CHP Silivri İlçe Örgüt toplantısında siyasetin sıcak gündemini masaya yatıran İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, Türkiye'nin yeni bir Anayasa ve Cumhurbaşkanlık Sistemine ihtiyacı olmadığını belirterek, “Türkiye Cumhuriyetinin demokrasiyle taçlandırılmış ana yapısını yıkmaya çalışan o karşı devrimci anlayışın cumhuriyetle rövanş alma çabasıdır bu ama CHP var oldukça o çabada başarılı olamayacaklar!” dedi.
CHP Silivri İlçe Örgütünün anayasa değişikliği konulu örgüt toplantısı, Bölgemiz Milletvekili aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe Komisyonunda görev alan Bihlun Tamaylıgil'in katılımıyla gerçekleştirildi. Toplumda anayasa yeniden düzenlenirse ülkede bütün sorunlar bitecekmiş algısı yaratıldığına dikkat çeken Tamaylıgil, herkesi ayağa kaldırmanın ancak yeni anayasa aldatmacasını halka anlatabilmekten geçtiğini vurguladı. 10 Şubat Cuma günü saat 19.30'da ilçe binasında kaydedilen toplantıda Tamaylıgil'e, Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar ile CHP İlçe Başkanı Suna Göçengil eşlik etti. Yoğun katılımın gözlendiği toplantıda Işıklar'ın eşi Esma Işıklar, Başkan Yardımcısı Bora Balcıoğlu, Belediye Meclis Üyeleri, ADD Başkanı Süleyman Yalçıntaş, Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan, gazetemiz köşe yazarı Ahmet Yücegök, Kent Konseyi eski Başkanı Dilruba Önal, ilçe yöneticileri ve çok sayıda partili de hazır bulundu.
“TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ BU DEĞİL”
Türkiye'nin çok ciddi sorunları olduğunu ve bu sorunların sebebinin mevcut anayasa olmadığı gibi, yapılması düşünülen anayasanın terör ve yoksulluk gibi dertlerimize deva olmayacağını söyleyen Tamaylıgil, gündemi şöyle değerlendirdi: “Son dönemde referandumlar, seçimler, tekrar yerel seçim ve genel seçimler derken onun arkasından nasıl bir vahiyle geldiği belli olmayan fiili durum yaşıyoruz. Ama bu fiili durum anayasaya aykırı. Tarafsızlık ve tarafsızlık üzerine edilen yeminin getirdiği cumhurbaşkanı kimliğindeki yönetim hakları ve sorumluluğunun ötesine taşınan bu hukuksuz yapı, hukuksuzluk içinden bir hukuk yaratma arayışıyla bir çalışma yapalım diyen bir anlayışın ortaya çıkmasıyla gündeme geldi. Türkiye'de gündem bu değildi. Türkiye'nin etrafında yanan ateşler var. Ankara'nın, İstanbul'un göbeğinde, dört bir coğrafyamızda patlayan bombalar, kaybedilen canlar ve onların ortaya çıkarttığı ağır faturalar var.
Komşulara baktığınızda sınırları yıllardır bir kevgir gibi açılmış; gerek Türkiye'ye terör getiren hareketlerin kontrol altına alınamadığı, gerek dış politika açısından baktığımızda sorunların her geçen gün farklı boyutlarda arttığı bir dönem içinde geçiyor ve halen de bunu yaşıyoruz. Ekonomimize baktığımızda sürekli olarak işsizliğin arttığı, yarına güvenin azaldığı, gelirin eridiği, gelirler arası uçurumun arttığı ve maalesef ülkenin bir sonraki yıl mali yükümlülükleriyle ilgili kaynağının nasıl bulunacağını bile bilemediği, kişinin evinde borcunun arttığı, üreticisinden sanayicisinden devletine kadar borçlarının kabardığı ve dünyanın yepyeni bir düzenle ekonomisinde yaşanan problemleri özelde Türkiye'nin o yumuşak karnıyla bütünleştirip sorunlar içerisinde olduğu günleri geçirirken birden karşımıza bir anayasa değişikliği paketi geldi.
