Söz, sadece ağızdan çıkan bir ses midir, yoksa ruhun derinliklerinden yankılanan bir dua mı? Bazen farkında olmadan dua eder, bazen de bilmeden beddua savururuz. Dilimiz, kalbimizin aynasıdır; ne söylüyorsak, aslında içimizde onu taşıyoruz. O halde, sözlerimizi seçerken daha dikkatli olmamız gerekmez mi? Her kelimenin bir ağırlığı, her cümlenin bir yankısı varken, dilimizi gelişigüzel kullanmak kalplerde fark etmeden derin izler bırakmaz mı?
İnsan, sadece etten ve kemikten ibaret değildir. Ruhunda ilahi bir nefes taşır ve Yaradan'ın yeryüzündeki bir yansımasıdır. Bu yüzden insana bakarken yalnızca kusurlarını görmek, aslında hakikati görememektir. Birini yargılarken, belki de en çok kendimizi ele veriyoruz. O halde, bir insana kötü söz söylediğimizde aslında kimi incitmiş oluyoruz? Karşımızdakine bakışımız, onun değerini mi gösterir, yoksa bizim içimizde taşıdığımız sevgiyi mi?
Her söz bir tohumdur. Düşünmeden söylenen bir kelime, birinin kalbine kök salar. Kimi zaman güzel bir çiçek açtırır, kimi zaman da dikenleriyle can yakar. Peki biz, hangi tohumları ekiyoruz? Dilimizden dökülenler, karşımızdakine umut mu veriyor, yoksa yüreğini mi ağırlaştırıyor? Bir insanın hayatına bir cümleyle ışık olabilecekken neden bazen gölge düşürmeyi seçiyoruz?
Gözlerimiz de tıpkı dilimiz gibi birer taşıyıcıdır. Bir insana nasıl bakıyoruz? Sevgiyle mi, anlayışla mı, yoksa önyargıyla mı? Bazen bir bakış, en keskin sözcüklerden daha çok yaralar. Başkalarını yargılarken, aslında kendi kalbimizin aynasını ortaya koyuyoruz. O halde, bakışlarımızda merhamet ve sevgiyi taşıyabilirsek, dünyayı daha güzel bir yer hâline getirmek mümkün değil midir? Çünkü insan, insana aynadır. O aynaya baktığımızda, gerçekten ne görmek istiyoruz?