&&&
Mado’da kahve içmeyi seviyorum...
Aynı servisi herkese yapıyorlar ama kendimi özel hissediyorum...
Sebebi; süt!
Kahvenin yanında, küçük porselen sütlükte, sıcacık geliyor...
Ahşap masalardan birine kuruluyor, Metin’in hediye ettiği ıslak purolardan birini yakıyorum...
Cumaları günübirlik Yunan turistler geliyor Edirne’ye...
Genelde pazarlık yaparken görüyorum onları...
Kimi park ücreti ödememek için bin dereden su getiriyor...
Kimi aldığı penyenin fiyatını düşürmeye çalışıyor...
Nem oranı çok yüksek...
Hava sıcaklığının kaç derece olduğunu tahmin etmeye çalışırken, telefonum çalıyor...
Balıkçı Mehmet...
“ Ağabey ne haber?”
“ İyidir Mehmet sen nasılsın?”
“ Bildiğin gibi işte, uğraşıyoruz... Levrek var haberin olsun...”
“ Edirne’deyim be Mehmet...”
“ Şansına küs o zaman!”
Karşılıklı gülüyoruz...
“ Silivri’ye gelirsen beklerim...”
“ Babana selam söyle...”
“ Aleykümselâm.”
Saraçlar’da her geldiğimde önünden geçtiğim bir balık tezgâhı var... Tatlı su balıkları oluyor genelde...
Geçenlerde on kilonun üzerinde bir yayın vardı, parçalayıp satıyorlardı...
Balık tezgâhları tatsız tuzsuz bugünler de...
Sardalye’ye dadandık...
&&&
Gazeteye dalıyorum...
Ertuğrul Özkök ne güzel yazmış;
“Eskilere, 15 yıl öncesine dönüyorum. Yazılarımın logosundaki “Politika” kelimesini atarken nasıl mutlu ve umutlu olduğumu hatırlıyorum.
Kendimi siyasetsiz bir yazı hayatına hazırladığımı; rızkımı sadece insanlardan, keyiflerden, hüzünlerden, hayatın “şey”lerinden söz ederek kazanmayı hayal ettiğimi düşünüyorum”
İnsanları, keyifleri, hüzünleri, hayatın şeylerini yazmak...
Bir daha okuyorum cümleyi sonra gömlek cebimdeki not kâğıdına şu cümleyi yazıyorum;
Mecbur kalmasa kimse siyaset yazmaz!
Hayatın şeyleri karın doyurmuyor maalesef...(!)
&&&
Ayşe Arman, Berrak ile Belgin’in hikâyesini anlatmış...
Yarım Kalan Hayatlar serisinin 7. röportajı...
Hasta, yurtdışında tedavi görmesi gereken küçük bir kızla ( Berrak) annesinin ( Belgin) yaşam mücadelesi anlatılmış özetle...
Okurken bir bölümünde koptum, nerede olduğumu unutup makaraları koyverdim;
“Genç bir çift bizi ziyarete geldi ve “Biz evimizi Berrak için satacağız” dedi. Hayattaki tek yatırımlarıymış. 80 milyara, 8 yaşındaki kızlarına yatırım olsun diye bir ev almışlar -kendileri de kirada oturuyor- Berrak için onu 60’a satıp, parayı bize vereceklermiş. “Mümkün değil, kabul etmem, edemem, sizin de Berrak yaşında bir kızınız var, onun geleceği ne olacak” dedim. Beni ağlatan bir cevap verdiler: “Biz şanslıyız, bizim kızımız sağlıklı. Biz de sağlıklıyız. Çalışır yenisini alırız. Önemli olan şu anda Berrak’ın sağlığı. Biz kızımızın sağlığının zekatını veriyoruz, lütfen kabul edin.” Bu çift dediğini yaptı ve o parayı Berrak’ın hesabına yatırdı...”
Hiç tanımadıkları küçük hasta bir kız için evlerini satan genç çift!
Hani olur da bu yazıyı okurlar diye soruyorum;
İnsan mısınız siz yahu?
Kimsiniz? Neredesiniz?
&&&
İyiler ve kötüler arasında adı konmamış bir savaş ve bu savaşın isimsiz kahramanları var...
Empati yapanlar, başkasının acısını yüreğinde hissedenler, beklentisiz, çıkarsız, sırf iyilik olsun diye iyilik yapanlar... Biliyorum sayı olarak azsınız ve iyi ki varsınız...
YAŞASIN İYİLİK!