Türkiye'nin bir anayasa değişikliği için ortaya koyduğu bilinç var mıydı? Bir kişiye yürütmenin her kademesinde tek başına söz sahibi olabilme yetkisini getiren ve kanunsuzluğu bir kanun yapmayla birleştirirken, adına da Başkanlık demekten utanılarak Cumhurbaşkanlığı denilen, ama temelde rejimin ana direklerini yerinden sarsan bir düzenleme ile karşı karşıya kaldık.
“YÜRÜTME GÜCÜNÜ TEK BAŞINA KULLANMA HIRSINDAN KAYNAKLANIYOR”
Meclis çalışmaları açısından değerlendirdiğimizde sürekli olarak karşımıza çıkan bir torba yasa mantığı var; içerisindekilerin herkesi etkilediği ama kimsenin farkında olmadığı yasama sürecinin işlemesi ve onun arkasından Temmuz'da yaşanan bir darbe girişiminin arkasından gelen olağanüstü hal süreci. Olağanüstü hal ile Bakanlar Kurulu toplanıyor, kanun hükmünde kararname çıkartılıyor, parlamento ve meclis bypass ediliyor, kanun hükmündeki kararname ile ülkeyi yönettim anlayışının bu olağanüstü kimliğinden çıkartılarak olağan hale dönüştürülmeye çalıştığı bir anayasa değişikliği paketi olarak karşımıza geldi.
Yaşanılan öncelikli sorunları çözen bir anayasa değişikliği değil; sadece yürütmede var olan o gücü tek başına kullanma hırsı. Bunu da onaylayıp hukuksuz olan işleyişini hukuka uydurmaya çalışan bir anlayışla karşımıza çıktı.
“OHAL'LE İLGİSİ OLMAYAN KARARLAR ALINIYOR”
Bir olağanüstü hal şartlarını yaşar olduk. Konuşan düşüncesini ifade ederken kullandığı kelimelerden dolayı soruşturma veya kovuşturmaya tabi olup gözaltına alınır mı tedirginliği içinde daha da korkmaya başladı. Kararname olağanüstü hal için onu ihlal edilen sınırda, sürede, kapsamda ve amaçta olması gerekirken, güvenlikle ilgili bir tedbir veya ortaya çıkan sorunlarla ilgili bir düzenleme derken, bir gün bir baktık ki bir kararname çıktı, bir üniversitenin rektör ataması olağanüstü hal kararnamesiyle karşımıza çıkar oldu. Üniversitedeki rektör ataması yetmedi, bir düzenleme yapıldı, bir tersane teşvikinin uygulama tarihi geçmişe dönük olarak geriye alındı ve birilerine teşvikler verilir hale dönüştü. Bunun olağanüstü hal ile hiçbir alakası yok! CHP bu tür anayasal tanımının dışındaki uygulamalar ile ilgili Anayasa Mahkemesinin kapısını çaldı, “Bizim yetkimiz yok” dendi ki 1990'lı yıllarda olması gereken niteliklerin dışına çıkıldığında böyle bir kararname işleyemez dendiğinde bunu o günkü şartlarda hukukta kabul eden anlayış bugün reddeder hale geldi. Yaşadığımız bu süreç, burada uygulanan ülkeyi yönetme, yürütmeyi gerçekleştirme anlayışı o kadar kolay yaşanır hale geldi ki bu olağanüstülüğü olağan hale getirmeyi bir anayasal değişiklikle ön plana alan anlayış çıktı. Anayasa bu kararname ve ona bağlı olan uygulamalarda bir takım kişilere bir gecede işinden el çektirme veya belli dernekleri kapatma, hiçbir yargı süreci işlemeden bir yerlere el koyma, bu tür işleyen anlık kararlar kendini göstermeye başladı. Daha da otoriterleşmenin getirdiği o gücü kullanan yapı bunu biz artık anayasal zemine oturtalım noktasına taşıdı ve bu anayasal değişikliği ile birleşti. Halen üçüncüye uzatılan ve uzatıldığı için içerikte bir de anayasa değişikliğinin propaganda ve anlatım sürecini sınırlayan bir sürece dahil oldu. Böyle baktığımız zaman anayasa değişikliği Türkiye'nin önceliklerinde ihtiyaç değildi.
