AK Parti Silivri Belediye Meclis Üyesi Avukat Hacer Yıldırım, Cumhurbaşkanı kararı ile Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesinden çıkmasını savundu.
AK Parti Silivri Belediye Meclis Üyesi Avukat Hacer Yıldırım, Nisan meclisinde söz alarak İstanbul Sözleşmesinin feshi hakkında açıklamada bulundu.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ AMACIYLA ÇOK SAYIDA DÜZENLEMELER YAPILDIĞI İNKÂR EDİLEMEZ”
Yıldırım'ın konuya ilişkin değerlendirmesi aynen şu şekilde: “AK Parti iktidarında, Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarında kadınlar lehine önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle 2004 yılından bu tarafa kadın haklarıyla ilgili pek çok yasal iyileştirmenin yapıldığı, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla çok sayıda düzenlemeler yapıldığı inkâr edilemez bir gerçektir.
Kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi olarak ifade edilen, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girmiştir.
“SÖZLEŞMENİN AMACI KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ DEĞİLDİ!”
Görünürdeki amacının kadına yönelik şiddetin önlenmesi olduğu belirtilen bu sözleşmenin asıl amacının kadına yönelik şiddet olmadığı, açıktan zikredilemeyen amaçlarının kadına yönelik şiddetin önlenmesi gibi toplumun tüm kesimlerinin hassas olduğu bir hedefin arkasına gizlendiği ortaya çıkmıştır.
Süreç içerisinde, aile yapımızı ve aileye dair değerlerimizi sarsacak birtakım ezber tanımlar, kalıplar ve söylemler ön plana çıkmaya başlamış, sözleşme, bir takım marjinal çevrelerin “LGBTİ” vb. gruplarının, toplumumuzun temel değerleriyle bağdaşmayan sapkın taleplerinin temel dayanağı haline gelmiştir.
Genellikle toplumun temel değerlerine karşı olan çevreler tarafından sözleşmede yer alan “toplumsal cinsiyet eşitliği”, “cinsel yönelim” gibi kavramlar, aile yapımız ve neslimiz hedef alınmak amacıyla çerçeve kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Sözleşmedeki, şiddet tanımının belirsizliği, evlilik dışı birliktelikleri özendirmesi, evli olmayan bireyleri aile bireyleri olarak kabul etmesi, cinsel yönelim adı altında fıtrata aykırı sapkınlıkları özendirmesi gibi sebeplerle sözleşme tartışma konusu olmuştu.
İmzalanmasından beklenen amaca hizmet etmeyen bu sözleşmeden, Milletler Arası Sözleşme Hukuku, Anayasa, Kanunlarımız ve özellikle bu sözleşmenin metninde belirtilen usul çerçevesinde çıkılmış, İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararı 20 Mart 2021 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
“SÖZLEŞMEDEN DÖNME HUKUKA UYGUNDUR”
İstanbul Sözleşmesinin 80. maddesinde “Sözleşmesinin Feshi” düzenlemiştir. Buna göre “Taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu Sözleşmeyi feshedebilir.” Bu nedenle sözleşmeden dönme hukuka uygundur. Yasaya uygun bu işlemi dahi sırf muhalefet olsun diye tartışmaya açmak algı operasyonundan başka bir şey değildir.
“SÖZLEŞMEYİ İMZALAMAYAN TEK ÜLKE TÜRKİYE DEĞİLDİR”
Sözleşmeyi fesheden veya sözleşmeyi imzalamayan tek ülke Türkiye değildir. Avrupa Birliği üyesi, Bulgaristan, Macaristan, Çekoslovakya, Letonya, Litvanya ve Slovakya sözleşmeyi imzalamasına rağmen yürürlüğe koymamıştır. Polonya ise LGBT topluluğunun kendi cinsiyet anlayışını İstanbul sözleşmesi üzerinden bütün topluma kabul ettirmeye çalıştığını öne sürerek sözleşmeden çekilmek için yasal süreci başlatmıştır.
AK Parti kurulduğu günden bugüne, kadına yönelik politikalarını, kadına karşı şiddetle mücadeleyi tüm seçim beyannamelerine ve manifestolarına koymuş, “Kadın güçlü olursa toplum güçlü olur” anlayışını her fırsatta dile getiren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde, her alanda kadınların itibarını korumaya ve artırmaya yönelik birçok adımı atmış ve atmaya devam etmektedir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla yaptığımız düzenlemeler İstanbul Sözleşmesi İmzalanmadan önce başlamıştır. Bilindiği üzere;
*Türkiye'de aile içi şiddetin önlenmesine yönelik ilk kanun 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun'dur.
