“Sivil faşizm dayatması altındayız!”

“Sivil faşizm dayatması altındayız!”

02.03.2013 11:41:33

Halka açık olarak gerçekleşen örgüt toplantısı Ünsal Düğün Salonu’nda yapıldı. 2014 yerel seçimler öncesi çalışmalara hız katılan süreçte, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, Silivri’de ağırlandı. Örgüt toplantısına konuşmacı olarak katılan Haluk Koç’un hedefinde Ak Parti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardı. Ak Parti’yi ve izlediği siyaseti eleştiren Koç, Başbakan Erdoğan’ın faşist zihniyette olduğunu ve halkı dayatmalarla taraf olmaya zorladığını dile getirdi.

TUĞLU: MAHALLE ÖRGÜTLENMELERİMİZ HIZLA DEVAM EDİYOR
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’ndan sonra CHP Silivri İlçe Başkanı Mümin Tuğlu konuştu. Tuğlu, örgüt toplantısında yaptığı konuşmada toplantının amacı ve parti çalışmaları hakkında bilgi verdi. CHP’nin ana muhalefet gö-revini en üst düzeyde ve demokratik yollarla yerine getirdiğini vurguladı. Ülkenin geçtiği tehlikeli süreçte iktidar partisinin yapacağı olası yanlışlıklara meyil vermemek için CHP Genel Başkan ve Yardımcıları’nın Türkiye’nin dört bir tarafını gezerek örgütlendiğini dile getirdi. Yerel seçim öncesi parti bünyesinde yapılan örgütlenme çalışmalarının tüm hızıyla devam ettiğine değinen Tuğlu, ilçe örgütünde görev almak isteyenlere seslendi ve başvurularını yapmaları konularında açıkça çağrıda bulundu.

IŞIKLAR: AYDINLIĞA KARAR VERMİŞ SİLİVRİ’MİZE HOŞ GELDİNİZ
Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç’un CHP’nin düşüncelerini, politikasını partililere aktarması için konuşmasını az ve öz tuttu. Koç’un aralarında olmasından dolayı çok mutlu olduklarını dile getiren Işıklar, "Eşitliğe adalete, huzura, barışa kısacası aydınlıklara gitmeye karar vermiş Silivri’mize hoş geldiniz, şeref verdiniz” diyerek memnuniyetini ifade etti.

KOÇ: TÜRKİYE, BİR SINAVIN ARİFESİNDE
Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, Türkiye’nin gündemini oluşturan yargı, medya, anayasa ve 2B arazi konularına değindi. Türkiye’nin ciddi bir imtihan döneminde olduğunu ve yargının tamamen iktidarın denetimine girdiğini partililere anlatan Koç, 12 Eylül’ü hatırlatarak Türkiye’nin karanlık dönemlere nasıl sürüklendiğini anımsattı. Anayasa tartışmasını gündemine alan Koç, Anayasa’ya Başkanlık Sistemi’ni koymaya çalışan Başbakan Erdoğan’ın ‘padişah’ mantığıyla izlediği siyasi mantaliteyi tenkit etti. Toplantıda ‘kaba Türkçe’ polemiğine de açıklık getirdi. CHP’ne nifak sokmak için bekleyenlerin olduğunu ve tamamen parti iç huzurunu bozmak amacıyla ifadesinin yanlış noktalara çekildiğini söyledi. Koç görüşlerini şöyle aktardı: "Siyasi bir konuşma günün koşullarından soyutlanamaz. Bugün çok rahat şartlardan geçtiğimizi kimse söyleyemez. Bakın tarihin bu dönemi Türkiye için bir sınav olarak milletimizin karşısına çıkıyor. Milletler çok nadir olarak sınava girerler. Türkiye 90 yıl önce önüne konan sınavı kardeşliğiyle, mücadelesiyle, antiemperyalist duruşuyla o günün egemenlerine karşı verdi geç de olsa. Bugün tekrar Türkiye bir sınavın arifesinde. Deniyor ki Türkiye’de; "Sana dayattığım dinci siyaset, ‘dindar demiyorum, inançlı insanlarımızı kastetmiyorum’, din temelli bir siyaseti seçeceksin ya da ırk-etnik köken temelinde bir siyasete taraf olacaksın”. Türkiye böylesi tercihle karşı karşıya bırakılıyor.

"BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ KORUYARAK BU YOLDAN ÇIKMALIYIZ”
Adeta Türkiye’den kader olarak bu dönemi yaşanması isteniyor. Zor bir dönem. Bunun sonunda 2 yol çıkıyor karşımıza. Ya birliğimizi, bütünlüğümüzü, kardeşliğimizi, hangi köken, inançtan olursak olalım, dilimiz, kültürümüz, neyimiz farklı olursa olsun, ortak hukuku, kaderi paylaşan, eşit cumhuriyet yurttaşları olarak bu ülkenin bütünlüğü, birliği, kardeşliği için mi yola devam edeceğiz yoksa önümüze kurulan tuzağa mı düşeceğiz. O tuzağa Türkiye’yi atmak için çırpınan siyasi aktörler var. İçeriden dışarıdan onları besleyenler var. Ya da onların reçetesiyle ufalanmış, parçalanmış kendi iç barışını, kardeşliğini yitirmiş bir Türkiye olarak mı buradan çıkacağız? Soru bu. İlk yolu tercih etmek zorundayız, hepiniz biliyorsunuz. Bu ülkede yaşayan herkesin kardeş olduğunu, hiç kimsenin kimseden üstün olmadığını ortaya koymak zorundayız. Hiç kimseye devletin yönetmelik çıkartarak "İnançlarını böyle yerine getireceksin” demeye hakkı yok. Bütünlüğümüzü koruyarak bu baskıların altından kalkmak zorundayız.

"FAŞİZM BAZEN SANDIKTAN GİRER DEMOKRASİ ADINA”
Önemli bir imtihan dönemi, tarih önünde Türkiye için. Bakıyoruz sandıktan çıkan bir iktidar var. Bu iktidar halk çoğunluğunun iradesini alarak geldi. Ama bir tek kendisine oy verenleri milli irade olarak tarif edebiliyor. Bir şey yapacak uzlaşma aramak yok bir dayatma var. Altında yatan mantık; ben milli iradeyi temsil ediyorum. Ya ben neyi temsil ediyorum? 11–12 milyon oy almış CHP neyi temsil ediyor? Ağaç kovuğundan mı çıktık biz? Bizi millet seçmedi mi? Biz milli irade değil miyiz? Tarih faşizmin örnekleriyle dolu. İlla bir Eylül sabahı tankların yürümesiyle, televizyonda, radyoda davudi bir sesin kahramanlık türküleri söylemesiyle, haksız tutuklamaların ‘asmayalım da besleyelim mi?’ diyen mantığın emrettiği yargının astığı gencecik fidanların, işten çıkartılan insanların, zindana atılanların, işkence görenlerin, sürülenlerin olduğu bir yöntemle faşizm gelmez. Bazen de sandıktan demokrasi adına çıkar. Hak ve özgürlükleri kullanır demokrasinin ona tanıdığı. Ondan sonra ‘milli iradeyim’ der gelir.

"TÜRKİYE’DE GİTTİĞİMİZ TABLO BUDUR”
Yavaş yavaş kendisini oraya getiren hak ve özgürlükleri tırpanlamaya, kısmaya, kapatmaya, kaldırmaya başlar. Yine aynı baskıcı faşist bir yönetime götürebilir. Yani illa topla tüfekle, tankla olmuyor bu faşizm. Bezen de sandıktan çıkanın demokratik hak ve özgürlükleri gasp etmesiyle oluyor. Şu anda Türkiye’de gittiğimiz tablo budur Değerli Silivrililer, geldiğimiz mantık budur. Yani bir sivil faşizm dayatması altındayız şu an. Nerden çıkartıyorsunuz? İşte parlamento var orada. Evet var. 133 CHP Milletvekili var. 2 tanemiz hemen yanı başımızda rehin. Siyasetin, iktidarın rehini. Hukuk kurbanı olarak, hukukun gaspıyla rehin. Hukukun ırzına geçilmesiyle rehin.