“DEMOKRATİK REJİM HEDEF ALINDI”
Bu ülkenin rejim olarak ve ilk 4 maddesinde tanımlanan laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti tanımını yerinden oynatacak en önemlisi demokrasiyi ortadan kaldırıp, parlamenter rejimi tamamen zayıflatıp tek kişinin yöneteceği bir Türkiye hedefi karşımıza çıktı. Hala ekonomik sorunlar, terör ve ona bağlı yangın yerleri tüm aleviyle devam ederken…
“TOPLUMSAL ANLAYIŞ ÖNEMSENMEDİ”
Ve meclis çalışmaları başladı. Meclise bu teklif sunulduğu zaman anayasal aykırılıkları, dünya örnekleri, Türkiye için ortaya konulan tercihler ve madde madde batığınızda mevcut anayasada değişiklik yaptığı için o anayasanın temelini hedef alan aykırılıklar partimiz tarafından sabahlara kadar anlatıldı. Bir maddeyi konuşurken demokrasiye ve çok sesliliğe inanmayan anlayış geliyor, “Yeter kardeşim çok konuştun” diyor, bir yeterlilik önergesi ve ondan sonra hadi bu madde geçti anlayışı… Anayasa, toplumun uzlaşı belgesidir. Bu uzlaşı belgesini toplumsal anlayışı hiç dikkate almadan tamamen ben yaptım oldu doğruluğunda kabul ederek yürütülen çalışmalar komisyonda da mecliste de kendini gösterdi. Siz bunu Meclis TV'nin kendine göre çalışma saatlerinin uygun olduğu dönemde, bir de Ali Şeker'in Şeker TV'sinde görebildiniz. Ali Şeker, çok önemli bir çalışma yaptı; bir parlamenter olarak gerçekten partimizin oradaki anlayışı ve düşüncelerini dile getiren sesimizi ortaya çıkarttı.
“KABA KUVVETLE SESİMİZİ KISMAYA ÇALIŞTILAR”
Bazı üzücü olaylar yaşadık, tartışmalar oldu. Söyleyecek sözü olmayan fiili olarak güç göstermeye kalkar. Bizim orada söylediklerimize ve iddialarımıza karşı cevabı olmayanlar direk olarak fiili kaba kuvvetin içerisine girdiler. Hani o ilk burnuna yumruk atıldı olayı çok açıktı. Orada tamamen hukuksuz olan bir düzenlemeye, parlamentonun yetkilerini tamamen mevcuttaki hedeflenen o cumhurbaşkanı yapısına devredilmesine karşı çıkmak üzere parlamentonun sesi olan kürsünü önünde tepkimizi dile getirmek istedik. Bu demokratik bir tepkidir ama bunu bile çok görenler gelip kaba kuvvetle bunun engelleyicisi olmaya çalıştılar çünkü bu yapılan da anayasaya aykırıydı.
