Merhaba,
Yaklaşık iki haftalık bir aradan sonra yeniden birlikte olmanın şansını yakaladık. Hepiniz günün dertleri içinde yoğrulup duruyorsunuz. Geçim sıkıntısı, iş sıkıntısı, hastalıklar derken ömür geçip gidiyor. Neyse yazıya böyle umutsuzluk içinde girmeyelim. Ama anlatacaklarım futbolun içinde olanların pek yüreğini ferahlatacak şeyler değil.
Biliyorsunuz 3 yıldır Türkiye'de futbolun sponsoru Katarlılar. Yani Bein Sports grubu. Ki başını Fransızlar da çekiyor. Son bir aydır grupta büyük bir huzursuzluk var. Dolar kurunun yükselmesiyle birlikte Futbol Federasyonuna başvurup ‘çekilmek' istediklerini söylüyorlar. Ve dolardan çıkmak istediklerini, kulüplere ancak Türk parasıyla ödeme yapabileceklerini iletiyorlar. Kulüpler Birliğinin konuyla ilgili toplantısından bu ödeme planı ile ilgili olumlu yanıt çıkmıyor. Kulüpler bunu ‘Biz transfer ettiğimiz yabancı oyunculara Türk parasıyla ödeme yapmıyoruz. İşin içinden çıkamayız. Ödeme dolar üzerinden olsun' diye açıklıyorlar.
Şimdi bu ‘kaynayan kazan'ın dumanları yavaş yavaş yükselmeye başlıyor. Konu taze. Haa nereye varır bilemeyi. Katar dost ülke. Ki, Türkiye'nin başının sıkıştığı bir dönemde Devlet Başkanı genç girişimci Al - Sanı 15 milyar doları Türkiye'nin emrine sunmuş, 3 milyarı da hemen banka hesabına geçirmişti. Yanı dememiz o dur ki; Katar'ın bizi yarı yolda bırakması hiç de istediğimiz bir şey değil.
GALATASARAY'IN KURASI
Şampiyonlar liginin kuraları çekildi ve Galatasaray nispeten ‘orta' diyebileceğimiz bir gruba düştü. Çünkü meslek hayatım boyu hiç bir konuyu ‘hafife' almadım. Başkan Mustafa Cengiz ile Abdürrahim Albayrak'ın gülümsemelerinin Aralık ayında da devam etmesini dilerim. Lok Moskova, Schalke 04 ve Porto hiç de kolay denecek takımlar değil. Hele hele Schalke bu yıl genç hocası Tedesco ile Alman ligine de iddialı giriyor. Galatasaray yönetimi maalesef alım satım konusunda çok yavaş. Bir Tarık cezası var ki başlarında bir türlü kurtulamıyorlar. Futbolcunun biraz da haysiyet konusunda becerikli olması lazım. Ne yazık ki Tarık o sokaklardan geçmemiş, futbol oynama niyetlisi de değil.
ALİ KOÇ NEDEN SUSUYOR?
Fenerbahçe'ye baktıkça ve Cocu'nun halini gördükçe aklıma 1984 yılının Ağustos ayındaki Galatasaray geliyor. Avrupa şampiyonası yarı finalinden elenen Almanya'nın başından kalkmış, Faruk Süren ve Alp Yalman'ın çabalarıyla Jupp Derwall Türkiye'ye gelmişti. Sezon başladı ve ilk iki hafta galibiyetsiz geçti. Sonra ki Eskişehirspor maçı 3 -0 yenilgiyle bitince kıyamet koptu. Derwall o zaman genç takımı çalıştıran Mustafa Denizli'yi yanına alıp kendini kurtardı. Şimdi bakıyorum da Cocu'da o perspektifi göremiyorum. Almanlar'ın bir deyimi vardır; “Geıgelt” derler. Yani ‘kirpileşme'… İçine kapanma veya duyarsız kalma. Reyes belki ama Frey veya Jaılson'dan pek umutlu dağılım. Nasıl olayım ki? Sanki batan geminin son malları misali. Başkan Koç'un konuşacağı günleri bekliyorum. Ama Fenerbahçe TV'de ‘monolog' yaparak değil.
BEŞİKTAŞ NEFES ALDI
Beşiktaş'ta işler futbol takımın da yüz güldürüyor. Şenol Güneş hocanın Oğuzhan konusundaki ‘dik' duruşunu takdir etmemek elde değil. Negredo takımda duruyor ve gidecek gibi gözükmüyor. Vida zaten gitmiyor. Babel yeni ‘Talisca' olma yolunda. Larin, Partizan maçında gerçekten iyiydi. Ama Beşiktaş'ta yönetim iyi gitmiyor. İçeride pek dayanışma yok. Başkan Fikret Orman'ın arkasından ‘iş' çevirenler var. O da yönetimin büyük bir bölümünü değiştirmek istiyor. Bakalım hayırlısı.
Hepinize iyi hafta sonları...