Malum özellikle son yıllarda bazı mevkilere siyaseten rahatça gelinebiliniyor. Kadrolaşmanın zirve yaptığı dönem doludizgin sürüyor. Bazen öyle makamlarda öyle kişilere rastlıyoruz ki; ağlasak mı, gülsek mi bilemiyoruz... Ülkenin, toplumun vah ki ne vah haline…
Ülke genelinde gerçekleştirilen ve artık sıradan bir faaliyet olarak gördüğümüz tepedekilerin bu çılgınlığında bazı insanlar makam uğruna ne yazık ki hayat yollarını tamamen kaybediyor. Çok mu iyimserim acaba? Yoksa hiç öyle bir yolları, duruşları, kişilikleri yok muydu? Ne olur o kadar da kötü olmayalım…
Şahsen çok üzülüyorum. İşim gereği bir tanesini çok yakından takip ettim. ‘Düzen böyle' dedim, garip ne yapsın! Getirmişler oturtmuşlar! “Kukla” dediğinizi duyar gibiyim.
Öyle de oldu zaten. Devir teslim törenine katılacak yüz bile bulamadı. Başkalarının güdümünde saygısızca bir görev teslimine imza attı. Belki de olup bitenlerin farkında da değildi.
O da bir insan evladı deyip hoş görmeye, hatalarına takılmamaya, dikkate almamaya çalıştım. Bir başkaları tarafından ezilmesine de zaman zaman üzüldüm. İnsan kendini niye bu hale düşürür anlamıyorum. Makam sevdası böyle bir şey olsa gerek. Uğuruna her şeye razı olunuyor demek. Kim bilir ne acılara göğüs gerdi. Değer miydi?
“Kaçar gider dayanamaz” denirken, dayanıklı çıktı. Sabır küpü maşallah! Ezildikçe ezildi ama pes etmedi. Bir yandan da makamın şanına, şöhretine bir alıştı ki sormayın. Sabah dairenin kapısına varır ve kendisine kapının açılmasını bekler. Diğer yandan da ilçe eğitimiyle ilgili herhangi bir konuyu sorsanız bir şey söyleyemez, gider memurları bir dosya sıkıştırır koltuğunun altında o da oradan okur. Diğer kurumlarla iletişim sıfır. Sorun gelir, çözemez. Bu liste böyle uzar gider…
Geçen senenin karnesini çıkarmaya kalksak durumun ne kadar vahim olduğunu görürsünüz. Olsun karne baştan aşağı sıfır ama sınıfı geçiren var! Tabi ki siyasiler. Onlara ne ki milli eğitimin başarısından! Çok da umurlarında! Çocukları varmış, onlar da bu ilçenin okulunda okuyormuş, bu ilçenin de bir eğitim seviyesi yükseltilmeliymiş… Boş. Onlar asıl kadrolaşmayı başarıyla tamamlamanın derdinde. Kendi menfaatleri peşinde. Ellerindeki piyonu istedikleri gibi oynatıyor, okul yöneticilerine bile küstahça telefon açıp emirler yağdırmanın hakkını kendilerinde buluyorlar. Anlayacağınız bu işin çivisi çoktan çıktı.
Bizimki de onlara ve onların takımındakilere yaranma derdinden gözü hiç bir şey görmüyor. Kendi amirlerine bile yalan söylemeye kadar götürdü işi. Allah'tan kameralar var. Görüntüleri hesaba katamayınca olanlar oldu. Yalancının mumu yatsıya kadar… Soruşturmalar peş peşe…
Ama siz yine de dikkate almayın benim yazdıklarımı, kendisinin de iddia ettiği gibi “HEP YALAN YANLIŞ” zaten!
“Yaşam ve Kahve Fincanı” adlı kıssadan hisseyi bilir misiniz?
“Bir grup eski öğrenci, emekli hocalarını ziyarete gitmiş. İşlerinden ve sorunlarından söz etmişler. Hoca, iş yaşamında her biri önemli yerlere gelmiş eski öğrencilerine, kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş. Biraz sonra değişik boy, renk ve kalitede birçok fincanın bulunduğu bir tepsiyle geri dönmüş.
Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve termosunu masaya koyup, kahvelerini oradan almalarını söylemiş.
Tüm eski öğrenciler, kahvelerini alıp koltuklarına döndüğünde, hocaları onlara şunu söylemiş:
- Farkına vardınız mı bilmem. Zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı. Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama işte bu demin bahsettiğiniz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak her biriniz birbirinizin aldığı fincanları gözleyerek, daha iyi olan fincanları almaya uğraştınız. Yaşam kahveyse; iş, para ve mevki fincandır. Bunlar yalnızca yaşamı tutmaya yarayan araçlardır ama yaşamın kalitesi bunlara göre değişmez. Bazen yalnızca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı unutabiliyoruz.”
Siz siz olun yaşam yolunuzu, kalitenizi, kişiliğinizi, duruşunuzu mevki, makam uğruna sakın kaybetmeyin. Bu hallere düşmeye, dillere sakız olmaya değmez…
Rüzgarla gelen rüzgarla gider…
Hele siyaset rüzgârları; ne zaman ne yönde esecekleri hiç belli olmaz…