Yoğurt Festivali bitti ama etkisi hafta boyu sürdü…
***
Selim paşa Mahallemizin “Topatan Kavunu ve Bamya Festivali” vardı. Her yıl yapıldığı üzere bu yıl da yapıldı…
Tıpkı “Ortaköy Börek Festivali” gibi…
Tıpkı “Silivri Yoğurt Festivali” gibi…
Tıpkı…
Yapılacak “Değirmenköy Domates Festivali” ve “Kadıköy Karpuz Festivali” gibi…
***
Üretime dönük bu tür festivaller, yapıldığı ilçe için yararlı etkinlikler…
Üretim yapanları yüreklendiriyor…
Ha “Her taraf bina, fabrika doldu, ekilecek tarla mı, kaldı. Mis gibi kokan “topatan” tohumumu kaldı?” derseniz.
Ben de: ‘kaldığı kadarıyla' derim…
Biliyorum…
Selimpaşa Topatan Kavunu bir zamanların çok aranan kavunuydu “mis” gibi kokardı…
***
“Selimpaşa Bamyası” adını ara sıra duyardık ama festival yapılmaya başladığından sonra daha çok duyar olduk…
İşte, festivalin faydası!
İyi haftalar…
ÇEVREMİZDEN
AKP iktidarı boyunca, her sabah yeni bir çevre talanıyla uyanır olduk. Satmadığı bir şey kalmadı. Kamuya ait yerin üstünde ve altında ne varsa sattı. En son olarak “Kaz Dağlarını” sattı. Havadan çekilen fotoğrafları görenler hayrete düşüyor. Hayrete düşenleri ağzından çıkan ilk sözcük “hayret bir şey, ülkesine bu kadar kötülüğü kim yapar?”...
Aslında…
Talan yalnız Kaz Dağları'nda değil.
Başta Trakya olmak üzere yurdun birçok yerinde ayni talan devam ediyor. Doğa Katliamının yapıldığı bu alanlar, değeri parayla ölçülemeyecek alanlar, paradan daha değerli yerler…
Trakya'yı boğazlamak için dün Çerkezköy-Silivri Kömürlü Termik Sandıralı yapmaya kalktılar bu gün Kaz Dağlarında altın aramaya…
Yarın sabah bir başka güzellikler yok olmadan herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum…
Bu gün Çanakkale'de, tıpkı “Gezi Parkı” olayı öncesi olaylar yaşanıyor. Ülkesini düşünen. Ülkesi insanının sağlığını düşünen, binlerce yılda oluşmuş o ormanları düşünen, oğlunu, torununu ve vatandaşı düşünen herkes sıra,sıra nöbete koşuyor…
Demem…
Kaz Dağları'nda direnenler yalnız değil…
Silivri Çevre Derneği de sonuna işgal kalkana kadar onlarla beraber, onların yanında olacak…
GEÇMİŞTEN BU GÜNE
Çevre Derneği'nin kurulduğu yıllardı. Silivri sahilinde gezinenlerin büyük bir çoğunluğunun elinde ayçiçeği paketi görürdünüz. Çiçeğin koyulduğu kağıt vardı ama çekirdeğin kabuğunu atacak kap yoktu…
Bu da, normal karşılanıyordu…
Çok iyi hatırlarım…
1990'lı yıllar…
Şimdiki “öğretmenevi” dediğimiz yeri işleten öğretmen emeklisi bir işetici arkadaş, her masaya çay servisi yapmadan önce ayçiçeği kabuğunun koyulacağı bir kap koyardı…
Bazen o kabı koymadan önce ayçiçeği yemiş olanlara kızar çekirdek kabını kafasına atar gibi masaya bırakırdı…
Bunu niye anlattım?
Festival günleri, bir çok yarışmalar yapıldığı günler, değişik kesimlerden insanların olduğu yarışma yerlerinde çöpleri gören bir dostun uyardı. Kumluk Mevkii'nde, öğrenci guruplarının olduğu bir yarışmanın yapıldığı alan sonrası gördüğü manzarayı anlattı.
Yıl 2019…
TAPU MESELESİ MASADAYMIŞ
Birkaç ayda bir gündeme getirilen bir sorun “TAPU” sorunu…
Yine gündeme sokuldu…
Hem de, en üst düzeyde…
***
Bölgemiz AKP Milletvekili Tülay Kaynarca Hanımefendi sık, sık
“Sorunun çözmek için uğraşıyormuş” gibi yaptığı gibi yine ayni şeyi tekrarlamış “çözdük” demiş…
Bakın!
AKP'li etkili ve yetkililerinden bazıları iki de bir “tapu sorununu çözdük” diyor… Allah aşkına (17) yıllık AKP iktidarında değişen ne oldu? Biri bana izah etsin! Neyi çözdü? Ne zaman çözdü?
Şöyle söyleyeyim!
Çözdük, dedikleriniz, bu söyledikleriniz miydi?
Ya da…
O köylüler bu söylediklerinizi mi istiyorlardı?
