İstem dışı elim suratıma gidiyor; tıraş olmam lazım!
Tedarikliyim, dünden aldığım tek kullanımlık tıraş bıçağı masanın üzerinde duruyor...
Tek kullanımlık terlikleri ayağıma geçirip, banyoya yollanıyorum...
Önce duş alıyor, el sabunu ile yüzümü köpürtüyorum...
Aynaya bakarken, öğrencilik yıllarım geliyor aklıma sonra pat asker oluyorum...
Yarabbi ne zor şeydir sabahın köründe soğuk suyla tıraş olmak!
Aynanın karşısında dört kişi g.t g.te gözlerin yarı açık doğrarsın kendini...
“Çenemi kestim, ne yapayım?”
“ Tütün bas devre!”
&&&
‘Tütün basmak’ kültür olmuş!
Eline, suratına, gönül yarana, tütün bas...
Hal böyle olunca, ha deyince sigarayı nasıl bırakalım biz?
&&&
Eski Foça’dayız, cehennem haftası!
Dokuz gün arazide kalınıp, son dört gün, sadece su içilecek! ( Bu konunun detayına girmem lazım bir gün...)
Çileli dokuz gün bitiyor, tam Komando Patikası’ndan okula gidip, soluğu hamamda alacağız...
“ Tıraş olun” emri geliyor...
Su yok!
Tıraş bıçağı yok!
Başlıyoruz kara kara düşünmeye... Arkadaşlardan biri, yanlış anımsamıyorsam Abdulkadir, sırt çantasının dibinde, Büyük İskender dönemine, Helenistik Çağa ait, dişsiz bir tıraş bıçağı buluyor...
Nasıl mutlu oluyoruz anlatamam!
On dört adam, sırayla girişiyoruz...
Norveç’li balıkçıların elleri soğuktan çatlamasın diye kullandığı kremden birinde olsa, adam o dakika servet sahibi olacak!
Yaşadıklarım yıllarla etkisini kaybetmiş demek... “Su yok” diyorum ardından krem muhabbeti yapıyorum!
Kim tıraş olsa, böğrüne kurşun yemiş gibi; “ yandım Allah” çekiyor, etrafındakiler surata tütün yetiştiremiyor...
Nihayetinde sıra bana geliyor...
Deri ince...
Haberin devamı 03.10.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…