"YARGI, TAMAMEN İKTİDARIN DENETİMİNE GİRDİ”
Karşımızda 325 kişi. Bazı duyarlılıklar sergile bak bu kötüye götürüyor Türkiye’yi. Hayır, talimatla milletvekili olan kendi iradesini kendisini oraya getirenin iradesinin önüne koyamaz. El kaldırmak zorunda, Çin ordusu gibi 325 tane el kalkıyor. 12 Eylül 2010’da yargı, tamamen iktidarın denetimine girdi. Ne dediler; Şehit ailelerine pozitif ayrımcılık sağlanacak, kamuda çalışanlar 2 sendikaya birden üye olabilecekler, kadın-erkek eşitliği getiriyoruz… Geç onları geç. Onlar işin sosu, makyajı. Senin derdin, niyetin Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu ve Anaya Mahkemesini, yüksek yargı organlarını ele geçirmek. Kendine bağlı bir yargı mekanizması oluşturmak. Anlatmaya çalıştık, sizler de çabaladınız, bizler de öyle. %42’de kaldık biliyorsunuz. Şimdi o da yetmiyor.

"12 EYLÜL FAŞİZMİNİN TÜM KALINTILARI KALKSIN İSTİYORUZ”
Bir anayasa tartışması var. Bir masa var Ankara’da, masada önce şunun gerekçesini koyalım. Ben de eziyet çekenlerden biriyim, hepiniz gibi. Türkiye’de gerçekten çağdaş, özgürlükçü, demokrat, her türlü vesayetin ortadan kaldırıldığı, herkesi eşit hukuku paylaşan, cumhuriyet yurttaşları olarak kucaklayacak, YÖK belasının üniversitelerin üzerinden elinin eteğinin, gölgesinin çektirildiği, idari, mali, bilimsel açıdan gerçekten özerk üniversite hedefleyen çağdaş bir anayasayı ben de istiyorum. Sizde istiyorsunuz, her şeyden önce gençlerimizin geleceği için istiyoruz. 12 Eylül faşizminin tüm kalıntıları kalksın istiyoruz. Bu anlayışla oturduk, bu anlayışla topluma daha önce seçilenlere söz verdik. Görüşülüyor, herkes önerisi getiriyor. Çoğunda anlaşılıyor bazı maddeler paranteze alınıyor.

"AKP TARAFINDAN ‘BAŞKANLIK SİSTEMİ’ GETİRİLMEK İSTENİYOR”
Birden bire 2-2,5 ay önce, 9 şiddetin bir deprem oluyor masada, Ankara’da. Ne oluyor diye bakıyorsunuz, Başbakanın özel isteğiyle parlamenter rejim askıya alınacak, Başkanlık Sistemi Anayasa’ya konmak isteniyor AKP tarafından. Masa niye tekmeleniyor şimdi anlıyoruz. Ne istiyor Tayyip Erdoğan? Sınırsız, sorumsuz, denetlenmeyen, 23 Nisan törenlerinde koltuğunu geçici olarak bir çocuğa devrettiğinde bir söz söylemişti; "Şimdi artık sen Başbakansın, istediğini asarsın istediğini kesersin” öyle bir mantık istiyor. Yani bir çeşit padişahlık istiyor. Kimse beni denetlemesin, kafam eserse savaşa gireyim, bir parlamento denetimi bir yargı denetimi olmasın, böyle bir mantık içinde.

