Sevginar Sali

Severken, ‘öldürmek’...


En sevdiğiniz köşe yazarının iki de bir size 'geçirmesi' acayip bir şey. Yıllardır çeşitli vesilelerle bir kaç kez olay veya kişileri kınadığım olmuştur da sahibi (Benim bile garipsediğim bu duruma başkaları ne gözle bakıyor oraya hiç girmeyeyim. Zaten Hürhaber, çoktan birine ait olma duygusunu aştı Silivri’nin gazetesi olma şekline büründü. Macun fişekten çıktıktan sonra içeri geri tıkmak için uğraşmanın bir espirisi olmadığını öğrenecek yaştayız sanıyorum bu satırları okuyanlar olarak) olduğunuz, daha doğrusu gazeteci olarak ait olduğunuz gazetede 'kınanmak' garip! "Allah, dağına göre kar verir" sözünü son beş ayda ömrümün sonuna yetecek kadar çok tekrar ettiğim ve işittiğimden ayrı bir olgunluğa kavuştuğumu varsayıyorum. Adil Sirkecioğlu ne yazarsa yazsın hoşuma gidiyor! Başkaları söylemeden daha "Evet, Adil Abi bana geçirmiş!” durum ve şeklini kabul ediyorum. Hayatımda çok az şeyi bu kadar kolay kabul ettiğimi itiraf edeyim, bununla da yetinmeyip ‘ne yazarsa yazsın başımın, gözümün üstüne’ diyorum…
Öncelikle geçen haftadan başlayayım… Sevgili Adil Sirkecioğlu’nun yazdıkları ve bendeki karşılığına…
Dilek Demiral arkadaşım olabilir ama köşe yazılarımda konuk ettiğim durum ve sebebi siyasi kimliğindir. Arkadaşlık ile iş sınırlarını 13 yıllık meslek hayatımda hiç aşmadım bu saatten sonra bu denli basit bir yanlışa düşmem diye bir özgüven içindeyim. Nitekim "Hangisi bir diğerinden kopya alıyor? Kim kime fayda sağlıyor veya zarar veriyor ben anlayamadım. Herkesin kendi çapında iyi niyetli olduğuna şüphem yok. Arkadaşlık dediğin böyle günlerde belli olur” diye Sevgili Adil Sirkecioğlu yazdıktan sonra AK Parti İlçe Başkanı ve arkadaşımla bunu konuştum, benimle paylaştıkları ve yazdıklarım ile alakalı hiç bir rahatsızlığı olmadığının teyidini de aldım. Yani bu konuda endişe duymanı gerektirecek bir meselemiz yok Sevgili Adil Sirkecioğlu…
Bu arada geçenlerde uzun bir aradan sonra bir gazeteci ve ilçe başkanı olarak değil de dost meclisinde buluştuğum arkadaşım unuttuğum bir şeyi hatırlattı (O kadar çok insanın başını yakmışım ki hepsini hatırlamama imkan yok tabi : )) 2009 seçimlerinin ardından meclis üyesi olamamakla ilgili yaşadığı hayal kırıklığının ardından Metin Karakaş’tan aldığı yönetime katılma davetini ilk bana sorduğunu benim de "Gir” dediğimi hatırlattı. (Totosuyla dağları devirme potansiyelimin farkına neden bu kadar geç vardığım konusunda hiçbir fikrim yok; merak edenler çıkarsa yanıt vermiş olayım). İlçe Başkanlığı konusunu yazan ilk isim olduğumu çok net hatırlıyorum ne de olsa yakın geçmiş. Bu parlak fikri teşkilat içinde çok daha erken dillendiren isim de Adil Sirkecioğlun’dan başkası değil.

