İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Cuma günü gerçekleştirdiği Silivri ziyaretinin yankıları sürüyor. Dünkü yazımda sizlerin çok ilgisini çekeceğini düşündüğüm ve toplantıyı takip edenlerin dikkatlerinden kaçmadığına inandığım bir konuya değinmek istiyorum. Silivri çalışmaları ile ilgili bilgi aktarırken (devam eden ve yapılacaklar hususunda) bir, iki tam üç defa Topbaş, AK Parti İl Yönetim Kurulu Üyesi Metin Karakaş'ın adını andı. Tabi ki AK Parti teşkilatı, yer yer ilçe belediyesi ve Başkan Işıklar ile yapılacaklar konusunda değerlendirmelere de atıfta bulundu. Tam Karakaş ile Hüseyin Turan açısından bu maç 3-0'a gidiyor diye kaygılanırken ben Topbaş, Silivri çalışmalarına bugünden en başa sarma modunda “Hüseyin Bey doğalgazı kaç günde getirmiştik Silivri'ye?” diye sordu. Skor mu? 3-1… Topbaş'ın Karakaş'ın ile iletişimi her zaman iyi oldu. Hüseyin Turan'ın Silivri Belediye Başkanlığı döneminde de sorun çıkmadı. Turan ve Karakaş arasındaki limoni havaya bakacak olursak marifet onlardan ziyade Topbaş'ta galiba : ))
“İyi ki bir aradı teşekkür etti?” diye düşünüyorsunuz değil mi? Şaka bir yana adamdaki inceliğe hayran kaldım. “Telefonunuzu Cuma günü aldım, Cumartesi-Pazar rahatsız etmek istemedim. Bugün de Pazartesi yoğun olur sabah erken saatte aramadım. Müsait misiniz?” diye açtı telefonu Topbaş… Yalan değil az bir şey haberim oldu arama ihtimalinden ama adına danışman telefon eder ya da mektup, mesaj atar sandım…
Dün biriyle konuşuyorum da “Böyle değildi, bu noktaya geldi son yaşadıklarının etkisinde” dedi. Her gün İBB Başkanı beni arasın diye kendimi yırtmıyorum, peşinde koştuğum bir şöhret, kendimi ispat etme, hava atma durumu değil yaşadığım. Ama Hz. İbrahim'in ateşe atıldığını duyunca, tüm hayvanlar o ateşi söndürebilmek için su taşırken karıncanın çabası misali uğraşırken haksızlıktan nasibini alınca insan olaylara bakışı değişiyor. Hikâyenin tamamını bilirsiniz; karıncayı görenler alay ederek, “Boşuna uğraşıyorsun… Sen mi söndüreceksin dağlar kadar yangını? Hem de bir damla bile etmeyen o avcundaki suyla?” demişler. Hiç aldırmamış karınca… Kendisinden ve yaptığı işten emin bir şekilde şöyle demiş: “Hiçbir faydam dokunmasa da, hiçbir şey yapamasam da, söndüremesem de maksat safımız belli olsun; dostum!” demiş. Anlayanlar hele ki alan siyasetse; karaborsa...
***
İlker Başbuğ'lar, Engin Alan'lar, Dursun Çiçekler, Mustafa Balbay, Ahmet Şık, Nedim Şener'ler bir bir demir parmaklıkların ardında gönderilirken Balyoz, Ergenekon uydurması adı altında nasıl ki içime sinmediyse adalet sağlandığı iddiası bugün de bazı kimseleri damgalayan süreç beni ikna etmiyor; kimse kusura bakmasın. Dün bir, yarın başka cemaate kucak açan siyasiler bedel ödemek yerine yine bu güzel ülkeye ödetecekler artık oyunu ezberledik de kurunun yanında yaktığınız yaşların ahından belimiz doğrulmayacak…
Şiddetin şiddet doğurduğu gibi, haksızlıklar da yenilerini üretiyor… Adalet lazım bize adalet!
Ya da şöyle anlatayım Topbaş dedi ki; “Tabi ki siyasi bir partiden seçiliyoruz ama 43 yıllık siyasi hayatım boyunca ilkeli olmaya her daim gayret gösterdim”… Evet, belki de doğru nokta bu; ilkeli olmak! Alınacak pozisyon, tutunacak dal arayanlara yol göstermiş olalım...
MHP İstanbul Milletvekili Arzu Erdem'in bakış açısı tam da benim olayları görme tercihimi yansıtmakta; “15 Temmuz'a darbe kalkışması olarak değil milletimizin başarıyla verdiği bir demokrasi sınavı olarak bakmak istiyorum” dedi. Tek tesellimiz bu… Milletin sahip çıktığı demokrasi… Yoksa siyasilerin, iktidar olmak ve kalmak adına devleti kimlere peşkeş çektiğine, kurumları istikrarlı bir biçimde yok etmek ürere kemirdiğini görmezden geldiği kısmına takılırsak aklımızı kaçırmamız an meselesi…
AK Parti - Camaat ve CHP - Cemaat ilişkileri bize iki önemli siyasi, hatta hayat dersi verdi…
AK Parti'nin cemaat ile alakalı yıllardır benimsediği “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde büyük bir hata olarak gündemimizde. Yılan hayatta kaldığı sürece (büyür ve güçlenir) tehlikenin devam edeceği ve istediği her şeyi de verseniz bitmeyeceği ve eninde sonunda sizi sokacağı zehirlemekle kalmayıp öldürmek isteyeceği olasılığı tartışma götürmez artık.
Aynı süreçte ve minvalde CHP'nin yaptıklarından yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz “Düşmanımın düşmanı dostumdur” stratejisi siyasetten büyük bir yanlıştır.
MHP'nin tavrını da söyleyelim bari; tehdit ve şantaja boyun eğmezseniz hata ile zaaflarınızın bedelini ödersiniz. Eğerseniz her şeyinizi, kendinizi bile kaybedersiniz.
Cemaatin siyasi ilişki düzeyinde henüz köprüleri atmadığı tek siyasi parti HDP olarak görünüyor. İktidarı ele geçirmişken en küçük meclis grubu üzerinde fazla mesai harcamadıkları anlaşılıyor.
Özcan Işıklar'ın ağzından uzun zamandır duyduğum en doğru ve anlamlı cümleyle bitirelim mi bu yazıyı; “Kardeşçe yaşamanın bin tane yolu var, sadece bir tane olması tehlikelidir… Farklılıkları gözeterek hizmet etmek lazım…”