"NİYE ÖCALAN’LA MASA KURUYORSUN?”
12 Eylül 2010’da referanduma gidildiği yargıdan bile mutlu değil. Üst yargı organlarını da kaldırıyor ki kendi atadıkları Danıştay, Yargıtay Başkan’ı çıkıp da diyor ki "Artık Emniyet Müdür’ü, Hâkim, Bilirkişi Savcı gibi davranıyor. Bu yargı sistemi böyle gitmiyor. Bu uzun tutukluluk süreleri vicdanları karartıyor”. O da kalkacak, daha üst yargı, tamamen sultanlık, padişahlık. Eş zamanlı olarak başka bir masa kuruluyor. Hemen yanı başımızda, Marmara’nın ortasında. "Ya ben bu parlamentodan, milletten bu Başkanlık Sistemi’ni çıkartamam. Ben Cumhurbaşkanı olmak istiyorum. Bu yetkilerle olmak istiyorum. Benim hedefim 2014’te %50+1. Sana da bir takım tavizler vereyim sen de bana oradan Anayasa’da Başkanlık Sistemi’ne destek ver.” Ne pazarlığı yapıldığını bilmiyoruz, tasvir etmeye çalışıyorum. Niye Ankara’da ki masayı devirmeye çalışıyorsun? Niye Öcalan’la başka masa kuruyorsun? Türkiye’de ciddi bir Kürt sorunu var. Bunu hiç kimse göz ardı edemez.

"ENGEL OLAN YOK, BİR ŞARTLA; GİZLİ KAPAKLI PAZARLIK YAPMA”
Evet, böyle bir sorun var. Bir barış sağlanacak, akan kan duracak, ülkeye huzur, kardeşlik gelecekse eyvallah, hepimiz çok mutlu oluruz. Çöz kardeşim senin önüne engel çıkartan yok. Hemen elindeki şu silah gidiyor; "Ya çözecektim ama şu CHP var ya CHP, hep engel oldu”. Hayır engel olan yok ama bir şartla; gizli kapaklı pazarlık yapma. Kapalı kapılar arkasında milletin kabul etmeyeceği taahhütlerde, sözlerde bulunma. Konuşacaksan; bu sorunun bileşenleri var. İnsan hakları boyutu var, demokratikleşme sıkıntısı var, hukuk devleti algısındaki bozukluklar var, yerel yönetimler, sosyal, ekonomik, kültürel, güvenlik, dış politika bir sürü boyut var. Bunları tartışalım.
"ANKARA’DA, MEŞRU SİYASET ZEMİNİNDE TARIŞALIM”
Masada pazarlıkla değil, Ankara’da. Meşru siyaset zemininde, TBMM’de, milletin seçtiği meşru siyaset aktörleriyle, milletin önünde, şeffaf, açık konuşalım bu bizim sorunumuzsa, bütün milletimizin kabul edebileceği, tartışabileceği her türlü sorunu tartışalım.

"CUMHURBAŞKANI OLABİLMEK İÇİN BİR SÜRECİ YÖNETİYORSUN”
Sen bu Anayasa’yı Ankara’da meşru zemininde çıkartıp, kendi Başkanlığın için bir pazarlık sürecine sokarsan, sen o zaman Kürt Sorunu’nun çözümüne bir katkı yapmıyorsun. Sen sadece gelecek yıl Cumhurbaşkanı olabilmek için bu süreci yönetiyorsun. Kendi çıkarlarına göre bir süreç yönetiyorsun. Daha önce yaptın bunu. 12 Haziran 2011’e kadar eylemsizlik, çatışmasızlık yaratmak için bir takım girişimlerde bulundun. Seçim oldu, Türkiye kan gölüne döndü. Ateşle oynuyorsun. Açıklıkla söylüyorum; hiç kimseyi ötekileştirmeden, deminden beri söylüyorum.

"BU ANAYASANIN ADI SOYADI; AKP-BDP-PKK OLUR”
Anayasadan beklediklerimizi, hepsini tarif ederek eğer sen bunları reddeder terör örgütüyle masaya oturup kendi başkanlığının üzerinden de pazarlık yaparak milletin önüne getirdiğin bir anayasa taslağı olur ise; hiç kimse kusura bakmasın. Bu anayasanın adı soyadı AKP-BDP-PKK Anayasası olur. Bu kadar açık. Biliyorsunuz, 1924’ten itibaren bir tarif gelmiş. Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin çimentosunu karıp, harcını koyduğunda, bedel ödeyerek bu Misak-ı Milli’yi bize ortak vatan olarak bıraktığında ki muhacirlik ne demek en iyi bilen insanların olduğu bir ilçedeyim. Bu Anadolu hepimize analık yapmış, yurt olmuş. Kimimiz Kafkaslardan, kimimiz Balkanlar’ın değişik yerlerinden sökülerek gelmiş, kimisi Ortadoğu’dan Anadolu’ya sığınmış, Kürt’ümüz var, Türkmen’imiz var, diğerlerini saymıyorum bile, herkes var...