“EGEMENLİĞİ TEK BİR KİŞİYE DEVRETMEK DURUMUYLA KARŞI KARŞIYAYIZ”
Bizim anayasamızın 7'nci maddesi çok önemlidir; “Yasama yetkisi parlamentodan başka hiçbir kişiye devredilemez” der. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir onun adı da parlamentodur. Bu değişiklikle o yetki alınarak bir tek haklar gibi bir ufak kısım bırakılarak, yaratılan artık başkan mıdır, cumhurbaşkanı mıdır, diktatör müdür, otoriter yönetim anlayışının temsilci midir, ona devredilmek üzere bir değişiklik oldu. Anayasanın kendi içindeki maddesine aykırı olarak. Seçilen kişi bütün yürütmenin organlarını oluşturacak, yargıyı oluşturacak, yetmeyecek. Yine bir yasa çıkmıştı. Başbakanlarda örtülü ödenek vardır. Bu cumhurbaşkanı seçildikten sonra, başbakanın olur da benim olmaz mı diyerek, örtülü ödeneğin bir kısmı kendisine tahsis edilsin diye sabaha karşı 4'te Örtülü Ödenek Paylaşım Yasası çıkartıldı. Yetmedi. Ülkenin bu sene için 645 milyar olan yani eski parayla 645 katrilyonluk bütçesi tek bir kişinin emrine tahsis edilmek üzere anayasa değişikliği yapılıyor.
“SINIRSIZ GÜÇ, GÜÇ ZEHİRLENMESİ GETİRİR”
Tarafsız olacağım diye yemini olan, bir siyasi parti üyesi ise istifa etmesi gerekir denilen maddenin çıkartılarak partili bir cumhurbaşkanı olmasının önünü açan yasal düzenleme. Ne yapacaktır? Bu sefer yürütmenin temsilcilerini de belirleyecektir. Yasama oldu, yürütme oldu, kaynak oldu, sizin bizim paramızla oluşan bütçe hakkı oldu; bütün yetkileri eline alarak bir yürütmede güç oluşturma, temelinde demokratik cumhuriyetin yapısını değiştirerek diktatör anlayışta bir ülke yönetiminin temelleri atıldı. Böyle bir sınırsız güç kullanımı, güç zehirlenmesini getirir ve ödeteceği faturalar inanılmaz büyük olur. Bunu halkımızla da paylaşmamız lazım.
“BU BİR SEÇİM DEĞİL”
Bakın Amerika'da bir Başkanlık yapısı var. Başkanlık açısından bakıldığında da dünya örnekleri açısından yargı ve denetim açısından düşündüğünüzde en işler denetim mekanizmasının olduğu sistem. Peki, bu sistemde ne oldu? Trump gibi bir kişi geldi Başkan oldu, adamın ilk çıkardığı kararname 7 Müslüman ülkenin vatandaşı benim ülkeme giremez oldu. O yetmiyor gibi arkasından 5 yaşında İranlı bir çocuğu kelepçeleyip havaalanında saatlerce tuttular. Bu yetkileri almış bir kişinin nelerin faturasını beraberinde yaşatabileceğini çok iyi anlatmamız ve paylaşmamız gerekiyor. Bu diktatöryel ve Başkanlık yapısı içindeki sistemlerin dünyadaki örnekleri ile nereye geldiğini de çok iyi bilmemiz gerekiyor. Dünyanın 200 tane ülkesi var. 193'ü resmi, Birleşmiş Milletler çatısı altında. Bunlarla ilgili her yıl ekonomi, toplum yaşantısı, sağlık, sivil toplumla ilgili sürekli araştırmalar yapılıp sağlamalar çıkartılır. Bu sıralamalar içerisinde baktığınızda demokrasi endeksi oluşturulur. 193 ülke içerisinde 20 tane ülke birinci sırada yer alır. Bu 20 ülkenin 18'i parlamenter rejimle yönetilir. Bugün ülkemizden parlamenter rejim yok edilmeye çalışılıyor. Hukukun üstünlüğü olarak baktığınızda yine ilk 20 ülkenin 17'si parlamenter rejimle yönetilir. Kırılganlık açısından baktığınızda, tehlikeli olan ülke olarak düşündüğünüzde, ilk 16'sı Başkanlıkla yönetilir. Tam tersi. Refah seviyesi açısından ilk 10 ülkenin 9'u yine parlamenter rejimle yönetilir. Demokrasiyi ortadan kaldıran, ama bugün baktığımızda temelde Türkiye Cumhuriyetinin demokrasiyle taçlandırılmış olan ana yapısını yıkmaya çalışan o karşı devrimci anlayışın cumhuriyetle rövanş alma çabasıdır bu ama CHP var oldukça o çabada başarılı olamayacaklar! Bu bir seçim değil. Bu bir irade ortaya koyuşun temelini hep beraber anlayabilme ve onu sahiplenebilme dönemi. “Yenikapı ruhu birlik içerisinde” dendi ya, o birlikten ayrılarak, tamamen tek gücü kullanan ve o gücün getirdiği hâkimiyetle otoriterleşmeyi artıran bir anlayışın anayasallaştırılma talebiyle karşı karşıyayız. Bunu halkımıza anlatacağız.
