Olağanüstü yoğun bir haftayı geride bıraktık. Cumartesi günü için yazı verememiş olmanın açığını nasıl kapatacağım bilemiyorum. Merak edip arayıp soranlara teşekkür ederken, Sevginar’ın günahını alanları kınıyorum. Kınaya kınaya hepten kınacı oldum. Umarım dostlarım patron kadar alınganlık göstermezler.
***
İnsan bilmediği, kullanmadığı, hiç ilgi duymadığı bir konuyu niye başlık olarak seçer? Öğrenebilmek için efendim, öğrenebilmek. Yazılışını bile hata yapmamak için gazetelerden kopya aldığımı yazayım da, anlayın gerisini ve de cehaletimi. Şimdi böyle bir konuda Başbakanın emriyle yasak gelmiş. Türkiye’den daha fazla dünya ülkeleri ayağa kalkmış. Neden? Özgürlüğümüzü düşündüklerinden! Ne menem yasaksa bu, eskiden günde beş milyon kişi kullanırken, yasak sonrası bu sayı sekiz milyona çıkmış. Yasak daha da devam ederse korkarım günlük kullanıcı sayısının memleket nüfusuna ulaşma ihtimali var.
Başbakanın yakın çalışma arkadaşları ve Cumhurbaşkanı yasağı ilk delenler arasında. Gerekçesi ne olursa olsun Türkiye’yi; Çin, Kuzey Kore vb. ülkelerle aynı kefeye konmasına vesile olan bu uygulamayı da kınıyor ve ayıplıyorum. Nasıl bir ruh halidir ki bu, uygulama ihtimali bile olmayan bir yasağı "kökünü kazıyacağım” sözleriyle servis ederek komik duruma düşülsün. İşbu satırlar Yenikapı mitingine gitmeden önce yazılmıştır ki, dönüşte fikir değiştirme şansım azalsın. Miting sonrası tüm gelişmelere kronolojik sırasıyla bakacağız.
Yenikapı mitinginden önce Metin Külünk’ten ilk açıklama geldi. Gelişmeler üzerine şirket yetkilileri gelip görüşmeler yapmışlar. Ofis açmayı, vergi vermeyi, mahkeme kararlarını yerine getirmeyi taahhüt etmişler. Özgürlük adına da olsa suçu ve hakareti normal kabul edip, ikinci sınıf devlet ve millet olmayı kabullenemezdik. Yaptırım ve sözünü dinletebilme açısından ABD ve batılı devletler seviyesine çıktığımıza göre maksat hasıl olmuştur denebilir. Dünyanın yaygarasına birazda bu gözle bakmakta fayda var.
***
Haftaya Işıklar-Siad buluşmasıyla başladık. Başkan/başkan adayı Işıklar gelecekle ilgili projelerini sıraladı. Sayısal yoğunluk ve zaman sınırlaması derin açıklamaları ve propagandayı engellese bile doyurucu olduğunu söyleyebilirim. "Proje manyağı olduk” sözüne katılıyorum. Bununla birlikte Sarıgül ile Silivri projelerinin azlığı dikkat çekici. Sarıgül’ün kazanma şansının zayıflığına yormak gerekir düşüncesine kapıldım. Bilinçaltına yerleşenlerin dışa vurumu da olabilir. Buna rağmen Sarıgül ile birlikteki projelere havalanını da eklemek gerekiyor. Bu konuda İBB adayı ile Silivri adayının farklı düşünmeleri CHP’deki koordinasyonsuzluğun belirgin göstergesi.
Işıklar’ın projeleri ve düşünceleri çok doğru ve güzel. Keşke hepsini gerçekleştirebilse. Kazanma şansını var olduğunu kabul ederek geleceğe ışık tutmasını isterim. Aksi halde taahhütlerini yerine getiremeyen başkan durumuna düşmek hoş olmaz. Kısaca derim ki; ben bunların hepsini Silivri-İBB-CHP iktidarında yapabilirim. Şu kadarını Silivri-İBB birlikteliğinde gerçekleştirebilirim. Sadece Silivri Belediyesi olarak da ancak şu bir kısmını gerçekleştirebilirim. Bu tasnif önümüzdeki beş yıl için hepimiz adına gerekli. Yapılmayanlar ve yapamayacaklarımız nedeniyle birbirimizi suçlamamızın anlamı yok.
