Sevginar Sali

Süheyl Kırkıcı

Bundan 20 yıl önce gazeteciliğe başladığımda yerel yönetim ve belediyecilik adına çok az şey biliyordum. Hiçbir şey bilmediğim konu ise imar ve planlardı. Ama o dönemde bu hususta çok kıymetli bir bilgi kaynağımız ve rehberimiz vardı; ÖDP İlçe Başkanı Süheyl Kırkıcı… AK Parti döneminde özellikle pek çokları konuşmaya, bilgi vermeye özenle imtina ederken bizleri her daim sağlıklı, yapıcı biçimde bilgilendiren, elinden geldiğince sorduğumuz sorular hakkında aydınlatan bir isimdi. ‘Muhalefet olduğu için rahat konuşuyor' düşüncesini atın aklınızdan çünkü doğruları, fikirlerini söylemekten aslında iktidarın temsilcisi olduktan sonra da vazgeçtiğini hiç görmedim, hissetmedim de… Siyasette de hayatta da belli bakış açısına sahiptir herkes. Ama bir de tartışılmaz, genel doğrular, kamu yararı vardır ki bu göz ardı edilemez. Siyasetçiler gerçeği becerileri ölçüsünde istedikleri kıvama da getirebilir, Kırkıcı bunu istese çok da iyi yapabilirdi… Pek çok meclis üyesi ve siyasetçiden daha deneyimli ve en önemlisi de bilgili. İlkeli durabilme ve kalma hususundaki ayrıcalık ile her konudaki duyarlılığını da göz ardı edemeyiz.
Her kişi ya da kurum sahip olduğu değerler üzerinden yükselebilir. Gerçek ve kıymetli bir anlamda yükselişten bahsediyorum. Yoksa bir balonu da bıraksanız çok üstlere çıkar ama patlamak üzere olduğunu çocuklar bile tahmin eder.
Bunun için o sahip olunan değerler, muhafaza edilmeli ve önem verilmeli.
On yıllık iktidarından sonra yeniden muhalefet konumunu deneyimlediği hassas süreçte partisinin meclisteki grup sözcülüğünü üstlenen Süheyl Kırkıcı, ilk bakışta görünenden daha duyarlı bir aşamada, sanılandan büyük bir yükü sırtlamıştır. Deneyimi, emeği ve yüreğine sağlık.
Kimin sizin için iyilik, kimin kötülük yaptığının farkında olup ayrımını muhakkak yapın. Kötülük edenleri unutabilirsiniz, gönlünüzü yormaya değmedikleri kesin de, iyilik yapanları daima hatırlayın. Bu partiler için de, insanlar için de kıymetli bir yaklaşımdır…

KISSADAN HİSSE
“Padişahın dillere destan beyaz bir atı varmış. Padişah, bu atını çok severmiş, gezilere hep beyaz atla çıkarmış.
Ata olan sevgisi o denli fazlaymış ki bir gün maiyetine şöyle demiş:
-“Bu at benim için çok değerlidir. Beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim, çok dikkatli olun. Onun ölüm haberi beni kahreder.”
Zaman geçer, her şeyin olduğu gibi beyaz atın da eceli gelir ve beyaz at ölür.
Padişahın adamları telaşlanırlar, atın ölüm haberini verecek olan kişinin öldürülebileceğini biliyorlardır. Kimse padişaha bu kötü haberi vermeye cesaret edemez. Nihayet Seyis başı bu görevi üstlenmek zorunda kalır.
Padişahın huzuruna çıkan Seyis başı:
-“Padişahım, sizin beyaz at var ya!”
-“Evet” der padişah.
Seyis başı:
-“O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini kapamış, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor.”
Padişah:
-“Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!”
Seyis başı:
-“Aman hünkârım! Ben demedim, siz dediniz” der ve ölmekten kurtulur.

Ne söylediğimiz kadar neyi nasıl söylediğimiz de önemlidir. Söyleme şeklimiz çok şeyi değiştirebilir. Hayatta başarılı olmuş insanları gözlemlediğinizde onların bu yeteneğe sahip olduklarını görürsünüz...”
*Alıntı

YORUM YAP