Silivri Kadın Girişimciler Derneği üyeleri bu yılki Ramazan buluşmasına Anneler Günü dolayısıyla anneleri ile birlikte katıldılar. Organizasyonda Fulya Yazıcı ve Burçin Özdamar'ın derneğe yeni üye katılımları ile Psikolog Nigar Şahin'in “Çalışan kadın ve çalışan anne olmak” konusundaki görüşleri de değerlendirildi.
Gülgün Narinç Başkanlığında faaliyetlerini sürdüren Silivri Kadın Girişimciler Derneği gelenekselleşen Anneler Günü programlarını bu yıl Jasmine Restaurant'da verilen iftar yemeği ile birlikte gerçekleştirdiler. Dernek üyelerinin yanı sıra organizasyona Kurucu Başkan Aynur Süleymanoğlu da katılım gösterdi.
KAGİD üyelerinin anneleriyle iştirak ettiği iftar yemeğinde semazen ve fasıl'ın yanı sıra Psikolog Nigar Şahin de “Çalışan kadın ve çalışan anne olmak” başlığı altında etkileyici bir sunum yaptı.
Dernek Genel Sekreteri Gizem Özkanlı Çelikkol'un sunumuyla başlayan programda Başkan Gülgün Nariç, Ramazanın maneviyatı, anneliğin kutsallığı ve çalışan kadınların toplumumuz açısından yararına dikkat çekerken, aydınlık anneler ve girişimci kadınlarla, güzel yarınlara ilişkin umut dolu mesajlar verdi.
YENİ ÜYE KATILIMI
KAGİD Başkanı Gülgün Narinç, Başkan Yardımcısı Öznur Kırkıcı ile Dilek Dönmez derneğe katılan Fulya Yazıcı ve Burçin Özdamar'a katılım sertifikası ile dernek rozetini takdim ettiler.
Kültür ve Sosyal Faaliyetler Komisyonu Başkanı Öznur Kırkıcı ve üyelerine Dernek Başkanı Gülgün Narinç keyifli ve anlamlı organizasyonları için bir buket çiçek takdim ederek teşekkür etti.
ŞAHİN: KADIN OLMAK, ÜRETİMİN TA KENDİSİDİR
Psikolog Nigar Şahin, “Çalışan kadın ve çalışan anne olmak” konusunda görüşlerini dernek iftarında şöyle paylaştı:
“Bilginin, emeğin, üretimin buluştuğu bu güzel akşamda, çalışan kadın ve çalışan annenin, gücünden, sorumluluklarından ve yükünden bahsedeceğiz.
Kadın olmak, üretimin ta kendisidir. Yüz yıllardır aileyi ve toplumu koruyan kadın, birçok fedakarlıkla, insanüstü bir çaba sergiler. Kadın ailenin ve toplumun düşüncesidir, duygusudur, davranışlarıdır. Yani toplumun psikolojisidir. Gerektiğinde, ailenin ve toplumun yürüyebilmesi için bel kemiği, yarınları kurguladığı için umudu, nefes alabilmesi için akciğerleridir. Yani kadın, insandan çok insanlıktır.
“KADIN BİR DEĞİL; BİRKAÇ KİŞİDİR”
Kadın, insanlığın gelişimiyle de, insanlığın sorunlarıyla da, yakından ilgilidir. Kendi kabuğunu kırmış, üretimde evinin dışına çıkmış, dünyaya açılmanın yolunu bulmuş kadınlar da çalışan kadınlardır. İş dünyasında ‘ben de varım' diyen, bilgisini, eğitimini üretimle buluşturmuş, benliğini, bilgiyle, şefkatle, vicdanla harmanlamış kadın, toplumun öncüsüdür, dinamiğidir. Evlat olma, eş olma, anne olma özelliklerini taşırken, üretimin bir dinamiği olarak, çok rollü bir sistemin dengesini sağlar. Bu yönüyle, bir değil; birkaç kişidir. Elbette, bu başarı kolay değildir. Kadının birey olmasının, üretime, bilime, eğitime, siyasete katılmasının önünde birçok engel vardır. Her şeye rağmen var olma ve var etme savaşında olan kadın, dayanışmayla çok daha güçlenecek ve toplumsal sorunları hep birlikte çözebilecektir.
Ülkemizde eğitim hakkına sahip olmayan kız çocukları var. Ülkemizde çocuk gelinler var. Ülkemizde kadın cinayetleri gerçeği var. Ülkemizde çaresizlikten intihara sürüklenmiş kadınlar var, belki de hiç yaşamamış kadınlar var. Tüm bu sorunlar, kadın geliştiğinde, önündeki engelleri ortak mücadeleyle aşabildiğinde, cesaret ettiğinde, anneler kendilerini çocuklarını ve kız çocuklarını geliştirdiğinde çözebilecektir.
