Ramazan ayı, bayram arifesi dönemlerinde insanlar kimsenin kalbini kırmamak, önceden yaşanan anlaşmazlıkları düzeltmeye yoğunlaşır. Bir söz söylemeye niyetlenirken daha dikkatli ve seçici olunur… Salı akşamı Rusya ile düzelen ilişkiler, İsrail'le güçlenme yönünde yol alan iyi iletişim, Mısır'la ilgili olumlu sinyallerin yarattığı umut dalgası üstüne Atatürk havaalanı terör saldırısı ile bir kez daha yere çakıldık. ‘Ne uğruna' kısmına bile gelmeden bir insanoğlunun bu kadar cani nasıl olabildiği sorusuna tüm yanıt arayışlarım elimde patlıyor… Bu kadar hain, acımasız, kalpsiz ve kötü nasıl olabilir bir insan ki onlarca canı yakacağını bile bile kendini patlatır!
Sadece anlamaya çalışıyorum suçlama, kınama, lanetleme kısımlarını çoktan geçtim… Çünkü bunları yaparak da bir yere varamadığımız, terör sorunu ile alakalı çözüm yönünde mesafe alamadığımız ortada.
Sene 1997-98 Ankara'da bir söylenti çıktı… O zaman terör olayları ya şehirlerde bu kadar yaygın değildi ya da ben çok yeniydim memlekette. En fazla Sağ ve Sol grupları arasında taşlı, döner bıçaklı kavgalar olurdu. Polis ve biber gazı ikilisinden doğan müdahale bile çok enderdi… İşte o dönemde bir söylenti çıktı; Ankara'da büyük alışveriş merkezlerinde, metroda enjeksiyonla AİDS'li kanla insanlara, özellikle, bebeklere virüs bulaştırıldığı… Şehir efsanesi miydi, gerçek mi hala düşünüyorum!? Kim durduk yere böyle bir şey uydursun ve niye?
Toplumsal hareketi, yönünü etkilemek için terörizmin vasıta olarak kullanıldığını düşünüyorum. Günlerce ne alışveriş merkezlerine gittik ne de metroya bindik… Bugün de her birimizin ruhsal dünyasında terörden korku ve korunma içgüdüsü hareket ile fikirlerimizi etkiliyor… Korkmamak mümkün değil, yaşamayanlar olarak çok şanslıyız… Ama şimdiye kadar yaşamamış olmamız bundan sonra da yaşamayacağımız anlamına gelmiyor… Bitmedi! Toplumsal birliktelik alanımızda milimetrik bile olsa boşluk bulan her türlü art niyetin zararlarını görmeye devam edeceğiz. Çünkü yeterince kenetlenemiyoruz. Dünya da teröre teslim; hala ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın' gözüyle bakanlar çoğunluk ve özellikle büyük devletler var.
Terörü besleyen ‘devletler', terörün mağduru ‘halk'… Oysa bize ‘Devlet, halk için var' anlayışı ezberletildi. Sonradan ‘Halk, devlet için var' kuşkuları yaşadıklarımızdan dolayı aklımızda kök saldı. Ayrık otları gibi kestikçe çoğalmasalar keşke… Aslında ikisi de aynı eşdeğerde ve birbirinin olmazı. Üstünlük kurma çabası dengemizi bozmaktan başka bir işe yaramıyor.
Bir programda dinlemiştim; aklıma kazınmış… Terör uzmanı diyordu ki; “Terörist örgütler taşerondur. Devletler veya belli güçler onları belli görevlerle/amaçlar için kiralar.”
Vay halimize!
Terör halkın cezası değil hükümet ve devletlerin çözmeye muktedir konusu olmalı.
Her saldırı ve kayıpların ardından konuştuk, söyleyecek bir şeyler bulduk… Hala konuşuyor olmamız bence inanılmaz… İnsanın dayanma gücü sınırları konusunda asla iddiaya girmeyin bence hiç ummadığınız seviyeler çıkabilir karşınıza. Bunu topluma yaydığınızda muazzam bir güç potansiyeli oluşuyor. Bir tarafımızla ölüp, parçalara bölünürken diğer taraflarımızda devam eden hayat gayesi ve daha nice fani çabaya yetişme telaşı… İnanılmaz şeyleri başarıyoruz!
İstanbul'un göbeğinde dün 46 kişi yola çıkarken, bir yerden dönerken veya çalışırken, bugün artık hayatta değil… Ama biz bu acı gerçekçiliğimizin ardından elektrik faturası, eve yeni eşya alma telaşı, kuaföre yetişme gibi dertlerin peşine çoktan salındık bile…
Hep hayattan, daha çok yaşamdan söz ediyoruz ya… Ölüm ensemizde görmek istemesek, şahit olduktan sonra unutmak için var gücümüzle çabalasak da…
‘Bugün de ne yazılır ya….' diye diye başladığım yazıya nokta koymazsam; bayram üstü içinizi karartmış olma gafletine imza atacağım… Ama derdim o değil, çok daha büyük… ‘Filanca kişi bana omuz attı onu bıçakladım, öldü…' şeklindeki olay senaryolarında bile bir neden zerresi var da hiç tanımadığı insanları, bilmediği bir ülkede kana bulayıp kendini de yok etme eylemini an-la-mı-yor-um… Ve bu beni delirtiyor… Sorumlusu, bu aşamaya bizi getiren hatalar konuşuluyor ama bence öncelikle şunu kabul etmeliyiz; yapılan bu HAİN TERÖR SALDIRILARIN HİÇBİR HAKLI GEREKÇESİ OLAMAZ. Türkiye başka ülkelerin iç ilerinden elini çekmeli, güvenlik zaaflarımız kapatılmalı, terör suçları cezaları ağırlaştırılmalı.
Terörle mücadelede hayatını kaybeden tüm emniyet, asker ile kamu görevlilerine ve sivil vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan Rahmet diliyorum, Rabbim geride kalan tüm sevdiklerine sabır, dayanma gücü versin… Terörü yapan, destekleyen, kullananlar da gün yüzü görmesin! Zaten manevi ve ruhsal açıdan her biri ölü de…
Başın sağ olsun Türkiye'm, dayan güzel İstanbul…