Bu gün siz çok ilginç bir hikâye anlatacağım… Tarihin en korkunç olaylarından birini; 911 kişinin siyanür içerek gerçekleştirdiği toplu intihar olayını anlatacağım... Jim Jones adında bir tarikat lideri, 1978'de Guyana adlı güney ülkesinin iç kesimlerinde, kendi kurduğu Jonestown adli köyünde, 900 kusur müridini siyanür içerek ölmeye ikna etmiş, Jones modern zamanın Amerikan canavarlarından olmakla beraber aynı zamanda “Halkın Tapınağı” adlı mezhebin de kurucusudur. Indiana'da siyahlari da kabul eden ilk kiliseyi kurmuş, sonradan nükleer Holokost'la kafayı bozmuş ve “Esquire” adlı dergide okuduğu bir yazı üzerine Guyana'yı mesken tutmuş, müritlerini de peşinden sürüklemiştir. Adamın CIA ajanı olduğu ve Jonestown'daki olayın, CIA'nin zihin kontrolü projelerinin bir provası olduğu, olay gerçekleştiğinden beri ortalarda dolaşan şehir efsanelerinden yalnızca biri.
Her şey, 1951'de Jim Jones'un Indiana Komünist Partisi'nin toplantılarına katılmasıyla başladı. Bu toplantıların ardından Jim Jones, partilerin halkı yanlış yönlendirdiğine ve komünizme karşı doldurduğuna ikna oldu ve gerçek Marksizm'i insanlara yaymak amacıyla kiliseye sızmaya karar verdi. Kiliseye topladığı yardımlar ve verdiği vaazlarla kısa sürede pek çok kişinin güvenini kazandı.
Jim Jones işe ilk olarak kilise hayrına kapı kapı dolaşıp evcil maymun satarak başladı. Irkçılık karşıtı hümanist tutumu ve sevecenliğiyle özellikle toplumdan dışlanmış, Afrika kökenli ve inançlı kişilerin güvenini kazandı. Zaman zaman kilisede vaazlar verdi ve insanları bazı mucizeleri olduğuna inandırdı. Rivayetlere göre müritlerini çeşitli mucizeler gerçekleştirdiğine inandırmış bu adam. Mesela, bir vaazı sırasında tekerlekli sandalyeye mahkûm bir kadını iyileştirmiş, kanserli birisi varsa, onu okuyup üfleyip tuvalete gönderirmiş, 5 dakika sonra kanserli şahıs elinde kanlı canlı tümörünü sallaya sallaya "Aha da iyileştim" diye gelirmiş. Elbette bunlar müritlerini etkilemek için yaptığı şovlardan başka bir şey değildi; zira hiç kimse tekerlekli sandalyedeki kadının Jim Jones'un gösteri için önceden anlaştığı sekreteri, çıkardığını iddia ettiği tümörlerin de tavuk ciğeri olduğunu bilmiyordu. İnsanların zaaflarından yararlanan Jones, üyelerin adeta beyinlerini yıkıyordu. Düşününce ne kadar ucuz, basit numaralar gibi görünüyoe bunlar değil mi? Ancak ne var ki günümüz şarlatanlarının da müritlerini etki altına almak için kullandıkları numaraların bunlardan daha gelişmiş olduğu iddia edilemez. Bu gibi numaralar hala revaçta : )
Neyse, biz hikâyemize devam edelim… Müritleri tüm mal varlıklarını satıp kiliseye bağışlamaya başlamışlardı. Her geçen gün kiliseye Jones'u dinlemeye gelen kişilerin sayısı artıyor ve insanlar tüm birikimlerini, kazançlarını kiliseye bağışlıyordu. En nihayetinde 1955'te “The People's Temple of the Disciples of Christ” tarikatı kuruldu. Tarikatın kurulmasıyla birlikte toplantılar kapalı olarak sadece müritlere özel yapılmaya başlandı. Bu kapalı toplantılara tarikat dışından kimse alınmıyor ve içeride neler olduğunu kimse bilmiyordu.
İnsanların tarikata yönelik merakı medyanın da ilgisini çekmeye başladı. Medyadan ve modern hayattan kaçmak için tarikat, Guyana'nın ormanlık bir bölgesine taşıdı ve bölgeye Jonestown adı verildi. Varını yoğunu satıp tarikata bağışlayan müritler Jonestown'a yerleştiler. Üyeler arasında iş bölümü yapılarak herkese bungalovların inşasında, tarım alanında, çiftlik hayvanlarının bakımında veya gündelik işlerde görevler verildi. Bir de değişik cezalar verirmiş günahkârlara, kırbaçlamak falan gibi. Kasabanın her yanına Jim Jones'un telkinlerini ve emirlerini iletmek üzere hoparlörler yerleştirildi. Böylece Jim Jones kendi tabiriyle "Sosyalist Cennet"ini kurmuş oldu.
Dünyanın geri kalanıyla iletişimini tamamen koparan Jonestown'daki sessizlik; tarikat üyelerinin ileri gelenlerinden bazılarının yakınlarının yaşadığı Kuzey Kaliforniya'nın bir inceleme heyeti gönderme kararıyla bozuldu. Kongre üyelerinden Leo Ryan ve ekibi 17 Kasım 1978'de Jonestown'a gitmek üzere yola çıktı. Leo Ryan ve ekibi Jonestown'a ulaştıklarında tarikat üyelerinden 15 kişi onlarla birlikte geri dönmek istediklerini söylediler. Jim Jones, buna sert bir şekilde karşı çıktı ve ayrılmak isteyenleri ölümle tehdit etti. Böylece telkinler, yalandan mucizeler ve göz boyamalarla kandırılmış insanların bir kısmı uyanışa geçti. Ertesi gün ekip, 15 kişiyle birlikte uçağın bulunduğu hava alanına doğru hareket ederken silahlı tarikat üyelerinin saldırısına uğradılar. Leo Ryan ve 4 mürit hayatını kaybetti.
Kasabadan ayrılmak isteyen üyelerin yanı sıra tarikattan ayrılmanın çok büyük bir hata olduğunu düşünenler de vardı. Nitekim 18 Kasım 1978 akşamı Jim Jones tüm müritlerini etrafına toplayıp önceden hazırlattığı siyanürlü içecekleri içmelerini söylediğinde hiç düşünmeden zehri yudumlayanlar olacaktı. Jim Jones, son vaazında müritlerine, çocuklarına siyanür enjekte ettikten sonra zehirli içecekleri içmelerini emrederken şu cümleleri sarf ediyordu: "Evlatlarım, ölümde büyük bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."
Hristiyanlık gereği intihar etmenin günah olduğunu düşünen bazı grup üyeleri bunun yanlışlığını dile getirdi. Bunun üzerine Jim Jones "Biz intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla kınıyoruz" dedi. Yüzlerce mürit, hiç tereddüt etmeden önce çocuklarını, sonra kendilerini öldürdü. Kaçma teşebbüsünde bulunanlar ya diğer üyelerce intihara zorlandı ya da ateşli silahlarla vurularak öldürüldüler. Ayrıca kendisi de aynı olayda kafasına silah dayayarak kendini öldürmüştür.
Peki, ben şimdi size bu hikâyeyi neden anlattım? Cevabı aslında çok basit; hile hurdayla insanları kandırıp peşine takan şarlatanların nelere sebep olabileceğini, bir “lideri” şartsız, koşulsuz, hiçbir hareketini sorgulamaksızın takip etmenin başınıza ne işler açabileceğini gerçeklerden örnekleyerek göstermek istedim. Mesaj yerine ulaşmıştır diye tahmin ediyorum : )