Silivri'de siyasi değerlendirmelerinde son dönemde dikkat çeken belli başlı söylem üzerinde durmak istiyorum…
Önümüzdeki yerel seçimler ile ilgili “CHP açık ara kazanır” ile biten yorumlar,
Geçen ve gelecek olan yerel seçime ilişkin “Oy vermeyi düşünmüyorum…” ile “Oy vermedim ama vereceğim…” yaklaşımları…
Birinci söylem “CHP açık ara kazanır”… Taban ve kararsızlar açısından, motivasyon için çok faydalı gibi görünen bu öngörü ciddi tehlikeler barındırır içinde. Tam da bu sebepten Silivri'de CHP'ye, yakın geçmişte pek çoğumuzun hafızalarında halen taze olan, çok ağır sonuçlara mal oldu. Bir yarışa her koşulda kazanacağı düşüncesiyle, rakibini küçümseyerek giren rehavete kapılıp, yenilgiyi tatmaya ne kadar yakın olduğunu anlamaya başladığında iş işten çoktan geçmiş olur.
Her zaferin olmazsa olmaz şartı vardır! Tıpkı gücünüzü ortaya koymak adına birlik ve beraberliğe ihtiyaç olduğu gibi…
İktidar olarak girdiğiniz ‘seçimi önceden kaybetmemiş olmanız' kuralı işler. Muhalefetteyseniz ise mevcut iktidarın kaybetme yoluna girmiş olması görev değişimi için zaruri koşuldur. Yani önümüzdeki süreçte CHP'nin (Millet İttifakı) kazanmaya ne kadar yakın olduğu, MHP'nin (Cumhur İttifakı'nın) kaybetmeye ne kadar yaklaştığı ile de ilintilidir.
Gelelim “Oy vermeyi düşünmüyorum”a… Bu kesimin tavır netliğinden emin olup onları bir kenara ayıran kendine siyasetçi demesin. Çünkü bu tavırda kesin bir kanaat neticesi yok! Ne var peki? “Beni gör”, “Ne istediğimle ilgilen”, “Beklentilerime cevap ver” mesajı var. Bence bu siyasetin en önemli odak noktası, dolayısıyla da siyasetçinin. Bu tepkinin açık sözlülüğü ise ayrıca değer ve saygıyı hak ediyor.
“Oy vermeyi düşünmüyorum…” diyen seçmen profilini çözümleyebilen, yönetebilenin siyasi hedeflerinde ulaşamayacağı nokta yoktur.
Tabi ki bu görüşteki her bir kimsenin ikna edilmesi mecburiyetinden söz edemeyiz. Her ne kadar siyasetin sermayesi insan, seçimin netice gayesi daha çok oy olsa da buraya bir sanatçı açılımı yapma lüksünü tanıyorum… Herkes size oy vermek zorunda değil ancak savunduğunuz doğrular, ilkeler ve hedefleri benimseyenleri ikna etmek, edemediği noktada kendini gözden geçirmek durumundadır seçimle göreve gelen her yönetici.
Son olarak; “Oy vermedim ama vereceğim…” diyen seçmen… Bu bir noktada söylemleriniz ile ikna edemediğiniz insanlar üzerinde eylemleriniz ile tesir ettiğinizin göstergesidir. Fikir değiştiren seçmen hem makbul hem de kaygan bir destek zeminidir; var olduğu gibi, yok da olabilir.
Ağırlıklı olarak beklenti iktidarın asli görevinin seçmeni mutlu etmek olduğu düşünülürse, muhalefetin gidişattan mutsuz olanları kendi yanına çekmektir temel uğraşı.
***
Bu kadar ciddiye almak gerekir mi siyaseti?
Siyaset bir yaşam tarzıdır buna inanmayanları da içine aldığı gibi kolayca dışına atar zaten.
Nazım Hikmet'in ‘Yaşamaya dair…” şiirini bir kez daha gözden geçirelim…
Ama şairin ‘yaşamak' dediği yerlerde ‘siyaset' kelimesini kullanın olur mu?
“Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi meselâ,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Hem de o derecede, öylesine ki,
Meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yani ağır bastığından.”
DÜZELTME
Dünkü köşe yazımda Başkan Volkan Yılmaz'ın ‘milletvekilliği adaylığı üzerine yapmış olduğu değerlendirmeye atıfta bulunurken; “24 Haziran seçimlerinde isteseydim Genel Başkanımın takdir ettiği İzmir'den milletvekili olurdum” açıklamasına düşmüş olduğum; ‘2.Sıra' notu ‘1.sıra' olacak…
Düzeltiyor ve böylece konuyu daha net bir aydınlığa kavuşturmuş olduğumuzu düşünüyorum : )