalist anlamda bildiğimiz, onadığımız değerleri, insana hayata, doğaya ve kozmogoniye dair felsefik, didaktik hem de kimseyi iplemeden, eteklemeden olağanüstü kaleme almış Işık Ergüden!
Sade, ince işçilikle...
Konu ve malzeme kitap boyunca aynı olmasına rağmen, bir sonraki sayfa karşıma ne çıkaracak diye merakı, düşünmeyi, okuru çekincesiz tokatlamayı kitabın en son sayfasına kadar bırakmamış. Samimi… Samimi olduğu kadar hayret verici üslubuyla.
Şiir adına bu tanımı değerli yazar Sevtap Kaya Nurgönül içinde kullanmıştım. Ama Sessizliğin Anarşisi adına da kullanmam gerektiğini hissettim; "Işık Ergüden akıl gönül dokumasını, kökboyasıyla renklendirmiş. Doğal, kalıcı, canlı, serin ve her dem firezlenmeye hazır."
Diyeceğim çok emek vermiş, bitmesini hiç istemeden okuduğum kitabına...
"Herkes, tek başına ve anonim, kendi gücünü ve şiddetini, kurumlar karşısındaki el pençe divan duruşundan alır." sayfa-27
"Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir diyen Balzac'dan, mülkiyet hırsızlıktır diyen Proudhon'a; eşitsizliğin kaynağını, etrafını çevirdiği toprakları kendinin kabul ederek, eline aldığı sopayla burayı koruyan ilk insanda gören Rousseau'dan, banka soymak değil, banka kurmak suçtur diyen Bakunin'e… Toplum tarihi, paranın ve sopanın iktidarının-iktisadın ve politikanın- yegâne temeli olarak suçun tarihidir." sayfa-29
Severek okumanız dileğiyle değerli dostlarım...