"BU COĞRAFYANIN SİYASİ TARİFİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ”
Ama Atatürk bu çimentoya, cumhuriyeti kuran aileye Türk Milleti demiş. Burada bir etnik tarif yok, bunu anlatmaya çalışıyoruz. Burada bir üst kimlik tarifi yok. Bu coğrafyanın adı Türkiye. Siyasi tarifi Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Ve bu devletin içinde olanın da bir adı olacak. Bundan çekinmek, yanlış tartışma zeminlerine gitmek, bu kimseyi aşağılamak, kötülemek demek değil ki. Herkesin etnik kimliği de inancı da apayrı bir olay. Bunda bir üstünlük yok. Oradaki Türk tanımı kimseye etnik üstünlük getirmiyor bunu anlatmak zorundayız.

"BU OYUNU BOZMAMIZ GEREKİYOR”
Tamam, iyi niyetle Türk kelimesini kaldıralım. 1984’ten beri akan kanın sebebi bir tek bu muydu? Saf olmayalım. Yani o kelime oradan kalktığı zaman her şey düzelecek mi? Bütün talepler karşılanmış mı olacak? Bunu söylemeye çalışıyorum. Sorunu tarif ettim, alt başlıkları söyledim, siyasetin bu soruna çözüm araması gerektiğini söyledim. Sorunu çözmekten kaçan, reddeden bir anlayış değil bu. Ama kalkıp hepimizin ortak kimliğini bir şekilde tarif etmemiz gerekiyor. Evet, ben Türkiye Cumhuriyet’inin Kürt kökenli, Çerkez kökenli bir yurttaşıyım. Türk milletinin de onurlu bir bireyiyim. Eşit hakka sahip ve eşit hakkı kullanan bir bireyiyim. Artık tariflerden çıkmamız, bu oyunları bozmamız gerekiyor.

"SEN HANGİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN’SIN?”
Başbakan’ın inanılmaz çelişkileri var. Bir olay yaşandı. "Teröristle kucaklaşan milletvekiliyle aynı çatı altında görev yapmam, yapamam” dedi. "Benim askerime kurşun sıkanla ben bir arada olamam” dedi. Peki, şimdi ne diyor? "Dokunulmazlıklarımı kaldıracağım” dedi. Biz o zaman da ‘yanlış yaparsın’ demiştik. Halkın seçtiği siyasetçiyle uğraşma demiştik. Eline ip dolamıştı bir ara asıyordu. Şimdi ne oldu? Sen hangi Recep Tayyip Erdoğan’sın? Bu kadar çabuk aynı pusula gibi kuzeyi güneyi birbirine karıştırırsan sen hangi Recep Tayyip Erdoğan’sın? Samimiyet bunun neresinde?

"GÜVENLİĞİ SAĞLAMAK HÜKÜMETİN GÖREVİ”
Sinop’ta ve Samsun’da bazı olaylar yaşandı. Şunu açıklıkla söyleyeyim; her siyasi parti, her milletvekili Türkiye’nin her yerinde görüşlerini açıklayacaktır, demokratik hak ve özgürlüklerinin ona verdiği bütün hakları kullanacaktır. Buna hiç şüphe yok. Ama bunları kullanırken güvenliği sağlamak da hükümetin, idarenin görevidir. Bunun da altını çizmek zorundayız. Toplumsal psikoloji tam hazırlanmadan bir Sinop- Samsun ziyareti. Bir takım olaylar, tanık oldunuz. Ertesi gün Başbakan sanki kamerayla izlemiş; "Bu işleri yapanlar CHP-MHP. Sinop Belediye Başkan’ı CHP’li. Bunları tahrik eden, eylemlerin önünde yürüyen bunlar” dedi. Belgen, bilgin yok yalan yanlış konuşuyorsun. Sağa sola iftira atıyorsun. Sırrı Süreyya Önder "IQ’sü ayakkabı numaramdan daha düşük olan Sinop Belediye Başkanı” diyor. Fotoğrafları, belgeleri getirttik. Orada CHP’nin ne kurumsal kimliği var ne de bir partilisi var. Orada ensesi kalın bir adam var. Haksız yere suçlanan Sinop Belediye Başkan’ımıza da partimi de korumak zorundayım. Ben sözcüyüm.

