Bu ilçenin ruhunu anlamak hiç zor değil aslında… Önemli bir kısmımızın kökenleri “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir!” diyen Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu topraklara dayanıyor. Balkanlar'ın çeşitli bölgelerinden gelen diğer bir bölümü de “Cumhuriyeti ve onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Bunu yüreklere yerleştirmek için elverişli olan hiçbir durumu kaçırmayınız” anlayışına tüm aklı ve kalbi ile inanmış. Silivri'nin tarihi kökenlerinden bu yana var olan bu özelliğini bile isteye burada kendine ve çocuklarına gelecek kurmaya niyet edenler, seçenler sözünü ettiğim ruhu benimsemekte hiçbir sıkıntı çekmezler. Göğsünde Atatürk imzası, ellerinde Türk Bayrakları ile Cumhuriyetin kuruluşunu kutlayan çocukların gözlerinde ışık hiçbir zaman sönmesin! Geleceğimizi bu ışık aydınlatacak!
YOLUMUZDAKİ ENGELLER…
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. ‘Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu'. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
“Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.." *Agartha
***
ZAMANLAMA
Her kişi ve olayın sahip olduğu koşullarda değerlendirilmesi gerektiğini sıkça ifade ediyorum. Son günlerde yaşadıklarımıza bakıyorum da birçok yanlış bu ayarlama olmaksızın yapılan işler, sarf edilen sözlerden kaynaklandığına bir kez daha emin oluyorum.
Nasıl ki zamanı gelmiş değişimin önünde hiçbir şey duramazsa öyle de vakti gelmeyen şeyleri oldurmak mümkün olmuyor.
Olgunlaşmış meyveyi dalında tutma ısrarı çürümesine yol açtığı gibi, hamken kopartılanı iyi bir tatta tüketme şansımız kalmıyor...