İnsanı insan yapan, sonra da varlığını sürdüren emektir. Doğaya karşı mücadelesini alet yapıp üreterek kazanırken, hayvanlıktan da kopup ayrılıyor insan. Ellerin oynadığı rol pek önemli bir süreçtir. İnsan doğayı değiştirirken kendini de değiştirmiş oluyor. İnsanın insan olması gibi, bütün bir tarih de bunun sonucudur.
Ama asıl yaratıcı da olsa, emeğin nasibi ne olmuş? Çağımızda hangi sorunlarla yüz yüze?
Örneğin bugün bütün dünyanın çılgınca peşinden koştuğu futbol da bir emektir.
O da ayağını iyi kullanma emeğidir. Bu emek yüzyılları aşkın bir süre için bütün dünyayı kaplamış ve bugün hatırı sayılır bir sektör haline gelmiştir. Hem de ne sektör. Çok büyük paraların döndüğü bir güçtür.
Bu futbol olayı çalışmak ve emek ürünüdür. Ama Allah'ın verdiği yetenek bir başka emektir. Bu emeği iyi kullanmak da bir yetenektir. Orta Çağın önemli filozoflarından Hegel'in dediği gibi “Emek aklın bir kurnazlığıdır'' .
Futbol bir akıl oyunudur. Aynı ''satranç'' gibi. Bu emeğin sonucu futbol oynayan insanları hayat çok iyi bir futbolcuyken iyi bir hoca yapmaz. Ama doğru dürüst futbol oynamamış insanlar az da olsa dünyanın en iyi hocaları arasına girer. (Mourinho gibi…)
Fatih Terim buna bir örnek. Adana' toztopraklı sahalarından yetişip Galatasaray'a gelen ve daha sonra Galatasaray kongre ve Divan Kurulu üyeliğine kadar yükselen bir yetenek.
Onun da Allah'ın verdiği yetenekleri oynadığı futbol ve bu zekayı kullanarak hocalıkta neler yaptığı ortadadır.
Geçtiğimiz sezon ortaya çıkan başarısızlıktan sonra evine çekilip oturan hiç sesi çıkmayan Fatih Terim'in şimdi adı sıkça kulislerde geçiyor.
Başkan adaylığını açıklayıp diğer başkan adayı Metin Öztürk ile birleşen Dursun Özek'in esas amacı çok inandığı Fatih Terim'i getirmek.
Bütün medyada günün konusu bu. Her yerde bu konu tartışılıyor.
Ama Fatih Terim ne diyor? Onu bilen yok. Geri döner mi onu da bilen yok.
Şimdi sabırla ligin bitmesini bekleyip önümüzdeki günler bize gösterecek ona bakalım.
DERWALL NASIL ÇALIM ATTI?
1984 yılı. Galatasaray teknik direktör İviç'ten ''son dakika'' golü yiyince Temmuz ayının başında ligin başlamasına üç hafta kala hoca aramaya başladı. Artık önemli hocalar yerlerine gitmiş geride pek kimse kalmamıştı.
Biri hariç. Alman milli takımından 15 gün önce Beckenbauer ve Hoeness gibi futbol adamlarının baskısı ile istifa eden Jupp Derwall.
Derwall İsviçre'deki evinde tam bir dinlenme dönemine girmiş ve kabuğuna çekilmişti.
Ama Alp Yalman ve Faruk Süren'in çabaları ile Derwall önce Frankfurt'a geldi ve onlarla buluştu.
Ardından ikna olup İstanbul'un yolunu tuttu. Atatürk Havaalanı binlerce Galatasaray taraftarı ile doluydu. Gazeteci derseniz belki 50'ye yakın.
Milliyet'te Galatasaray yazarıydım. Foto muhabiri Ruşen Güven ile birlikte Yeşilköy'de bulduk kendimizi.
Havaalanı ''Derwall -Derwall ''sesleri ile inliyor. Herkes Alman hocayı omuzlara almak istiyordu.
Hava kararmamıştı.
Programında Hilton Otelinde basın toplantısı vardı. Derwall havaalanından çıkmadan gazeteciler çoktan Elmadağ'ın yarısına ulaşmıştı bile. Ben o ''hengame'' içinde bana arkası dönük olan Faruk Süren'e bir soru sordum ; ''Nereye''
Verdiği yanıtı sesli duymadım bile. Ruşen Güven'e 'Rahat ol. Florya'ya gidiyoruz ''dedim
Derwall ve Süren ile Florya'ya geldik. Ben yolda sürekli arkaya bakıyor. Gelen var mı diye kolluyordum. Ama gelen-giden yoktu.
Ertesi gün Milliyet 11 kare resimle çıktı. Atatürk Havaalanından sadece bir kare resim vardı. Benim için bir şanstı. Kendi becerim yoktu.
O gün Genel Yayın yönetmenimiz rahmetli Çetin Emeç'in beni çağırdığını söylediler. Çok takdir ettiğim bir insandı.
Benimle şakalaştı ve tebrik etti. Onurlandım.
Hala o onuru taşıyorum
Hoşça kalın…