"CHP’YE HAZIR KONFEKSİYON ELBİSE TARİF EDİYORLAR”
Türkiye’de bir zümre türedi. Belli yayın organlarında akşam davetsiz geliyor ekranlarınıza. Hangi kanalı açsanız belli tipler çıkıyor zaten. Hepsinin dilinde, kaleminde özel bir çalışma. "CHP böyle olursa, şunları yaparsa…” Bunların bir kısmı üniversitede öğretim üyesi, bir kısmı zaten bu işte görevlendirilmiş, bir kısmı yeni yetme entelektüel… Bunların bir ortak özelliği var. Çıkıp da sokakta ortalama bir CHP’li yurttaşın elini tutup da şöyle gözlerine bakıp o yüreğinde ne hissediyor bunlarla hiç ilgileri yok. Onlar sadece hazır konfeksiyon elbise tarif ediyorlar CHP’ye. Bırak oy vermeyi hiç aklından geçirdin mi? CHP’nin önünden geçtin mi? Bunları çok iyi tanıyacağız.

"SEN CHP’Yİ AKP GİBİ BİR TAŞERON YAPMAYA MI NİYETLENİYORSUN?”
CHP mutlaka çağın gerçekleriyle yüzleşmek zorunda. Yenileşmek, başkalaşmadan değişmek zorunda. Antiemperyalist mücadele özünü, bağımsızlıkçı duruşunu, hakça düzen arayışını, üretime dayalı bir ekonomiyi, sevgiyi, dayanışmayı, birlikteliği, kardeşliği koruyacak her şeyden önce Cumhuriyet’in aydınlanma devrimlerini ve Mustafa Kemal Atatürk ilkelerini koruyarak yoluna devam edecek. Bu açık. Sen dedin diye değil, senin oyunbozanlığınla, kurduğun tuzaklarla değil. Ne yapılacağına CHP kuralları içerisinde kendileri karar verir. Sen aklını kendine sakla. Sen CHP’yi AKP gibi bir taşeron yapmaya mı niyetleniyorsun? Buna hiçbir CHP’li müsaade etmez. Bundan sonra da etmeyecektir.

"MÜLKİYET EL DEĞİŞTİRMEYE BAŞLADI, BU ÇOK TEHLİKELİ”
Özellikle Silivri’de Çatalca’da olduğu gibi 2B ile ilgili önemli sorunlar var. Kemal Unakıtan diye bir Bakan vardı. Bunun zamanında da bir 2B yasası çıkmıştı, 2B arazisini metrekaresi 5 dolardan, dönümü 5 bin dolardan satmaya kalkmışlardı. Anayasa oylamasında da 366’yı bulmuşlardı 1 oy kalmıştı. CHP bir önerge vermişti; "Ataşehir, Alanya, Kemer üzerinde büyük siteler olmuş orada neyse emlak vergisi rayici üzerinde oturanlar versin, bölüşsünler siz bu parayı alın. Ama köylük yerlerde atadan dededen kalmış, muhtar tapusu, zilliyetli tapuyla üzerinde duran 2B arazisi, bunlardan para almayın” dedik. Yoksa mülkiyet el değiştirir Türkiye’de. Hayır dediler, paraya ihtiyacımız var. O dönem engellendi, şikâyet ettiler bizi. 2B’yi biz çıkartacaktık bu CHP’liler engelledi diye. 2B şimdi çıktı.