“KADIN MÜCADELEYE ALIŞIKTIR”
Kadın mücadeleye alışıktır. Henüz hayatın ilk dakikalarında bile, kadın hücresi, yola zorluklarla başlar. Çünkü kadın genini taşıyan Y kromozomu ağırdır ve bu onu yavaşlatır. Erkek kromozomu ise hafif ve hızlı olmasına rağmen zorluklarla mücadelede dezavantajlıdır. Hedefe ilk ulaşan cinsiyeti belirler. Yani biz zorluklara dayanabilme yeteneğimizle, hayattayız, buradayız, varız ve var olacağız…
“KADIN DEPRESYON DÖNEMİNDE ADETA KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞABİLİR”
Hayat serüveninde zorluklar burada bitmez, bu sadece bir başlangıçtır. Kadının yükü hep ağır olacaktır. Hayaller kuracak, özgürleşmek isteyecek ve kendi benliğini zorluklara rağmen oluşturmaya çalışacak. Adil olmayan hayatta belki de derin yaralar alacaktır. Psikoloji bu yaraların toplamına depresyon der. Ve ne yazık ki depresyon, kadınlarda erkeklere oranla 2 kat daha fazla görülür. Bilimsel otoriteler (ki eğitimde de fırsat eşitliği olmadığı için çok büyük oranı erkek bilim insanından oluşmaktadır), kadınlarda depresyona yatkınlığı genetik olarak açıklamıştır. Oysa gerçek başkadır. Kadın hayatın her aşamasında yara alır, zor şeylerle karşılaşır. Bazen yorulur… Çözümsüzlük ve yalnız kalış, üretkenliğin azalması, depresyon tablosunu oluşturur. Depresyon ciddi bir hastalıktır. Ancak kadın, depresyon dönemini de bir değişim ve yenilenme dönemi olarak geçirerek adeta küllerinden yeniden doğabilir. Çalışmaya başlayan ve üretime giren kadının depresyonu yendiğinin, hayatını değiştirdiğinin şahidiyiz. Aynı süreç kaygı bozukluklarında da geçerlidir. Her an bir felaketle karşılaşacağını hisseden kadın, yaşamında, korkularla yüzleşerek olağanüstü değişimler gerçekleştirebilir.
Sadece yasalarla düzeltilebilecek hastalıklar vardır. Kadın, değersizleştirildiğinde, köleleştirildiğinde, susturulduğunda, yok sayıldığında, korunmadığında, ifade etme hakkı tanınmadığında, suçlandığında, ayıplandığında susar, ruhu da susar. Ancak bedenindeki ağrılarla dile gelir, içine akıttığı gözyaşıyla, bitip tükenmek bilmeyen ağrılarıyla, acılarıyla... dile gelir. Kadın kendini savunamadığında hastalanıp ve nihai şifası onu koruyacak olan yasa da, ailede, annede ve toplumun kadınlarındadır. Bu nedenle, çok farklı katmanları, bir araya getiren ve kadın dayanışmasını temel amaç edinmiş, KAGİDER gibi, sivil toplum kuruluşlarının önemi büyüktür.
Yeni yeni, “bu ülkede de kadın hakkı çok fazla, dokunsan yanıyorsun diyen” kontrolünü kaybetmiş ve bedelle yüzleşen, kendini frenleyemese de, yasanın freniyle durabilen erkekler tanımaya başladık. Bir başlangıç, devamı da olmalı…
Bizler, kadın olarak bu çetin yolda yürürken, arkamızda, içimizde, sıcacık bir el vardır. Anne! Hayatımızın ilk dakikalarında dünyanın sert ve soğuk boşluğuna düştüğümüzde, bizi, şefkatli kollarıyla sıcacık saran, sarmalayan, annemiz! Her yorulduğumuzda, yaralandığımızda, orada olan, ya da içimizde taşıdığımız, annemiz. Anne olduğumuzda bile, hayatta olmasa bile, öğrettikleriyle içimizde var olan annemiz.
Çocuk büyür, anneyi büyütür. Anne büyür, çocuğu büyütür. Annenin, ayakta durabilmesi için daima çok sebebi vardır. Daha güzel bir dünya için, daha çok enerjisi, sabrı, mücadelesi vardır.
Birçok kadın anneliği nedeniyle kariyerine mola vermeyi seçer. Kısa bir moladan sonra dönecek ve zenginleştirdiği dünyasıyla, tıpkı Y kromozomu gibi, zorluklarla mücadele etme yeteneğini de geliştirip, yoluna devam edecektir. Daha güzel bir dünya için, daha çok nedeni ve yapılacak daha çok işi vardır.
“KADIN SADECE KENDİSİ İÇİN YAŞAMADIĞINI BİLİR”
Kadın bilir! Sadece kendisi için yaşamadığını bilir ve üretime devam eder.
Bir de biyolojik anne olmayan yüreği büyük olan kadınlar vardır. Evladı, kendi evladı olduğu için değil, evlat olduğu için sever, çalışır ve üretir. Tüm çocuklar onundur ve onlar için yaşar. Anneliğin, özü vardır onlarda…
Başta, kendi annem olmak üzere, varoluşumuzda, tüm hayatımızda, kimliğimizde, düşüncelerimizde, mücadele- lerimizde, eğitimimizde, anneliğimizde, çok büyük katkısı olan en değerlilerimiz olan, annelerimizin, hayatta olmayan, ama kızlarının her hücresinde yaşayan annelerimizin anneler gününü kutluyor ve bana, annemin karşısında konuşma fırsatı sağlayan, Silivri KAGİD Ailesi'ne sevgi ve şükranlarımı sunuyorum.”
İftarda Kültür ve Sosyal Faaliyetler Komisyonu üyeleri Ramazan geleneklerine atıfta bulunarak geleneksel kıyafetlerle şerbet ikramında bulundu ve annelere Yits Aksesuar'dan takılar günün anısına hediye olarak sunuldu.
Sevginar SALİ