Haftanın ikinci günü.
Haftalar önce söylenen kar yağışı başlayabilirmiş diye rivayetler üretiliyor ama henüz görünürde bir şey yok.
Hava açık öyle kar yağacak gibi bir hava görülmüyor…
Televizyon kanallarının hava raporlarında kar yağışının başlangıcı olarak Çarşamba günü sabaha karşıyı işaret ediyor.
Bakalım bekleyelim.
***
Bu gün Çarşamba henüz ortalıkta kar filan yok. Haber kanallarını açıyorum. “Yanıldık” demiyorlar. Tahminimiz doğru çıkmadı da demiyorlar. Yağış için “öğleden sonrayı” işaret ediyorlar.
***
Öğle saatleri. Beyaz kar taneleri görülmeye başladı. Şimdi. Tekrar durdu.
Güneş açtı ama ayaz devam ediyor.
Ve tekrar başladı.
***
Akşam saatleri beklenen yağış tam gaz... Her tarafta beyazlıklar ortaya çıkmaya başladı bile... Güzel bir görüntü.
Özlemiştik bu güzel görüntüyü. Evlerin pencerelerinde oturan ve karın yağışını izleyenler. Adım başı, yol üstlerinde mi, yol kenarlarında fotoğraf çekenler mi dersin.
***
Dediğim gibi.
Bu hafta Silivri'de en fazla konuşulan “yıl başında kar yağışı” konusuydu.
Biraz da televizyonların etkisi olsa gerek, kişiler bir araya geldiğinde, iki laftan biri, yıl başı akşamı “kar yağacak” veya “yağmayacak” üzerine…
Öyle bir algı yaratılmış ki sanki ilk defa böyle bir doğa olayı yaşayacak … Sanki, Silivri'ye bu güne kadar hiç kar yağmamış da bu yıl yağacak. Ya da uzun yıllardır yağmamışta, ilk defa bu yıl sonunda yağacakmış gibi…
***
Perşembe sabahı.
Her sabah yaptığımı tekrarlıyorum.
Sahile doğru yola koyuluyorum.
Bu sabah güzergahımı değiştiriyorum.
Eski adı “Öğretmenler Kooperatifi Evleri” diye geçen ve zamanın 1 Nolu Noteri, Hasan Özkök'ün evinin bulunduğu sokaktan geçiyorum.
Yolun kenarında kaldırımlarda kuşlar için yiyecekler gözüme çarpıyor. Belli hayvan severlerin eli buraya kadar uzanmış.
***
Ve. Bu gün Cuma.
Ve, yeni yılın ilk günü.
Ve, ilk sabahı sayılır.
Saat 11.00 Gazetelerimi alacağım.
Saat 11 ama henüz, ne bakkal, ne kasap, ne manav hiç biri açmamış.
Dolaşıyorum saat 12.30
Büyük marketlere karşı kahramanca direnen bakkalım açmış.
Gazetelerimi alıyorum. Doğru eve.
Evde, her yıl yaptığımız gibi “Ailece şansımızı deneme” amaçlı alınmış olan biletler ortaya dökülüyor…
İlk bakılan rakamlar AMORTİ rakamları tabi.
Sonra tek, tek diğer rakamlar taranıyor.
Sonuç dört biletin ikisine amorti var, diğerlerine hava...
Evet saat 13.00 olsa bile kahvaltı yapılmalı. Kahvaltıya hazırlık başladı ve kısa sürede tamamlandı.
Acıkmışım ailece 2016'nın ilk kahvaltısını yaptık. Oh be. Her ne kadar televizyonlarda haberleri izlesem bile yine de yazılı basına bakmadan olmuyor...
Gazetelere göz atıyorum.
Hay Allah ülkemin belli bir bölgesinde, uzun süredir devam eden sokağa çıkma yasakları ve insanların kafileler halinde, en önde bir sopanın ucuna bağlanmış beyaz bez ile çığlık çığlığa kaçışları ve yine o kötü görüntüler. Sanki, burnuma BARUT KOKUSU geliyor.
Şimdilik, gazeteleri kapatıyorum.
Bedava FİLM kanallarına geçiyorum.
***
Ve hafta sonu. Nereye baksan?
Kar kürüyen esnafa rastlamak mümkün...
İyi de... “Siyaset ne alemde?” der-seniz.
Cevabım onlar da “tatilde” diyebilirim.
İyi haftalar.
DİLEĞİM O Kİ
Her zaman olduğu gibi. Sahile doğru yürüyorum. Yolumun üstündeki ilk kavşağa geldim. Işıklara bakıyorum. Yayalar için yeşil yanıyor. Geçmek için hamlemi yapıyorum. O ne? Aynı anda.
Midibüs benzeri bir araçla burun, burunayım... Şoförün yüzüne doğru bakıyorum. Şoför beni görmüyor.
Göremez, çünkü telefonla konuşuyor.
Düşünebiliyor musunuz?
Bir elinde telefon, ağzında sigara bir elinle de direksiyon.
Direksiyonu sopa gibi kavramış...
***
Bu tek başına bir olay değil.
Bilhassa okulların açılış ve dağılış saatlerinde, okul önlerinde ve okul yakınlarında, her okulun bulunduğu yerde, bu görüntülere rastlamak mümkün…
Dileğim o saatlerde okul önlerinde meydana gelen bu karmaşanın önlenmesi için kamu görevlisi birinin oralarda bulunması...
