Ülkenin başına gelebilecek en büyük acılardan birini yaşıyoruz…
Yurt genelinde yas ilan edildi…
***
Yıllar önce gitmiş, zar zor bulduğum kötü bir otelde bir gece de kalmıştım. Gördüğüm işyeri olarak madenden başka çalışacak yer yoktu…
***
Çalışanların sayısı ve ocak içinde kaç kişi olduğu konusunda başından bu güne kadar hala net bir şey yok…
Basın mensuplarının bu konuda soruları hep geçiştirildi. Koskoca Enerji Bakanı orada, bu konuda kendisine sorulanları savuşturup durdu…
***
Aslında, Başbakan ve ilgili hükümet üyeleri bilmeyebilir ama işverenden bilgi alabilirler…
İşletmede çalışan toplam işçi sayısı, o saatte içerde kaç kişi, patlama sonrası ölü ve yaralı sayısı biliniyordur. Bilinmesi lazım...
Dışarıda bekleşen, çerdekilerin yakınları ve basın mensuplarına bu bilgiler verilseydi gerginlik azalırdı. İlgililer, hep ayni şeyleri söyledi, ısrarla "Kaç kişi girmiş, kaç kişi çıkmış, içerde kaç kalan var” sorularına kaçamak cevap verildi...
Ne hikmetse, sanki işverene ulaşılmasın diye "perdeleme” yapılıyor algısı yaratıldı hep…
Öyle ki, içerde "(15) yaşında çalışan var” deniyor. İşveren yerine Bakan "Hayır öyle bir şey yok” diyor...
İlk etapta sorguya almaları gereken işvereni adeta savundular. Kraldan çok kralcı oldular adeta...
Şaşılacak şey…
***
Ve… Görünen o ki…
Bu bir kaza değil… CİNAYET…
Evet… CİNAYET…
Ortada bir cinayet var…
Peki… Şimdi ne olacak?
Böyle kalsın mı?
***
Kalmaz tabi…
Yani… Kalmamalı…
İlk sırada… Devlet adına bu günkü hükümetin başı ve ilgili bakanları. İşletmecinin Maden Ruhsatını aldığı doğrudan doğruya Başbakanlık ve denetlemesi gereken ilgili bakanlıklar…
Sonra… İşletmeci kimse, kimlerse…
Sonra… İşyerinde güvenlikle ilgili görevliler…
Hesap vermeli…
***
Amaaa… Beyanlardan anlıyoruz ki kimse, hesap vermek istemiyor…
En başta Başbakan… "Bu işin fıtratında ölüm var” diyor.
Bu "Kimsenin suçu yok” demektir…
***
Bilmem hatırladınız mı?
Güney Kore’de içinde yüzlerce insan olan bir gemi batmıştı, içinde öğrencilerin olduğu bir gemi. Ailelerin isyanı sonrası sorumlu Başbakan ve Bakan istifa etti…
***
Ne günlere kaldık!
GEÇEN HAFTADAN KALAN
Yazmazsam çatlarım…
Olayın Kahramanı yine Başbakanımız…
Olayımız…
Danıştay’ın 146.cı Kuruluş Yıldönümünde geçiyor…
Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Ana Muhalefet Lideri, Genel Kurmay Başkanı protokol sıralarında…
Danıştay Başkanı açış konuşmasını yapıyor…
Ardından Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu kürsüye çıkıyor…
Konuşması önceden hazırlanmış belli. Bir yıl içinde yaşanan tüm hukuksuzlukları sıralıyor. Az buz değil…
Haliyle konuşma süresi biraz uzuyor…
Başbakan oturduğu yerde kımıldamaya başlıyor. Tam, Başbakan çıkışacak gibi görünüyor, derken, Sayın Feyzioğlu lafı bitmeden ayağa fırlıyor…
***
Altında (2) Uçak (3) S-92 VIP helikopteri ve yeni alacağı (2) Helikopteriyle filosunu (7)’ye çıkaran Başbakanınızın o hali "Tutmayın beni şunun ağzını burnunu kırayım” dercesine ileri geri birkaç hamle yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yanında sesi duyulmuyor ama "Yapma etme” diyor, belli. Başbakan adeta Mahalle kabadayısı edasında durmuyor, kimseyi takmaz havalarında, kendi kendine konuşuyor. İki de bir ayağa kalkmaya yelteniyor, bir taraftan da "Yalan söylüyorsun”, "Edepsizlik bu” gibi yakışıksız sözleri tekrarlıyor…
