Çatır çatır buz, gece bir ara kar da yağdı ama tutmadı. Poyrazın soluğu da elleri de zehir oluyor. Su birikintileri de olduğu gibi kalmış öyle, biri fotoğraf çekmiş parmağını deklanşörden çekmesi ile zaman da durmuş.
Dursa ya şu zaman!
Bu sabah, şu an değil ama… Kişiye göre değişsin, kim hangi anda kalmak istiyorsa.
O da olmaz. Ya senin beraber zamanı dondurmak istediğin başka bir anda farklı bir geçmişte kalmak istiyorsa?
Öyle de olur zaten.
Güzel zamanlar değişir, insanlar aynı mı kalıyor?
Yoo insan değil mi değişecek tabi!
Dün, sensiz yaşayamam diyen alıp başını gidecek.
Dün, seni seven sövdüğünün koluna girecek.
Hayatını garantiye almak istemesinden normal ne var? Sen bir alternatiftin üzerini çizdi hepsi o.
Selam vermediğine düşecek işi, bir bakacaksın canciğer kuzu sarması olmuşlar. Şaşıracaksın fakat abartma.
Diklendiğine alttan alacak, alttan aldığına diklenecek.
Aldatacak, aldanacak, hayal kırıklıkları…
Fırtına çıkmaya gemi su almaya görsün.
Deniz süt limanken herkes beyaz şapkalı kaptan, en cakalısından.
Zamanı dondurmak değil de geriye alma şansı olsa?
Bir kereliğine şöyle.
Gözlerini bir açıp kapıyorsun, tak yaptığın en büyük hatanın bir gün öncesindesin. Yol ayrımına gelmiştin ya hani, hangi yoldan gitsem diye düşünüyordun. Düşünmüştün düşünmüştün de yanlış ata oynamıştın ya, hah işte o günün bir gün öncesine…Seçen olmanın keyfini çıkarırken, seçilmeyi beklemenin çaresizliğini öğrenmenin evveline.
“Kuruyemiş tabağında en son leblebiler kalır” demişti biri.
Antep fıstığına kinlenmiştin ya.
Böyle yazınca, sıcak bir yaz günü Ayvalık'ta siyah paltosu ile balık tutan adam geldi gözümün önüne. Yüzü yok. Tuttuğu sarpalar var, elinde tuttuğu olta var, bir cigara içimlik sürede ettiğimiz sohbet var. Nasıl demişti yanından ayrılırken, durup dururken “Bir hatayı iki kere yapabilmeli insan!”
Trakyalı sarhoş bir balıkçı gecenin kör vakti masamıza gelen kemancıdan şarkı istemiş bahşişi de peşin vermişti.
“Te şindi bana kaybolan yıllarımı verseler!”
İş ciddiye binse peçeteye kaybolan yıllarını yaz geri verelim dense…
Kaleme eli gitmez balıkçının!
“Üle süleyiverdim” der.
Kemancı gülmekten çalamamıştı şarkıyı, balıkçı kızmıştı, Allah iyiliğini versin agacığıma bağlamıştık meseleyi arkasından kadifeden kesesi.
Balıkçı lokantanın orta yerinde oynamıştı, döne döne şöyle.
Kısık sesi ile lambalıda bir gece livarı nasıl lüfer doldurduğunu anlatmıştı gözleri dola dola.
Renkli televizyonu aldığı gün! Ne sevinmiş çocuklar, yenge ağlamaklı olmuş “elal olsun sana be” demiş, eliyle sırtına vurmuş hayatında ilk defa.
Balıkçının renkli televizyon kutusunu kucaklamış, eşikten içeriye girerken ki halinin fotoğrafını çek, yenge de olsun, çocuklar da.
Mutluluğun resmi olsun.
Yıllar da bizim, yollar da azizim.
Te şindi sana kaybolan yıllarını verseler.
Sana da yaz bakalım peçeteye deseler?
Elin kaleme gitmez.
Yazamazsın kardeşim.