Terk edilmiş, unutulmuş, yaz aşkı, güneşli günleri bekleyen sabırlı, ketum sahil. Yaz aylarında kuyruğunu bütün haşmeti ile açmış, en güzeli benim adımlarıyla yürüyen tavus kuşunu andıran çay bahçesi; taşları yosuna kesmiş, kadim dostlarını kaybetmenin verdiği derin yorgunluk ve umutsuzlukla kendini zamanın kollarına bırakmış bir ibadethane görünümünde...
Nemli, küflü, umursamaz.
Çok değil daha bir ay öncesine kadar, ne ararsan vardı buralarda!
Küçük guruplar halinde gezen abazanlar, tatil parasına önüne gelenle yatan makyajlı düş perileri, dünya yansa yorganı yokmuş gibi görünen fakat etrafta olan biteni saniye kaçırmayan umudunu kesmemiş geçkinler, tombalacılar, göbeğini içine çekip gerine gerine yürüyen, saçları jöleli ağabeyler, "benim adam kilolu seviyor" yalanının kuytusuna sığınıp, attığı şuh kahkahanın ardından dal gibi kızlara nefretle bakan ablalar, bıyıklı teyzeler...
Anason kokusu, kadın parfümü kokusu, mangalda pişen et, tavuk kokusu, balık kokusu, ben gibi kırmızı gözlüklülerin yazının ahengi bozulmasın diye "iyot" dediği fakat buz gibi tüm kokuların arasına sızmış idrar kokusu, çürümüş yosun, kurtlanmış yaşam kokusu...
&&&
Kulakları etiketli onlarca köpek, ben ve ta uzakta belli belirsiz görünen biri var kumsalda.
Yılların verdiği alışkanlıkla arabanın bagajından bir bir çıkarıyorum malzemeleri, oltayı atıyor, portatif iskemleye kuruluyorum.
Sahne aynı, yine aylardan kasım, pastırma yazının son günleri...
Ahmet Altan'ın; 'İsyan Günlerinde Aşk' romanından Profesör Konçarov'un felsefe nedir sorusuna verdiği cevap var aklımda, öte taraftan şu anı yazarsam nasıl anlatırım diye kurguluyor, kim sorarsa da balık bekliyorum!
"Felsefe dinin huzursuz kardeşidir" demiş adam.
Sahilde kitap okumayı severim aslına bakarsanız fakat entelektüel görünüp kız tavlamaya çalışıyor zampara demesinler diye kalabalıklarda cesaret edip elime alamam, tatillerde otel odasına kapanır okurum. Kulakları etiketli sokak köpeklerinin ne düşündüğünü önemsemediğim için takım çantasına uzanıyor bakalım Zerdüşt ne buyuracak merakı ile rastgele bir sayfa açıyorum;
"Yalnızlığına kaç dostum! Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum. Seninle nasıl susulacağını pek iyi bilir orman ve kaya, o sevdiğin ağaca benze yine sen, o geniş dallıya; sessiz ve dinlercesine sarkar o, denizin üstüne. Yalnızlığın bittiği yerde pazar yeri başlar, pazar yerinin başladığı yerdeyse büyük oyuncuların gürültüsü ve ağılı sineklerin vızıltısı..."
&&&
Nereye kaçarsan kaç;
Her yer pazar yeri,
Sinekler her yerde,
Gülüp geçtiğin sürece...