Ardından, törenin sona ermesini beklemeden ayağa kalkıp dışarı çıkmak istiyor. Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı ve Danıştay Başkanı ayni anda ayağa fırlıyorlar, birlikte salonu terk ediyorlar…
Misafirler içerde…
Konuşmacı kürsüde…
Danıştay Başkanı hanımefendi, Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Genel Kurmay Başkanını salonun kapısına kadar ağırlıyor…
Bu durumu yaratan Başbakan ve durumdan en az Cumhurbaşkanı kadar rahatsız olması gereken Danıştay Başkanı rahatsız olmuyor. Onu bırakın, Sayın Feyzioğlu’ndan özür dilemesi gerekirken, dilemiyor…
***
Televizyonları Başında olayı izleyenler Danıştay’ın bu halin görünce ne düşündüklerini merak ediyorum…
***
Dediğim gibi… Ev sahibi Bayanımız, konuklarına "yalancı” diyen "edepsiz” diyene "kusura bakma ama onlar benim konuklarım, bu şekilde hitap edemezsiniz, derhal özür dileyim” demesi gerekirken, demiyor…
Ama… Konuğunu azarlayan "konuğuna” veryansın ediyor…
İyi mi?
***
Hay Allah… Bir saat oldu düşünüyorum da hale hatırlayamadım…
Oysa yakın zamanda malum Tapelerde adı geçiyordu… Tapede…
Danıştay Başkanını seçecek bir çok aday var. Başbakanımız bu bayanın seçilmesini istiyor. Onun için ilgili Bakana telefon ediyor. Öteki adaylardan bazılarının adaylıktan çekilmesini istiyor. Böylece, adayımız Danıştay Başkanı seçiliyor…
Bak sen işe… Danıştay başkanı sayın bayanın hala adı aklıma gelmiyor…
Neden acaba? Google’la soruyorum…
"Zerrin Güngör” diyor…
Yine Google’a… "Zerrin nedir?” diyorum…
Altından yapılmış… Altın gibi… Güzel kokulu bir cins çiçek…
Analizini soruyorum…
Karar vermede zorlanan… Akademik anlamda başarılı…
Türkiye’de bu ismi taşıyan kişi sayısının 37.173 olduğu sanılıyor…
***
Feyzioğlu, savunmasında "Edepsizlik, saygısızlık konuşmacının sözünü kesmektir” diyor haklı olarak…
***
Ayrıca… İkide bir "cübbenizi çıkarın öyle siyaset yapın” lafı da saygısızcaydı…
"Sana ne?” diyebilirdi…
***
En berbatı da…
Toplantıyı düzenleyen sayın bayan konukların tümünden özür dilemesi gerekirken o sayın Feyzioğlu’nu suçladı...
***
Sayın Başbakan oradan çıkıyor, Afyon’a Partisinin İstişare toplantısına dönüyor. Orada da Feyzioğlu’na ağzına geleni söyledi...
Hızını alamadı sık, sık "Sen kimsin? Profesörmüş, kim olursan ol” diye avazı çıktığı kadar bağırdı…
***
Ertesi gün, Başbakanlığa bağlı Havuz Medyası dediğimiz "yalaka basın” hep bir ağızdan Sayın Feyzioğlu’na "veryansın” ediyor, ellerine geçirseler LİNÇ edecekler…
TBB Başkanı, "yargının itibarını ayaklar altına alıyormuş”…
Yetmiyor…
Yine o yalaka basın olayı çarpıtıyor…
"Hukukçular bu memlekette aydın, çağdaş, demokrat; seçilmişler ve seçenler ahmak görüyorlar” diyor…
Amaç, vatandaşı hukukçulara karşı kışkırtmak…
Sözün özü…
Sayın başbakanın savunucuları istediği kadar böyle söylesin, istedikleri kadar "diktatör” değil desin, bu olup bitenlerin tümü "bir diktatörün izlediği yola benziyor” her seçimde hedefe bir düşman koyup, seçimi kotarmak.