SİLİVRİ NÖBETİ
Her hafta aynı şey.
Her gün değişik bir nöbetçi orada.
İnsanlar. Hapishane önünde.
Sandalyesine oturmuş bekliyor.
Hem de her yaştan .
Hem de her kesimden .
Ünlü, ünsüz her duyarlı insan orada nöbette.
Silivri'de ilginç bir durum.
***
Kim ne derse desin.
Suçu bir birlerine atsalar da .
Can Dündar ve Erdem Gül görevlerini, en güzel bir şekilde yerine getirdikleri için iktidarın Silivri'deki tutsakları olarak düşünüyorum, duyarlı her yurttaş gibi, insan hak ve özgürlüklerine inanan herkes gibi…
Hafta içinde Altan Öylem ve Hüsamettin Cindoruk gibi bir çok tanınmış isim yine nöbetteydi. Ve, onları karşılayan Silivri Belediye Başkanı ve Silivri CHP İlçe Başkanı da onlarla beraber nöbetteydi...
Bir Silivri'li olarak.
Üzülsem mi?
Sevinsen mi?
Bilemiyorum…
TAMAM MI ?
Artık, gelecek günlerle ilgili daha iyi yaşamak isteğimizi düşünerek hayaller kurmayı bıraktık gibime geliyor...
En kötüsü bu.
Ortalık yangın yeri ama gelecekten umut kesmek. Umudumuzu kaybetmeyeceğiz .
Güzel günler için şairin dediği gibi;
“Düşmana inat bir gün daha yaşamak için direneceğiz”
Tamam mı?
NEYİN NESİ...
Bahsi geçen yer ülkemin bir köşesi.
Kasabayı tanklar sarmış.
Evlerin duvarları delik deşik.
Öğreniyoruz ki.
Haftalardır sokağa çıkılması yasak bir kasabadanmış bu görüntüler…
İyi de. Evlerin duvarlarında kurşun delikleri de var...
İnsanlar, sokağa çıkamıyorsa o kurşunlar nereden atılmış?
Ya da. Sorabilir miyiz?
Kimler atmış olabilir?
NE OLDU SÖYLER MİSİNİZ ?
Anayasamıza göre tarafsızlık yemini etmiş Cumhurbaşkanımız, her gün Anayasaya aykırı eylemde bulunuyor.
Yetmiyor. Yeminini ayaklar altına alıyor…
Gerekçesi fiili bir durummuş yaptığı.
Çünkü o seçimle gelmiş. Hatta yetmiyor.
Başkalarını, Anayasa'ya aykırı davranmakla suçlayabiliyor.
***
Gayet tabii ki muhalefet partileri haricinde, hiçbir makam, hiçbir kimse kendisine “yasa dışı olan bir şey seçimle yasal hale gelmez” demiyor.
Ya da diyemiyor. Oysa bizim Cumhurbaşkanımız “kırmızı ışıkta” bile beklerdi geçmişte...
Ne oldu? Anayasa mı değişti?
Yasalar mı değişti? Yoksa haberimiz olmadan darbe mi oldu?
Ne oldu ? Söyler misiniz?
SUSMAK NE DEMEK
Tapu ve Ecrimisil meselesinde, yeni AKP iktidarı bu defa da çamura yatacak gibime geliyor. O gün, bu gündür hiçbir Silivri yöneticinden tıs yok.
AKP Silivri sorumluları adeta “dut yemiş bülbül gibi”...
Oysa en azından Çayırdere Muhtarını yanlarına alıp, seçim öncesi o TAPU dağıtım merasimi neydi,ne anlam ifade ediyordu TAPUSUZ KÖYLER için, o konuda bazı şeyleri kamuoyu ile paylaşabilirlerdi bu güne kadar…
Seçimler geçeli (2) ay oldu neredeyse, mahalleden TIK yok.
İyi de. Susmak, ne demek?
UNUTMAMAK LAZIM
17 Aralık 2013'de Halk Bankası Genel Müdürü'nün evinde ayakkabı kutuları içine saklanmış 4.5 milyon dolar nakit paraları televizyon aracılığı ile gözlerimizle gördük. Paralar el koyuldu dendi. Sonra, yine birileri bu görüntülere “darbe” dedi. Sonrasında başka şeyler de söylendi ama paralar tekrar iade edildi,hem de faiziyle.
Ayni günlerde bir bakanın 700 Bin liralık saat meselesini gördük.
Başka bir bakanın oğlunun evinde (1) Milyon liradan fazla para ve bir çok para kasası çıktığnı gördük.
Bakanlara Elbise torbalarında, bayram çikolatası tepsilerinde ve bavullarında gönderilen paraları gördük.
Polisin, savcı ve mahkeme emirlerini dinlemeyerek suça ortak olduklarını gördük.
Bir bakana, bir, iş adamının, özel jeti ile UMRE yolculuğu hediye ettiğini gördük.
İmar planlarının değiştirilmesine karşılık hükümet yanlısı vakıflara müteahhitlerin büyük çapta bağışlarda bulunmuş olduklarını gördük.
Bir Başbakanın, Şehircilik Bakanına emir verip bazı müteahhitlere avantaj sağlamak için değiştirtmesini gördük.
Ve o gün bu gündür bunların üzerine gidilmediğini.
Hatta üstünün örtüldüğünü gördük.
Lakin 2016'ya girsek bile.
Unutmamak lazım bunları...