"İş ve İşçi Güvenliği” en güncel bir konu, ayni zamanda en yakıcı bir sorun…
SOMA kömür madenlerinde sendika var. Sözüm ona işçiler örgütlü…
Sözde diyorum; çünkü sendikanın olduğu yerde böyle felaketler yaşanmaması lazım. Eğer yaşanıyorsa orada başka sakatlıklar da var demektir. Sendika olunca o işyerinde her türlü denetim yapılır, yapılması lazım. Yasalar, yönetmelikler tam olarak uygulanır, uygulanması lazım. Benim algıladığım durum bu. Çünkü sendika işçinin kendi örgütü. Sendikacılar maaşlarını, işçilerin ödediği aidatlardan alırlar. O nedenle de, sendikacının ekmek kapısıdır sendika. Tıpkı, maden ocağı gibi…
Kısaca…
Sendika işçilerin çıkarını kollamak zorundadır…
Bu ne demek?
Bu işyerinde her türlü denetimi yapmak, işverenin görmek istemediği, savsakladığı güvenlik tedbirlerini görmek, ayni zaman da devletin görevlerini de yapıp, yapmadığını takip etmek, demek…
Bakıyoruz…
Öyle bir görüntü yok…
İşyerinde, ne devlet denetimi var, ne sendika…
Çalışanlar, işverenin "iki dudağı” arasında…
Sanki işçi değil de köle…
Yanında yıllardır beraber çalıştığı arkadaşı ölmüş kendisi şans eseri sağ kalmış, işyeri ile ilgili soruları yanıtlamaktan korkuyorlar…
Günlerce madende, kaç işçi çalışıyor?
İçerde kaç işçi var?
Öğrenilemedi. Öğrenilemedi. Öğrenilemedi…
Bırakın başkasını…
Vatandaş…
Bakanlardan bile günlerce bilgi alınamadı…
Haliyle…
Sendikanın da, sesi soluğu çıkmadı günlerce…
***
Benim en çok dikkatimi çeken de işçilerin sendikası…
"Türkiye Maden İş Sendikası”…
Bu sendika…
Adı işçi sendikası olmasına rağmen daha çok işverenin çıkarını düşünen…
"Sarı Sendika” tabir ettiğimiz sendika…
Eğer, gerçekten işçilerin çıkarını düşünen sendika olsaydı…
Yani…
İşverenin getirdiği değil de, işçilerin örgütlendiği sendika olsa idi, ilk günden başlayarak orada "kıyameti” koparırdı…
***
Ortada görünmeyen biri daha vardın ilk günlerde…
"Soma Belediye Başkanı”…
Ekibinde… Ocağı temsilen Belediye Meclis üyesi olan Belediye Başkanı…
Ondan da "tık” yoktu…
***
12 Eylül 1980 tarihinde, yani (34) yıl önce, bu gün, tüm sendikaların üye sayısı o günkü DİSK’in üye sayısı kadardı. Ki, 12 Eylül 1980 öncesi en fazla üyeye sahip konfederasyon da Türk-İş idi…
O günden bu güne işçi sayısı artmasına rağmen bu günkü durum bu…
Çarpıcı olması için
Silivri’ye bakayım isterseniz…
Silivri’de bugün, irili ufaklı olanlar da dahil (400 ) üzerinde işletme mevcut… İşletmelerin kaçında sendika var. Hemen söyleyeyim "bir elin” parmaklarını geçmez…
Bu… Şu demek... Silivri’de fabrika sayısı artmış ama sendikalı sayısı, 12 Eylül öncesine göre azalmış…
***
12 Eylül öncesi Silivri’de var olan işletmeler Sesan, Sarten, Varnalı Yem ve Un ile bugün yerinde yeller esen Özyem ve Beyciler’de Keçe Sanayi…
Bunların tamamı sendikalı, sözleşmeli işletmelerdi…
Ayrıca… Çerkezköy’de Halı Fabrikaları, Buzdolabı fabrikaları gibi büyük işletmelerde çalışanlar vardı ve oralarda da sendikalar vardı… Hem de gerçek sendikalar…
Ve onlar, o sendikalar kadar güçlüydü ki, işveren, çalışanların onaylamadığı hiçbir idari yaptırım uygulamaya koyamazdı…
Şunu söyleyeyim… Sendikanın gücü işçinin sendikasına verdiği güç kadardır…
Yani…
Sendika işverenin karşısına çıkarken tek güvendiği, o işyerinde çalışanların desteğidir. O yoksa işverenin dediğini kabul etmek durumunda kalır. Onun için de, ilk önce, işçi ile sendikası arasında güven ortamı oluşmalı…
***
Başından söylediğim…
Soma’daki sendikanın suskunluğu…
Bakıyorsun…
İşyerine sendika girmiş… İşçiler aidatlarını ödüyor…
Sendika ile işveren oturup anlaşmış özleşme imzalamışlar, belki ücret artışı da sağlanmış. Hatta, kapıya "önce iş güvenliği” tabelası da astırılmış…
Yasalarda ve yönetmeliklerde yazan işçi güvenliği hayata geçirilememiş…
Nedeni de…
İlk başta sanırım… Eğer… Belli yerlerden "icazet” alarak işe giriliyorsa…
İşçinin örgütü olan sendikayı işçi yerine işveren getiriyor ise…
Efendim, "İhtiyacı var”…
"Soma’da başka iş olanağı yok!”