***
Biliyorum… Sorun çok eski…
Silivri'nin (3) Çatalca'nın (5) Köyünü doğrudan ilgilendiren bir sorun TAPU sorunu…
Osmanlı-Rus savaşından, yani 1878'de Balkanlardan gelip oralara yerleşenlerin sorunu…
Yani
Cumhuriyetin kuruluşundan önce…
***
AKP İktidara gelmeden önceki koalisyon hükümetinin çıkarmış olduğu… sayılı yasa çıkana kadar değil tarlaların, oturdukları evlerin, samanlıkların, ahırlarının bile tapuları yoktu…
Yani, Köyün okulu, camisi vardı ama resmen “köy” yoktu orada…
Tülay Kaynarca hanımefendinin, kendilerinin eseriymiş gibi bahsettiği “Köy Yerleşim Alanı” içindeki evlerinin, samanlıklarının tapuları, AKP iktidarından önce alındı…
Yani, o beğenilmeyen (3) lü Koalisyon döneminde “Hazineden Satış” yapılmıştı. Tamam, alamayanlar oldu… İmkanı olmayanlar ile “ben dedemden, babamdan kalan bu yerleri parayla mı alacağım” diyerek protesto edenlerdi “alamayanlarda ” oldu nitekim…
AKP İktidarının “çözdük “ dedikleri, o yasanın yürürlük süresini zattılar ,o kadar …
***
Cuma günü Yaşar Kemal Sergi Salonu'nda “Tapu Kanunundaki Değişiklikler Hakkında Bilgilendirme Toplantısı” toplantıya dönüyorum.
***
Silivri Kaymakamı dahil, Silivri Belediye Başkanı, AKP Bölge Milletvekili olmak üzere, sorunun doğrudan muhatapları dışında herkes, toplantıya katılmış…
Kaçıncı “Tapu Meselesini çözdük” toplantısı olduğunu unuttuğum bu toplantıların öznesi Bölgemiz AKP Milletvekili Tülay Kaynarca, ısrarla
“TAPU sorununu çözdük” demiş…
Ne diyeyim!
Hayırlı olsun!
NOT:
1) Kaymakam “Vatandaşlarımızın taleplerini bir, bir hayata geçiriyoruz” demiş. Ben, taleplerin o yönde olduğunu düşünmüyorum…
2) Hazineden, köylülere yapılacak satışta uygulanacak olan “Rayiç Bedel”veya daha uygun gibi görünen “beyan değeri” üzerinden satışlar da sorunu çözmez… Sorunu çözmek için öncelikle o (8) köy insanının görüşünü almak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü “mağdur” olan onlar…
İSTER İNAN / İSTER İNANMA
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne “menemen soğanlı mı yapılır, soğansız mı yapılır?” diye soruldu, Cumhurbaşkanlığımız hiç bekletmeden “soğansız” diye cevap verdi.”
(Yılmaz Özdil/Sözcü )
GÜNE UYAN
“İnsanlar yaşadığı için değil yaşamadığı için yaşlanırlar.”
(Seattle)
KALE KAYIŞ FABRİKASI
Silivri, Kınalı'daki Kale Kayış Fabrikası'nda aylardır direnen Petrol İş Sendikası üyesi işçiler… Ve patronun gözüne girdi, ilan ve reklam alırım düşüncesiyle hariçten “gazel” okumaya devam eden “havuz medyası “ kapsamında gördüklerim…
***
Geçtiğimiz haftalarda çok yazdım, en son yazımın, sonunda noktayı koymuştum lakin yine yazmak farz oldu…
***
İşçiler, direnmekle, ekmek yediği yere zarar veriyorlarmış, ekmek yedikleri yere pisliyorlarmış… Dönüp işçilere bakıyorum bir de bu lafları edenlere bakıyorum. Aklıma çok şeyler geliyor ama buradan söylemek istemiyorum…
Ayni çaptaki kişiler, yıllardır ayni şeyleri tekrarlayıp duruyorlar…
***
Teknolojiyi iyi kullanan bir toplumuz…
Artık en ücra köşede ki bir işyerinde çalışanlar, Paris veya Roma'da çalışandan, onun hak arama mücadelesinden haberdar…
***
Ortada “oyun varmış” ve “oyun büyükmüş”…
Akılarınca, işçilerin birliğini parçalayacaklar…
Akıllarınca, işçilerin sendikalarına olan güvenini sarsacaklar…
Ve…
İşverene çıkaracakları faturayı şişirmek için her gün yeni bir şey üretip direnen işçilerin moralini bozuyorlar…
Da…
Hayal kırıklığına uğrayacaklar… Çünkü… Haklı olan kazanır…
Tekrar selamlıyorum…
SAHİ NE OLDU?
17/25 Aralık 2013
Bu yalnız bir tarih değil. Bu, belgelerle, rakamlarla, gözümüzle gördüğümüz, kulaklarımızla işittiğimiz, yakın tarihimizin en büyük yolsuzluk olayı diye adlandırdığımız bir tarihi aralıktı…
17/25 Aralık 2013
Ayakkabı kutuları, para kasaları, aklın alamayacağı kadar pahalı kol saatleri, para sayma makineleri ile o günkü hükümetin bazı bakanları. Her akşam haberlerde o bakanların boy, boy görüntüleri. Kim zaman, “benden önce başbakanını tutuklanması lazım “diyen bakan beyanları ve saatini 17/25'e göre ayarlayıp odasına asan hala bir partinin genel başkanı ve bir ok bakanın itiraf gibi beyanları v.s…
Neredeyse unutuyorduk…
Sahi… Bütün bunlar ne oldu?