***
Ve…
Bir olay daha…
Olayın geçtiği yer Soma…
Olayın kahramanı yine Başbakanımız… 3.500 Polis koruması altında SOMA ziyareti yapılıyor. Olay mahalline geliniyor. Şirket yetkilileri ile görüşüyor. İlçe içine geçiliyor. Ortalık gergin. Protesto sesleri yükseliyor…
Korumaları, Başbakanı kalabalıktan ayırıp marketin birine sokuyor. Kargaşa orada da devam ediyor. Korumalar ve polisler güvenlik adına şiddete başvuruyorlar. Yetmiyor Özel Kalem Müşaviri de, orada bulunan protestocuya Allah ne verdiyse girişiyor… Yetmiyor, Başbakan, Marketin içinde ki bir gence girişiyor. Hala "yumruk mu, tokat mı” tartışması yapılıyor ama gencimiz "vurdu” diyor…
BU DA BAŞKASI
Fenerbahçe Şampiyonluk kutlamasının yapıldığı yer Kadıköy… İnanılmaz bir kalabalık Bağdat Caddesi tıklım, tıklım…
Oradan stada geçilecek…
Futbolcuları stada taşıyan otobüs adım, adım ilerliyor. Saatler sonra konvoy stada ulaşabiliyor…
Şükrü Saraçoğlu stadı ışıl, ışıl, coşku dorukta, inanılması güç bir manzara…
***
Başkan Aziz Yıldırım konuşmaya başlıyor…
Ama…
O ne?
Küçük bir gurup Başkanın en kızdığı sloganlara başlıyor…
O keyifli başkan sloganın atıldığı tarafa dönerek, o akla gelmeyecek derece de sert "malum” tepkisini ortaya koyuyor…
***
Herkesin bildiği, o inanılması güç badirelerden sonra, kulübün birçok dalda şampiyon olması…
Her kulübe nasip olmaz… Her başkana nasip olmaz… Yapılan bunca haksızlıklara her başkan direnemezdi…
Aziz Yıldırım…
Müthiş bir direniş… Dik duruş.
Çelik gibi irade…
Bence…
Şampiyonluk kutlamasından öte…
Haksızlığa karşı direnişin öyküsü bu…
Gönülden…
Kutluyorum…
PİKNİK YERLERİ
Tam zamanı…
Çayırdere Mahallesi göleti ve piknik alanı…
Danamandra yayın ve sazan balığının olduğu doğal göl…
K.Sinekli göletinin olduğu alan…
Bekirli göleti ve içinde balık lokantası…
Sayalar Mahallemiz göleti kenarı…
Büyük Kılıçlı dere kenarı…
Bu günler geri gelmez…
Doğanın en güzel günleri…
Geç kalmayın…
Bu hafta sonu gidememiş iseniz bile önümüzdeki hafta programınızı yaparken aklınızda bulunsun istedim…
BAŞKA SORUNLARDA ÇIKIYOR
Tam 136 Yıl bu, dile kolay…
Üzerinde oturdukları toprak kendilerinin değil. Bu güne kadar neden beklemişler, denebilir…
Aslında…
Beklememişler…
Devletine güvenmişler…
Geldikleri yerde her şeyini bırakıp, bilinmezliğe doğru yola çıkmışlar…
Yurtları bellemişler bu yerleri…
Devlet, bu nedenle…
Bu iktidara gelene kadar ECRİMİSİL istememişti onlardan…
Onlar ki…
Bu iktidar geldiğinde sevinmişlerdi, "tek başına” çoğunluk iktidarıydı. Bir gecede çözebilecek çoğunluğa sahipti…
Olmadı… Olmadı… Olmadı…
Evet…
Anlattığım…
Tapusuz köylerin sorunu…
AYAKKABI KUTUSU V.S.
17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyonlarla ortaya çıkan yolsuzluk iddialarına ait (4) Bakan için düzenlenen Fezlekeler nihayet meclise geldi…
Görüşmeler, Meclis televizyonlarının vatandaşa kapatıldığı Pazartesi günü başladı…
Çıkacak sonuç…
Aklama-paklama…
Ayakkabı kutusu…
Para kasaları…
Kol saati v.s…
Konu kapandı…
Tamam mı?