1 Mayıs’ta beklenen oldu. 1977 katliamı nedeniyle işçiye yasaklanan Taksim Meydanı, geçmişin izlerini temizleyememiş olsa da işçiyle buluştu. Bayram havasında kutlanan gün, katliamların ortaya çıkarılmasına hizmet ederse daha bir anlam kazanacak. Çok daha büyük coşkuyla bayram yapmamıza vesile olacak.
1977 Mayıs’ına katılanlar belli bir burukluğu yaşar, o gün yapılanları iliklerine kadar hissederken; ilk defa 2010 yılında katılanların o acıları anlamamalarını normal karşılamak lazım. Katılanların coşku ve sevinci, Ak Parti Hükümetinin gurur duyması için yeterli neden.
CHP sözcüsü “söke söke aldık” sözleriyle hedeflediği gerginliği devam ettirmeyi düşünse de önemsenmedi. Sözlerinin adresine kendi genel başkanıyla, Rahşan Ecevit daha uygun düştü. Geçmişteki afların anası Rahşan Hanım; titrek vücut ve ruh haliyle, elinde karanfiliyle meydandaydı. Eminim Taksim Meydanı’na katliam sorumlularının ortaya çıkarılmasına vesile olmuş bir kişi olarak çıkabilmeyi çok isterdi. Ak Parti’nin bu konuda atacağı adımlara sözde değilse bile özde destek olacak, dualarını esirgemeyecektir.
Türk İş Başkanı’nın kürsüden indirilip, kovalanması sendikal rekabet olarak değerlendirildiğinden dert edilmedi. Hatta gelen şehit haberleri bile bayramı gölgeleyemedi. Anlı şanlı sendikalarımızın ülkemde sürdürülmek istenen kirli savaşı iki cümleyle kınamalarını beklemek hayal ötesi. Ekonomik gelirleri devlet tarafından, yasayla güvenceye alınmış sendikalarımızın kendilerini ilgilendirmeyen mevzularla uğraşmaları gereksiz görülür. Türkiye’deki sendikacılık, kendi siyasi görüşündeki partiye payandacılık olarak yapılır. İşçinin gönlünü kazanıp, onun hak ve menfaatlerini daha iyi koruyacağına inandırmak ve ispatlamak gibi bir yükümlülükleri yoktur. Belediyeyi Ak Parti kazanır haydi bütün çalışanlar iktidar yanlısı sendikaya, CHP kazanır başkanın belirlediği sendika yetki alır. Sendikaların sloganı “İş, emek, hürriyet” göstermeliktir. Gerçek “varlığım, partilerin varlığına armağan olsun” şeklindedir. Haklılar ekmek paralarını pardon, ekonomik güçlerini bu duruma bağlamışlardır.
Olmadık şeyler yazıp, kafaları bulandırmak istemiyorum. 1 Mayıs 2010’dan herkes kendine göre bir güzellik çıkardı. Ortaya çıkan tablonun güzelliğin ötesine geçmesi samimi dileğim. Yine de 2011’deki kutlamaların Taksim’de yapılmasına karşıyım. Seçim yılı olması münasebetiyle muhakkak karışıklık çıkartılacaktır. Çıkacak kargaşanın Ak Parti’yi çökerteceğini uman bazı zavallılar ölümlerden bile medet umacaklardır. İşçi arasına sızıp, korkunç emellerine ulaşmak isteyeceklerdir. Sendikalar basiret gösterip hiçbir siyasete ve kötü emellere alet olmayacağız diyebilseler çok güzel olur ama nerede?
1 Mayıs yorumlarından en ilgimi çeken; Taksim Meydanı’nı Silivri açtı yazısı oldu. Bayramı bile belirleyen bir ilçe olmanın övünmesi yanında; Bütün Türkiye’nin, bilhassa da Silivri’deki misafirlerimizin düşünmesi gereken bir konu. Mahmut Övür’e teşekkür ediyorum, beni düşündürdüğü için. Yeterli bilgiye sahip olup, bu başlığı ben atabilmeyi çok isterdim.
