Hava da son günlerdeki hayatımız gibi… Güneşe inat, buz kesen bir soğuk var dışarıda. Ya gündemde? Derin kedere inat olağanüstü bir dayanışma. Sergilenen birleşmede iyice sırıtan ayrıştırma girişimleri de yok değil tabi.
Birbirimizin canını bizden başka kimse bu kadar çok acıtamadığı gibi, muhteşem de bir dayanışma ruhu var damarlarımızda. Yeri altında ayrı, üstünde başka depremlerle sarsılıyoruz.
Küllerinden yeniden doğma hususunda oldukça tecrübeli bir millet ve ülkeyiz, doğal olarak bireylerine de sirayet etmiş bir deneyim ile alışkanlığı hesaba katmak lazım. Ancak şartları fazla zorlamasak mı!?
Dünya çapında bir kıyametin içinden geçtikten sonra sahnelenen küçüklerinde kendimizi kaybetmek, denizi geçip derede boğulmaya benzer; olmaz, olmamalı daha doğrusu.
İlk günlerin kaosu ile birlikte karşı karşıya kaldığımız vahim tablo da giderek netlik kazanıyor. Anadolu illerimizin yaralarını sarmaya yeni başladık en kısa sürede oluşan enkazın kaldırılması hepimizin ortak dileği kuşkusuz. Ruhumuzu saran yaraların akıbetini konuşamıyoruz bile henüz.
Ancak İstanbul deprem gerçeğinin ve tehlikesinin de farkında olarak artık hızlı bir reaksiyon almak durumundayız. Söz söyleme zamanı çoktan tükendi, hareket, tedbir vakti.
Hani ara ara Silivri için en büyük proje olarak devlet üniversitesi dillendiriliyor ya bence o kısmı geçelim şimdilik. Silivri'nin en önemli projesi artık kentsel dönüşüm ile depreme hazırlık!
Depreme hazırlık derken enkaz altından insan çıkarmaktan söz etmiyorum. Yuva bildiğimiz yapıların, ev diye sığındığımız yerlerin can güvenliğimizi korumasından, başımıza yıkılıp, çoluk, çocuk, yaşlı, genç, molozların altında kalmamak kastım.
Son deprem çerçevesinde Silivri'de kamu binalarına yapılan yatırımların (geçen dönem Hükümet ve bu dönem aynı zamanda yerel yönetimin bu doğrultudaki tasarrufları…) yerindeliği de tescillenmiş oldu bu arada. Kamu ayakta kalacak ki; Allah korusun bir afet durumunda vatandaşa yardım organize olacak.
Kahraman Maraş merkezli depremde 13 Milyon nüfusu etkileyen bölgede kurtarma çalışmalarının ne kadar zor olduğunu izliyoruz 10 gündür. Son yaşananların da etkisinde 20 Milyon'u çoktan aşan İstanbul'da arama kurtarma faaliyetlerinin güçlüğünü düşünmek bile istemiyorum.
Bunu defalarca konuştuk ama bir kez daha altını çizmek zorundayız çünkü hayat memat meselesi.
Kentsel Dönüşüm konusunda pek çok kolaylık getirildi. Ancak uygulamada işler, ne yazık ki, söylendiği gibi ilerleyemiyor maalesef.
Birincisi binaların depreme dayanaksız olmaları ile ilgili değerlendirme kesinlikle vatandaşa bırakılamaz. Çünkü Allah korusun olumsuz bir durumda iş yine devletin, kamunun zorunlu müdahalesi, oluşan zararı telafisine dayanıyor. Devlet harcayacağı kaynağı zararın telafisi için değil, ortaya çıkmaması için kullansa canımız da malımız da tehlikeden kurtulacak, kamu da bir bin zahmetten tabi.
Kentsel dönüşüm ile alakalı düşük faizli bir krediden söz ediliyor… Neredeyse kimse bu krediyi alamıyor! 30-40 yıllık ya da depreme dayanıksız binada oturan insanların önemli bir bölümü belli ki zaten gelir açısından parlak şartlara sahip değiller. Bankalar da bu yapıdaki insanlara kredi vermek için can atmıyor doğal olarak. Bu ara hiç kimseye kredi vermedikleri ayrı bir mesele.
Bu bin bir zahmetle verilecek bir destek değil Allah aşkına. Binası yenilenmek zorunda olan vatandaşı devlet teşvik etmeli, bana sorarsanız hatta cazip şartlar ile ödüllendirmeli. Faiz almadan, uzun vadede (en az 15-20 yıl) geri ödeme şart.
İstanbul için deprem konusunda acil eylem planı Türkiye'nin görünen en stratejik önlemleri arasında bütün yakıcılığı, yıkıcılığı ile ortada. İstanbul ile ilgili deprem önlemi bir ilin değil, Türkiye'nin kalbi ile ilgili ivedilikle alınması gereken bir tedbir. Yeterince yol ve köprü yaptığımıza göre onları kullanacak insanların canını korumaya odaklanma zamanı.
Ve yerimiz yeterince geniş çok şükür; artık şu dikey mimari heveslerini bir kenara bırakalım da yatay yapılaşmaya yönelerek ömrümüzü uzatalım.