Acın içinde büyür haykıramazsın çünkü isyan olur…
Gözyaşların içinde birikir, ağlayamazsın çünkü zayıflık olur…
Bu ne acımasızlık bitsin, batsın dersin; fazlası olur…
Neyi fark ettim biliyor musunuz? Ne anlamak ne de bilmek istiyorum gördüklerim ile işittiklerimden fazlasını… Emin olmaktan korkar mı insan? Bildiğini sandıklarını taşımakta güçlük çekerse, emin olduklarından korkar tabi…
Tazecik fidanları toprakla buluştururken dünden beri eminim pek çok yaş almış gözden “Allah'ım benim canımı alsaydın onların yerine” bakışı süzüldü… İnsan çok yakın birini kaybedince hayatta kaldığına sevinemiyor ya, hiç tanımadığımız insanların cenazeleri ile hakim olan havada henüz canına kast edilmeyenler olarak normal yaşam akışına kapılmaktan utanıyorum… Yemek yerken, gün içinde bir şeye gülerken, canımın çektiği bir şeyle kendimi şımartırken vicdanım sızlıyor! Gidenler için mi daha çok, geride bıraktıkları için mi orası karışık işte… Şehitlerimiz bir kere öldü, sevdikleri için ölüp ölüp dirilmek zorunda oldukları fasıl yeni başladı… Eskiden terörün kurbanları arasında olmadığınız için şükredebiliyorduk, artık hakim olmaya başlayan duygu hayatta kaldık diye suçluluk duymak!
Cenazeler mahallenizden, komşunuzdan kalkarken bir nebze de; haneye uğramışsa ecel, ateş ocağınıza düşmüşse tarif edilmesi gereken sadece acı değil, duran bir kalbe yapılan masaj gibi düşünün geride kalanları… Yaşama dönebilir de, dönmeyebilir de… Ölen kişinin cenazesi bir iki gün içinde kaldırılır da, canlı cenazelerin durumu, iyileşmesi hiç kolay değil…
Ortak acımızı unutmak ise hepsinden beter...
Şehitlerimiz Cennete gitti, Allah kabir rahatlığı versin; geride kalan çocukları, eşleri, aileleri, sevdikleri için hayattaki ölüm sınavı yeni başlıyor… Allah onlara da sabır ve dayanma gücü versin inşallah…
Teröristlerin durumuyla zerre ilgilenmiyorum Allah topunun belasını tez zamanda versin de DEVLET dediğin güçlü olacak, kararlı olacak…
Silivri'ye dair yazacak, söyleyecek bir şeyim yok! Kar yağacakmış, belki yanan yüreklerimizi soğutur, yoksa bu yangın bizi cayır cayır yakar, közden sonra, küle döndürür… O da bir rüzgâra bakar sonrasında esamemiz okunmaz…
Ayrıştığımız tüm yolları güzergâh dışı bırakarak güç ve imkânlarımızı ortak noktada toplayarak, ilk iş söndürmeliyiz bu terör yangınını…
Sosyal medyadan birbirine sallamak yerine ilçemizdeki siyasi patiler de toplumuzun huzuru için ortak bir platformda buluşarak bu zor günlerde yüreğimize biraz su serpebilir pekala… Derdimiz yeterince büyük toplumda birliktelik için (ki başka bir kurtuluşumuz yok ya birlikte kurtulacağız ya da teker teker yok olacağız) önce siz önden biraya gelin de azıcık rahat nefes alalım, samimiyetinizi hissedelim…
Siyasi kavgalardan ayrışa ayrışa iç savaş uçurumumun yamacında hayata tutunmaya çalışmaktan bitap düştük (yaşamak diyemeyeceğim adına), tabi bir de düşmanlarımızın yüksek katkılarıyla (başkalarının bize ne yaptığıyla ilgilenmenin faydası yok gerçi kendi kendimize yaptıklarımızı yoluna koysak sorunun önemli bir kısmını çözmüş oluruz)...
GÜNÜN SÖZÜ
Büyük İskender bilge vezirlerinden birini küçük bir hatasından dolayı yanından uzaklaştırmış. Ona uzak bir yerde, hiç de birikimine uygun olmayan bir görev vermiş. İki yıl sonra oralara yolu düşünce de şaka yollu, “İşin nasıl buluyorsun” diye sormuş. Bilge vezir, “Kralımın ömrü uzun olsun, bize bu görevi layık gördü. Ben düşünüyorum ki kişiler makamlar ile büyük ve şerefli olmazlar, bilakis makamlar kişiyle büyük ve şerefli hale gelebilirler. Ben işimi şerefli hale getirmek için insaf ve adaleti elden bırakmıyorum.”
İskender bunun üzerine şöyle demiş: “Yüksek makamlar fazilet ve marifetle ele edilebilir. Fazilet ve marifetin kapısını ise kendisiyle barışık insanlar açar. Senin şu iç huzuruna ülkemin ihtiyacı var, lütfen mührümü kabul et.”
Allah yardımcın olsun Türkiye'm...