Taksim’de bayram havası eserken, Tunceli ve Diyarbakır’dan çatışma ve şehit haberleri geldi. Kirli eller, ülkemi kirletmek isteyenler bayramı bile çok gördüler. Karmakarışık duygular içinde olduğumu kabul ediyorum. Yanımda çalışan eleman Lice’de asker. Şehit olan subay takım komutanı. Yaralı olan asker arkadaşı. Bu yazıyı bilgisayarda hazırlayan da onun kardeşi. Bazı konuları bilmenin ve bu kadar yakınında olmanın ağır baskısı altındayım. Yaratanın beni çok ağır bir imtihandan geçirdiğine inanıyorum. Şöyle bir baktığımda tüm hayatımın imtihan olduğunu görüyorum. Bazıları gibi lay loy lom olup, piknik yazabilmeyi çok isterdim.
1 Mayıs’ın bayram havasında geçmesi 12 Eylül darbesine başkaldırıdır. Darbe anayasasının değiştirilmesi yerinde olacaktır. 1977 ile başlayan katliamlar aydınlatılır, sorumluları bulunursa darbeciler daha da gerileyecektir. Süren kirli ve kanlı savaş bitirildiğinde darbe ve darbeciler mezara gömülecektir. Yargılanmayacak olmaları umurumda bile değil. Eminim ki PKK, 12 Eylül darbesinin ürünü ve hediyesidir…
BEYOĞLU BAŞKANINA DANIŞILDI!
Ak Parti danışma meclisi basına açık yapıldığına göre, konuşulanların ve gelişmelerin yazılmasında hiçbir sakınca görülmedi. Gecenin yıldızı konuk konuşmacı Beyoğlu Belediye Başkanıydı. Kısaca özetlersek biz bunları yaptık kazandık, siz bunları yapmadığınız için kaybettiniz demeye getirdi. Taze ilçe başkanı popüler isimlerin daveti ve desteğiyle yerini sağlamlaştırma gayretinde. Bütün kirleri, pislikleri halı altına süpürebilmenin rahatlığında. Halıyı çekebilecek kuvvetli bir el nasıl olsa çıkmaz inancı ne kadar sürebilir? Göreceğiz…
Allah hiç kimseyi o geceki Hüseyin Turan durumuna düşürmesin. Geçmişteki yardımcısı, şimdiki ilçe başkanı eliyle tam bir Çin işkencesi yaşadı. Sabrına hayran kaldım. Geçen dönem “Silivri, Beyoğlu’ndan daha çok hizmet alıyor” şikâyetinde bulunan bir başkan, hırsını ve intikamını zevk alarak çıkardı. Yardımcılık döneminde iyilikleri ben, kötülükleri Hüseyin yapıyor rolünü gizlilik ve ustalıkla oynayan Karakaş, şimdi açıktan sahne dedi. Alkışlatacak seyirci arıyor. Bulacaktır da. Buldukları kazanmaya ve kazandırmaya yetecek mi? Orası meçhul! Basına açık danışma meclisleri şeffaflığın ve de dürüstlüğün göstergesi kabul edilmeli… Keskin Sirke’nin yazdıkları, bir kulaktan girer diğerinden çıkar.
12 Eylül Anayasası’nın sahiplenilmesi telaşıyla unutulmuş olabilir. Türkçülük Bayramınız kutlu olsun. Ak Partili olmamın 7. seneyi devriyesi de bana kutlu olsun. Övünmek gibi olmasın ama birilerinden daha eskiyim. Kazanmış ve kazandırmış biri olarak, kaybetmiş ve kaybettirmiş olanlardan; kıdem olarak da, başarı olarak da çok daha söz hakkım var. Böylece biline. Bu hakkımı gasp etmek isteyecekler, darbecilerden beter olsun. Âmin diyenlerin sesinin duyulmasını tavsiye ederim.
Savaşsız, cenazesiz, Beyoğlu’suz kalın;
Bayramsız, 1 Mayıs’sız, Silivri’siz kalmayın.