Bundan yıllar önce üniversitede eğitim hayatıma devam ederken, Ermenistan'ın Başkenti Erivan'da Rusya, Gürcistan ve Ermenistan'dan gençlerin katıldığı bir gençlik kampına katılmıştım. Türkiye'yi ve üniversitemizi temsilen 3 arkadaş İstanbul'dan Erivan uçağına atlayıp kapalı olan sınırın ötesine özel izinle gitmiştik. Büyük bir heyecan ve merak içindeydim. Türk olarak beni orada nasıl karşılayacaklarını, beni neleri beklediğini bilmiyordum çünkü. Bir hafta boyunca düzenlenen programlar süresince farklı kültürlerden gençlerle birbirimizi tanıma şansımız oldu. Program kendi özelinde ciddi konuların konuşulduğu, ülkeler arasındaki çatışmaların ve ön yargıların gençlerin gözünden ele alındığı bir programdı. Erivan'a gittiğimiz dönemde Rusya ve Gürcistan arasında sorunlar vardı. Bizler Ermenistanlı gençlerle, Rus arkadaşlarda Gürcistanlı gençlerle sorunların çözümüne fikir alışverişi yaptık. Çözüme yönelik projeler geliştirdik. Atılması gereken adımları masaya yatırdık. Daha sonra da tüm ülkelerin katıldığı programlar düzenlendi. Biz gençler olarak siyasetçi ve karar alıcılar değiliz. Erivan'a giderken de bunun bilincindeydik hiç şüphesiz. Fakat geleceğin yöneticileri olarak şimdiden bizim de söz hakkımız olmalıydı. İlişkileri ileriye taşımak adına bir adım atmamız gerekiyordu. Oraya gidiş amacımız da tam da buna yönelikti. Konuştuğumuz konular her ne kadar siyasi olsa da siyaseti bir kenara bırakıp birbirimizi ve kültürlerimizi daha iyi tanıma yoluna gittik. Üstadın da dediği gibi işi daha da kolay kılmak adına; gittik tanış olduk. Günün sonunda da herkes dosttu. Yıllar geçmesine rağmen de programa katılan arkadaşlarla iletişimimizin de devam ediyor olması günün sonunda dostluğun kazandığının en önemli göstergesi.
Program kapsamında Dışişleri Bakanlığını ziyaret ettiğimizdeyse dönemim Dışişleri Bakanıyla da görüşme şansımız oldu. Türk genci olarak merak edilen soruyu yani ilişkileri bir adım öteye taşıyacak adım olan sınırın açılmasına yönelik düşüncelerini bizzat Sayın Bakana sordum. İşgal ettikleri Karadağ'dan asla çekilmeyecekleri gibi bir yanıt beklerken, aldığım yanıt karşısında şaşırmıştım. Çünkü “Sınırı siz kapattınız, siz açın ki Karadağ meselesini masaya yatıralım'” demişti. “İstediğiniz zaman yine kapatırsınız” diye de ekleyerek somut önerisini dile getirerek beni daha da şaşırtmıştı. Tam bu noktada anlamıştım ki aslında Ermenistan Devleti ilişkileri geliştirmek istiyor. Adım atmak istiyor. Ben de dayanamamış ve o an kabaran milliyetçilik damarım sayesinde; ‘Bakanlık girişindeki ülke bayraklarının arasında Türkiye Bayrağını da dalgalandığı günü görmeyi arzu ediyorum' diyerek kendisine o anki duygularımı aktarmıştım. Bunu söylememin en önemli nedeniyse aslında arka planda gerek eğitimler sırasında tanıştığım gençler olsun gerekse eğitim dışında yerel halkla iletişime geçtiğimiz anlarda (en milliyetçisinin bile oturduğumuz kafede sırf Türk olduğumuz için bize servis yapmazken, bizimle girdiği diyalog sonrasında, bizi biraz tanıması neticesinde sohbet sonunda Türkçe “Güle güle, yine bekleriz” diye ağırladığını ve bu hesap benden olsun dediği anları unutamam) ülkemizi aslında ne kadar çok sevdiklerini görmem/deneyimlemem büyük etkendi. Leziz yemeklerinin tadına baktığım anlardaysa damak tadımızın aslında ne kadar çok benzediğini görmüş oldum. Sokakta gezerken sokak sanatçısının yerel çalgısıyla Sarı Gelin türkümüzü çalarken dinleyince kendimi adeta evimdeyim gibi hissettim. Aslında herkesin bildiği gibi 500-600 yıl iç içe yaşayan iki toplumuz. Yeter ki bizi birbirimize kırdırmasınlar. Bizi bize düşman etmesinler. Program kapsamında bu durumu gayet iyi deneyimledim. Zira gençlerle yaptığımız sohbetlerde bazı durumların büyükleri tarafından kendilerine dayatıldığından-empoze edilmesinden kaynaklı ülkemizi doğru düzgün tanıyamadıklarını öğrendim. Bunun da etkisiyle yeri geldiğinde Sayın Bakan'a Dışişleri binasında Türk Bayrağını dalgalandırma temennimi yüksek sesle dile getiriverdim. Kendi adıma kapalı olan sınırın ötesine özel izinle gitmiş olmak ve bu deneyimleri yaşamış olmak eşsiz bir deneyimdi. O günden bu yana geldiğimiz noktadaysa; yakında zamanda sınırın açılacak olması ve buna yönelik ülkeler arasında atılan adımlar mutluluk verici. Bu doğrultuda özel temsilciler önce Rusya'da bir araya geldi. Ardından da Viyana'da 2. buluşmayı gerçekleştirdiler. İlişkileri normalleştirmeye yönelik yapılan bu görüşmelerin son buluşmasıysa kısa süre önce yine Viyana'da gerçekleştirildi. Atılan bu adım Azerbaycan-Türkiye ve Ermenistan özelinde olduğu kadar Güney Kafkasya coğrafyasındaki istikrar ve barış için önem arz ediyor. Azerbaycan'da ilişkilerin gelişmesinden oldukça memnun ve süreci destekliyor. Zira bölgedeki istikrar ve barış herkesin yararına. Süreç içinde iki ülkenin Dışişleri Bakanları arasındaki ilk temassa Antalya Diplomasi forumunda gerçekleşti. Çok kısa bir süre sonra da 1993 yılından bu yana kapalı olan sınırlar açılacak. Sınırın açılmasıyla birlikte sınır bölgesindeki şehirler iki ülke arasında gidiş gelişler artacağı için kalkınacak. Hali hazırda İran ve Gürcistan üzerinden yapılan ticaretse iki ülke arasında doğrudan yapılacağı için Rusya ve Gürcistan'a bağımlı olan Ermenistan ekonomisinin de toparlanmasına yol açacağı aşikâr. Sınır açıldıktan sonra da bir sonraki adım olarak ki en önemlisi bu; bölgesel ekonomik entegrasyonun sağlanması adına bölgesel iş birliği platformunun kurulma sürecini hızlandırmış olacak. Nitekim Türkiye, Rusya, Azerbaycan, İran, Ermenistan ve Gürcistan'dan oluşacak olan bu platformdaki iş birliği neticesinde Güney Kafkasya daha da önemli hale gelecek. Hayata geçip geçemeyeceğini ise önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.