Sonraki gün Sarıgül’ün bölge Sanayicileriyle Beylikdüzü’ndeki buluşmasına (kahvaltısı) şahit olduk. Ses tesisatındaki aksaklık karşısında takındığı hal ve tavırlar çakma Erdoğan tebessümüne yol açtı. "Harvard mezunları derneğinin kahvaltısı diye biliyordum” sözü ile konuşmasına başladı. Bahsettiği dernek mensuplarının da salonda bulunması vahameti kısmen hafifletti. Avcılar, Beylikdüzü, Esenyurt adaylarının, B.Çekmece Belediye Başkanın katılım sağladığı toplantıda Silivri’den hiçbir CHP’linin ve de Işıklar’ın olmaması yoğun programla açıklanır herhalde.
Sarıgül bir buçuk saatlik konuşmasında Özal, Demirel, Menderes, Bedrettin Dalan ve Sakıp Sabancı’dan bahsetti Atatürk harici hiçbir CHP liderinin ismini ağzına almadı. Pardon Baykal’dan söz açtı. Kendini partiden kovan olarak! Atatürk hepimizin Atatürk’ü; Ak Partililerin, MHP’lilerin, CHP’lilerin, hatta BDP’lilerin de Atatürk’ü cümlesi ayakta alkışlanacak değerdeydi. İlk defa duyduğum "dindara saygılı laiklik” yaklaşımı CHP’deki değişimin göstergesi. Seçim sonuna kadar susma kararı alan CHP şahinlerin (ulusalcılar) nasıl hareket edeceklerini merakla bekliyorum. Sarıgül’ün ve de Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi sağa çekme gayretlerini izleyecekler veya Sarıgül partiden bir daha kovulacak. Sarıgül’ün söylemleri, Kılıçdaroğlu’nun Bozkurt selamı pek hayra alamet değil.
Sarıgül’ün yaşadığı ibretlik olayı uzun uzadıya anlatmasını ağzım açık dinledim. Bir başkasının anlatması veya yazması aleyhte propaganda olarak değerlendirilecek konu, Sarıgül olunca bambaşka anlam kazanıyor. Aslına sadık kalarak aktarmak istiyorum, eminim daha iyi anlarsınız.
"Sarıgül önceki seçimde sandıkları dolaşır. Bir sandık kuruluna girdiğinde kapalı oy verme yerinden gelen mırıldanmalara kulak kabartır. (Allah’ım beni affet, günahlarımı bağışla) şeklindeki dua birkaç kere tekrarlanır. İçerden çıkan sakallı hacı amca gider oyunu sandığa atar. Sarıgül amcanın elini öpüp niye dua ettiğini sorar. Cevap: "Şimdiye kadar hiçbir sol partiye oy vermedim. Sarıgül yüzünden günaha girdim, Allah affetsin.” Sarıgül teselli eder. Amca sen Sarıgül isminin üzerine mühür vurdun, rahat ol günaha girmedin der.”
Yorumu size bırakıyorum da bana nedense kendisi için oy isteyen Tahir Sert’i hatırlattı!
Başbakan’ın Silivri mitingi için söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum. Canlı yayında "Silivri’ye geleceğim” cümlesini duyan kendini aşağıya atmış. Gördüğümüz en büyük kalabalığın bu kadar kısa sürede organize olması vatandaşın başarısı. Teşkilatın ve adayların, gelmiş geçmiş tüm yöneticilerin bu başarıya layık olduklarına şüphem var. Başbakanın diline doladığı Silivri, belki onu gaza getirdi ama Silivri yeterince gaza gelmemiş gözüküyor. Yaşanan nahoş olayın değerlendirmesine girmeyeceğim. Belki seçimden sonra ihtiyaç duyarsam. Şimdilik şu satırımın altını çizmekte fayda var. Seçime kadar sandığa, seçimden sonra sandık sonuçlarına saygı duymak zorundayız. Özgürlük ve demokrasi diyenler ve isteyenler bu temel kuralı benimsemelidir ki, sonraki adımlar daha rahat atılabilsin.
Yenikapı mitinginde bir ara meydanın tamamını Silivri diye anons etmesinden korktum. Sayısal tartışma açmak huyum değil. Meydana giren kadar giremeyen olduğunu ifade edeyim. Aynı günde İzmit’de miting yaparak taşımayı engellemiş olmasını anlayabilmiş değilim. Ancak izdiham olmasından korkmuş olabilir diyorum! Ak Parti oylarının devasa mitinglere rağmen % 45 üzerine çıkacağını sanmıyorum, fakat şunu ileri sürüyorum. Her kesimin ve dünyanın suçladığı bir lider ve başbakan olarak mensuplarınca daha fazla sahiplenildiği gizlenemez bir gerçek. Gün geçtikçe sahiplenme ve bizden kabul etme duygusu daha da gelişiyor. Karşıtları ve muhalifleri bunu görüp kabul etmedikçe işleri çok zor. Kabullenebilseler belki mücadele tarzlarını geliştirebilirler.
Partisiz kalın, sandıksız kalmayın.