*2005 yılında töre namus cinayetleri ve kadınlara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması ve çözüm yolu bulunması için TBMM Araştırma Komisyonu kurulmuştur.
*2009 yılında TBMM ‘de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği komisyonu kurulmuştur.
*Töre namus saikıyla işlenen cinayetler Türk Ceza Kanunu'nda ağırlaştırılmış suç kapsamına alınmıştır.
*Kadın hakları mücadelesi kapsamında kadına karşı şiddet, kadının toplumsal, siyasal, eğitim ve istihdam gibi her alanda statüsünün arttırılması için hükümet uygulamaları ve yasal düzenlemeler,
Yapıldığında İstanbul Sözleşmesi yoktu.
Kadını koruyan, kadına yönelik şiddeti önlemeyi ve ortadan kaldırmayı hedefleyen, kadınlar için pozitif ayrımcılık sunan,
*Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
*Türk Medeni Kanunu,
*Türk Ceza Kanunu,
*6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun,
* Birleşmiş Milletlerle yapılan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (CEDAW)
*Kadına yönelik şiddetle mücadele eylem planı;
İstanbul Sözleşmesinden önce ülkemizde var olan ve partimizin katkılarıyla kadınları güvence altına alan yasal düzenlemelerdir.
İçişleri Bakanlığımız tarafından “Kadına karşı şiddete sıfır tolerans” hedefiyle yaptığı çalışmalar kapsamında KADES uygulamasını kurmuştur. Bu uygulama üzerinden gelen 90.949 ihbarın tamamına cevap verilerek sorunları çözüme kavuşturulmuştur.
ŞÖNİM konuk evlerinde 199.876 kadın konuk edilmiştir. Elektronik kelepçe sistemiyle koruyucu tedbirler %70 oranında artmıştır.
Kadını koruyan ve önceleyen çok sayıda yasal düzenleme var iken, İstanbul sözleşmesi dışında sanki kadınlarımızı koruyacak Kanun, Düzenleme ve uygulama yokmuş gibi gündem oluşturmak, gerçeği çarpıtmak ve bu konudaki çalışmaları itibarsızlaştırma çabasından başka bir şey değildir.
Bu konuda yaygara kopartanların içinde, bu sözleşme vesilesiyle yapmak istediklerinin akamete uğradığını düşünenlerin de az olmadığını biliyoruz. Onların gerçek amacının kadın olmadığını da biliyoruz. Amaçları kadını korumak, kadınların haklarını korumak olsaydı, yıllarca bu ülkede kadına yönelik ayrımcılığa, zulümlere ve eziyetlere ses çıkartırlardı. Amaçlarının, toplumumuzun çok hassas olduğu kadına şiddet konusunun arkasına saklanarak bu milletin değerlerini yıpratmak olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu sözleşmenin feshiyle birlikte Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadelede zayıflama olacağını düşünen iyiniyetli vatandaşlarımıza şunu özellikle ifade etmek isteriz ki; Güçlü Kadın”, “Güçlü Aile”, “Güçlü Türkiye” anlayışı ile 19 yıllık iktidarımız boyunca hayatın her alanında kadının itibarını korumaya ve artırmaya yönelik birçok adımlar attık, atmaya devam ediyoruz. Şiddetin psikolojik, sosyolojik nedenleri de olmak üzere yasalardan ve yasaların uygulanmasından kaynaklanan eksikliklerin giderilmesi için milletimizden aldığımız güvenle çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti hukuk sistemi bunu yapacak güçte ve dirayettedir.
Güçlü bir ülkenin sözleşmeye taraf olması nasıl tabi ise imzaladığı sözleşmeden de dönmesi pek tabiidir. Hukuk çerçevesinde gerçekleşen sözleşmeden dönme ile kadınlarımızın korunmasında herhangi bir gerileme olmadığını, olmayacağını, yapılacak yeni düzenlemelerle kadını korumayı her zamanki gibi görev addettiğimizi belirtmek isteriz. Saygılarımızla.”
hadi ordan, bunu hazırlayıp dünyaya imzaya sunan kim, kaldıran kim her şey de olduğu gibi tutarsızlık