Bütün bunlar doğrudur, olabilir. Ama bunlar örgütlü çalışmaya engel olmamalı…
Sonuç…
Televizyonda sendika başkanını dinledim…
Anladığım…
İşin içine siyaset girmiş…
Sendikayı, işçiler değil de, işveren getirmiş...
O nedenle…
Çalışanlar sendikaya aidat ödemiş ama destek vermemiş, sendika yöneticileri de o zaman patronun gücünü kabul etmiş…
Özetle… Burada… İşçi ve iş güvenliği sorun Parlamentoya kadar gelmiş ama aşağıda "tazyik” gelmediği için üzerinde fazla durulmamış.
***
12 Yıldır iktidarda olan AKP’nin başarılı olduğu bir konu "onlarca kanal ve onlarca gazete ile kamuoyunu oyalama”.
12 Yılda rekor kırdığı bir "konu” olarak da "iş cinayetleri”. Bu gün Soma daha önceler onlarca ocakta meydana gelen göçükte ölen yüzlerce madenci. Neredeyse her gün tabut çıkan Tuzla tersanelerini hatırlayın. İnşaat çadırlarında yanarak ölenleri hatırlayın…
Peki… Hep bu iktidar döneminde mi, bundan önce hiç olmuyor muydu? Bu hükümet sorunu değil sistem sorunu denebilir… Benzer, başka bir çok şeyler de söylenebilir…
Ama…
Ortada bir facia var… Cinayet var.
Sorumlusu…
En başta siyasi iradedir…
Sonra…
Sırasıyla bürokratlar…
GAYET TABİİ Kİ…
Yerel seçim öncesi değişti ama ben yine de "çiçeği burnunda” diyeceğim AKP’nin İlçe Başkanı Dilek Demiral’dan bahsederken…
Hafta içinde yerel basında izledim fotoğraf karesinin birinde Danamandra mahallemizdeymiş "Hizmete devam” diyor...
Doğduğum yer Danamandra…
En yakıcı sorunu da "tapu” ve ondan kaynaklanan "ecrimisil”…
Sayalar ve Çayırdere’nin de öyle…
***
Buralarda…
Bu Mahallelerde…
"Hizmete Devam” demek…
Sizden önceki İlçe Başkanı Metin Karakaş’ın sözünü verdiği ama yerine getiremediği "TAPU ve dolayısıyla ECRİMİSİL sorunun çözeceğiz” mi demek istiyorsunuz?
***
Mecliste ezici çoğunluğu olan ve (12) yıldır iktidarda olan halen iktidar olan bir partinin ilçe başkanısın…
Ankara’daki iktidarınıza söyleyin, anında çözer, gayet tabii ki istenirse…
Ve gayet tabii ki…
Sizde isterseniz…
İSTER İNAN / İSTER İNANMA
"İş ve İşçi Bulma Kurumundan alınan bilgiye göre Zonguldak Maden İşletmelerinden 115 İşçi alınacakmış. Tam 4000 kişi müracaat etmiş. Sınavla alınacakmış. Sınavlar yapılmış…”
(Sadık Özcan-Bölgede Haber Yenigün - 19/05/2014)