“BOP PROJESİ HIZLANDIRILMAYA MI ÇALIŞILIYOR?”
Büyük Ortadoğu Projesi diye bir proje vardı. Hala da geçerliliğini koruyor bence. O proje neydi? Kuzey Afrika, Ortadoğu ve bizim bölgemizde bir yapılandırma süreci. O yapılandırma sürecinin ortaya çıkarttığı siyasal modellemeler ve o modellemeler içerisinde de yetkilendirilen yönetim yapıları. Ne olmuştur? Bu yönetim modellerini ihraç eden o küresel yapıları düşündüğünüzde acaba bizim bölgemiz için birbirinden kopma süreçlerini hızlandıracak bir takım çalışmalara ön mü açılıyor diye sorgulamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN DEMOKRATİK YAPISI BÖYLE HAYALİCİ PATRONAJLARA HİÇBİR ZAMAN TESLİM EDİLMEYECEKTİR “
Şimdi bir anayasa değişikliği önümüzdeki maddeleriyle duruyor. Bütün halleriyle beraber baktığımızda bu ülkenin hem geleceğine hem de bu ülkedeki yönetimin paylaşımcı çoğulcu ve toplumsal mutabakatla oluşan yapısına aykırı olan, temelinde Kuvayı Milliye ruhu olan toplumsal birliktelikle bir mücadele kazanma ruhunu yıkmaya çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız.
2 sene önce bugün Türkiye'nin başında Cumhurbaşkanı olan zat bir anlayış dile getirmiş, “Ben bu ülkeyi bir anonim şirket gibi yönetmek istiyorum” demişti. Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve hukuk devleti yapısı böyle hayalici patronajlara hiçbir zaman teslim edilmeyecektir.
Hepimizin bundan sonraki çalışmalarda birbirinin eline tutmaya ihtiyacı var. Başkanımız ve yönetim kademesindeki tüm arkadaşlarımızla bu mücadelenin ayağa kalkışını ve demokrasinin gücünü ortaya koymak için önce bütün CHP'lileri ve gönül vermişleri bu çatı altında bir araya getireceğiz ve mücadeleye bir nefes de değil, bin nefeste çıkacağız. Bir olalım, sevgi içinde olalım. Unutmayalım ki biz CHP'liyiz, biz önce CHP'liler olarak bir olacağız. Geçmişteki tartışmalar ne olursa olsun tek yumruk olarak bunu başaracağız.
“BERABER MÜCADELE EDECEĞİZ”
Bizim dışımızdaki her parti kendi tabanıyla ilgili, yüzde şu kadarı bizim düşüncemize destek olur şeklide hesaplar yaparken, CHP'nin yüzde yüz üyesi ve seçmeninin “hayır” diyeceği bir anayasa için beraber mücadele edeceğiz. Biz böyle bir partiyiz. Böyle bir mücadelenin yoldaşıyız. Bu çalışmayı başarıyla tamamlayacağımıza inanıyorum. Her zaman Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bu partiye, ülkeye ve ilkelerine sonuna kadar her yönüyle sahip çıkacağız.”
Tamaylıgil konuşmasını burada sonlandırarak, katılımcıların soru ve görüşlerini aldı.
Hazal BAŞARAN