Gelelim Yılmaz Kandemir meselesine… Siyasi kimliği ile ilgili son kararının değerlendirmesini köşe yazımda yaptım, sosyal paylaşım sitesinden de kendince o bana bir yanıt vermiş, yüz yüze olmasa da yazışarak, anlaştık diyemesem de (ben yaptığı şeyi doğru bulmadığımı o da kararının arkasında olduğunu yazdı…) birbirimize düşüncelerimizi saygı çerçevesinde ilettik sanıyordum ki Sirkecioğlu yapacağını yaptı… Kimseyle aynı düşünme zorunluluğu hissetmemenin ne olduğunu Sevgili Adil Sirkecioğlu sana yazmaya kalkmam komik olacak. Kandemir'in CHP'den ziyade kendisine zarar verdiği noktasına katılıyorum. Bunun AK Parti tarafından bir psikolojik savaş manevrası olarak kullanıldığını ve kendileri açısından bu anlamda yararlı olabileceğine de itiraz edecek fazla gerekçe bulma ihtiyacı hissetmem. Ancak Silivri siyaseti ve Yılmaz Kandemir adına bunun yanlış ve saçma olduğu düşüncesinden milim geri atmam.
Yazdıklarımın, düşündüklerimin arkasındayım… Bunlarla ilgili övgüleri de eleştirileri de saygıyla kabul ederim…
Gelelim Sirkecioğlu'nun köşe yazısında mahzar olduğum iltifatların sebebine… Başında kınandığım yazının (Koydu bana bu kınanma meselesi, başkalarını kınarken söz bundan sonra iki kere daha düşüneceğim. Daha önce beni kimse kınamadı her halde : ))) son kısmıyla ilgili, anladığım kadarıyla, sizleri de aydınlatmam lazım… "Derin AK Partililerin" Kırcalili Başkan Adaylarına (Floriya neden Kırcali’den daha uzak geliyor insanlara!!!) destek sunma yaklaşımı anlaşılan karşılık bulmadı. Hepsi Adil Abi gibi severken öldürme eğiliminde oldukları için Sert de dayanma gücünün son demlerinde olduğundan "ben yoluma siz yolunuza" yaklaşımı içinde yanıt verdi anlaşılan.
Yetgin Çavdar'ın destek sunma şeklindeki kurtarıcı rolü sonrasında AK Parti saflarında seçim öncesi yaşanan hareketlilik aslında birçoğumuzun bildiği üzere seçimi kazanmak değil teşkilatı kurtarmaya odaklı. Çavdar'ın bu iyi niyetli gerekçesine inananlardan çok inanmayan var o da parti içindeki güvensizliğin ve geçmişe dayalı hayal kırıklıkları ve ihanetlerin yüzü hürmetine oluşan hastalıklı bir durumun sonucu. Çavdar, seçimi kazanma işini başkan adayı ve ilçe başkanına bırakırken (aradaki farkın kapanacak gibi olmadığından), bence siyasi erkini engelleyecek, teşkilatın kontrolünde kendisine mani olacak Metin Karakaş, Hüseyin Turan ve Kaynarcaları saf dışı bırakmanın hummalı uğraşı içinde (Hepsini inkar edip yeni bir polemiğe tutuşmamız an meselesi sanıyorum). Daha önce 2004, 2009'da başaramadığını şimdi yapabilecek mi zaman gösterecek onu da...
Sevgili Adil Sirkecioğlu, kendi gazetesinde yeni bir kınama veya eleştiri konusunun başkahramanı olmayı göze alarak açıklamamı istediğinizi tahmin ettiğim konu üzerindeki düşüncelerimi yazdım. Edebiyatçı nitelemesine mi geri dönerim, imtiyaz sahipliğinin beni akıllandırdığı değerlendirmelerine bir kez daha nail mi olurum merakla bekliyorum…
Fikirler ayrı olsun hiç bir sıkıntı yok. Kalpler bir olduktan sonra… Benden çok hayranın var o biraz sıkıntı itiraf edeyim… Ama o kadar kusur Hakim oğlunda da vardır!

***

Gelelim CHP'ye… Tabi ki süreç burada da süt liman değil… Yeni bir yapılanmayı Özcan Işıklar, belirlediği ve kabullenmek zorunda kaldığı kıstaslar üzerinden yürütüyor. Hem CHP'yi hem Silivri'yi yeniden inşa süresini aynı zaman dilimine hem de adına ‘seçim’ dediğimiz aşamaya denk getirmek zorunda mıydı!? Çok gönüllü bir şey olmasa da zor ve zorunluluk olduğu kesin. Çok cesur bu döneminde CHP'nin başkan ve gelecek dönem için adayı. "Bu cesaretin kaynağı nedir” sorusu özel sayı gerektirecek niletilkte ama siz son beş yıllın özetini çıkartın yeter. Tüm bunların karşılığı varsa kendisi ve dışta, sonucu da istediği gibi alacak. Risk almadan büyük kazanımlar elde etmek mümkün değil. Ama herkesin bir tarzı var. Kendi bakış açım ve risk alma taraftarı olmadığımdan cesur açılımlarını, astığım astık kestiğim kestik yaklaşımlarının sonuçtaki akıbeti konusunda ara ara karamsarlığa kapılmıyorum değil.
Işıklar, 2009'da eğildiği ne kadar insan ve olay varsa şimdi iki kat dik duruyor. Denge, dinginlik getiriyor mu yoğun koşturması arasında bulup da kendisine sormak gerek. Alacağım cevaplar beni endişelendirdiği için bu ara kimseye bir şey sorasım yok o ayrı mesele…
Seçim süreci bundan sonra kararsızları etkilemek üzere kurulmalı… Bizim toplumda sonuçta hep onlar neticeyi belirler. Kendi başına bir karar verebilenlere eyvallah (çok fazla değiştirme şansınız yok çünkü) da veremeyenler adına gibi geliyor bana tüm bu seçim curcunası.
İyi haftalar...

YORUM YAP