"ESAS RAYİCİ BİR TÜRLÜ AÇIKLAMIYORLAR”
Mecliste çıkarken rayiç belirlemesi konusunda arkadaşlarımızın birçok önergesi reddedildi. Önce 2000 TL aldılar. Dikkat edin; esas rayici bir türlü açıklamıyorlar ne Beykoz’da, ne Silivri’de, ne Çatalca’da. Bir şekilde aracı geliyor "Ya onun rayici şu olacak, sen bunu nasıl olsa ödeyemezsin, sen şu arazini bana ver bak rayiç farklı olur”. El değiştirmeler başladı. Bakın bu çok tehlikeli. Bu mülkiyetin el değiştirmesidir. Köylüden, esas üreticide arazi alıp daha sonra nereye, ne şekilde kaydırılacağı belli olmayan bir yöntemdir. Rayiç belli değil. Bundan sonra neler olacak sizler de takip edin bizler de takip edelim.

"İSTANBUL’U AKP’NİN ELİNDEN ALMAK ZORUNDAYIZ”
Silivri’de, Çatalca’da kazandığınız her bir belediye meclis üyeliğiniz AKP’nin Türkiye’nin önüne ördüğü o faşist duvardan bir tuğla sökecektir. Ama tuğla sökmekle duvar bitmiyor. Duvarı tümden yıkmak için hep beraber İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni almak zorundayız. İşin sihirli formülü İstanbul. Partimize sahip çıkacağız. Aydınlığa, sola, solun değerlerine, Atatürk’e sahip çıkacağız. İstanbul’u AKP’nin elinden almak zorundayız. Türkiye bunu bekliyor. Uzun bir yola çıkıyoruz. Bu yolda hep beraber yoldaşlık yapacağız. Hep beraber bayrağımızı alacağız. Yaşasın CHP, sosyal demokrasi, bağımsız Atatürk Cumhuriyeti…”
Koç konuşmasıyla Silivri’de partililerden büyük alkış aldı.

KOÇ, SİLİVRİLİ ESNAF VE VATANDAŞLA KAYNAŞTI
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç’u toplantıdan önce makamında ağırlayan Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar daha sonra ekibiyle birlikte esnaf ziyaretine çıktı. Haluk Koç, Piri Mehmet Paşa Mahallesi üzerinde bulunan Silivri esnafının gönüllerini samimiyetiyle fethetti. Esnafla kısa sohbetler de yapan Koç, halkla da kucaklaştı. Mahalle de karşılaştığı vatandaşla selamlaşan Koç, sıkılmadık el bırakmadı.

ÖRGÜT TOPLANTISINA YOĞUN KATILIM
Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç’un konuk konuşmacı olarak yer aldığı örgüt toplantısında Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, İlçe Başkanı Mümin Tuğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Şahin hazır bulundu. Toplantıya; Eski Milletvekili Disk Genel Başkanı Rıdvan Budak, Eski İl Başkanı İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem, İl Başkan Yardımcısı Ali Ulvi Gökbulak, İl Başkan Yardımcıları Taşkan Uysal, CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Emre Doğan, Eski İBB Başkan Vekili Kemal Akar, Çatalca İlçe Başkanı Naci Özcan, Eski İl Sekreteri Muhittin Tığlı, Eski İl Yöneticisi Bakırköy İlçe Başkanı Hüdaverdi Talay, Eski Çatalca Belediye Başkanı Fırat Aykut, Eski Silivri Belediye Başkanı Selami Değirmenci, Yunanistan Gümülcine Syrıza Milletvekili Ayhan Karayusuf, Yunanistan İskeçe Syrıza Milletvekili Hüseyin Zeybek, Yunanistan Eski Milletvekili İlhan Ahmet, Silivri Belediye Başkan Yardımcısı Elif Bilici, Kadın Kolları Başkanı Nazan Kaçar ve yönetim kurulu üyeleri, Gençlik Kolları, Silivri Birleşik Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Ali Tabakoğlu ve partili vatandaşlar katılım gösterdi.

IŞIKLAR’DAN HEDİYE JESTİ
Silivri Belediye Başkanı, Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç’a bir jest yaparak günün anısına çekildikleri fotoğrafı hediye etti. Ayrıca İlçe Başkanı Mümin Tuğlu da, Koç’a çiçek takdim etti.
Hazal BAŞARAN

YORUM YAP